AK Parti’ye kimler oy veriyor?

23-04-2016
Adel Bakawan
Etiketler AK Parti Seçim Kitle
A+ A-

AK Parti’nin kendine özgü bir “sosyolojik” yapıya sahip olduğunun farkında olması gerekiyor.

 

Partinin mevcut sosyolojik durumunu gözlemlediğimizde yöneticileri herhangi bir girişimle, Türkiye toplumunda güçlü bir kitle oluşturabiliyor. Öyle bir kitle ki her seçimde %40 oy oranıyla seçim barajını rahatlıkla aştırabiliyor.

 

Bu kitle, toplumun alt ve mağdur katmanı ile farklı orta sınıfından oluşuyor.

 

Toplumun alt kesimi, şehir merkezlerinin ihtişamlı yerlerinde yetişmedikleri gibi, kültürel bir ortamda da bulunamadılar. Oysaki bu kişiler oylarını AK Parti’ye vererek, AK Parti’nin gelişmesi ve büyümesinde önemli bir rol oynadı. Bu grup ayrıca toplumun “muhafazakâr” kesimi olarak adlandırılıyor.

 

Sözkonusu muhafazakâr kitle için, Recep Tayyip Erdoğan sadece devletin cumhurbaşkanı değil, ABD ve İsrail’e “hayır” diyen, Türkiye’yi dünyadaki “güçlü” devletler katagorisine ulaştıran biri.

 

Recep Tayip Erdoğan İstanbul’un mahrum - ihmal edilmiş kesimini ziyaret ederek, klasik siyasetçilerin, ihmal ettiği bu kesime kapıyı açıp başarı anahtarını onlara sunuyor.

 

Yoksul muhafazakârların yanısıra bir de dindar sermaye sahipleri var. Onlar da tüm imkânlarıyla her seçimde AK Parti’yi destekledi. Bu kesim için zenginlik ne kadar önemliyse, dindarlık da o denli önemli. AK Parti’nin önerdiği “dindar sermaye” sistemi, bu partiyi gözleyen tüm kesime hitap ediyor.

 

Sonuç olarak bu vefakâr kesim, hiçbir partinin yürüttüğü  muhalefete kulak asmayarak seçim kampanyasına devam etti. Ancak dindar sermayedar ve yoksul muhafâzakar bu iki kitle AK Parti’nin 2015 Haziran seçimlerinde tek başına hükümet kurmasına yeterli oy sağlayamayarak, muhalefet partileriyle kabine kurmaya zorladı.

 

Oyların çoğunluğunu elde etmek için ise AK Parti, yeni strateji arayışlarına gitti.

 

AK Parti’nin, bir taraftan partisinin çıkarlarını, diğer taraftan da yeni bir strateji belirleyerek mevcut durumu sürdürmesi gerekiyordu. Bunların yerine getirilmesi için şiddet ve sertlik politikasını seçti. Suruç patlaması bunun örneği.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişe oranla farklı bir süreç ve strateji çizerek, “teröre karşı” savaş ilan etti.

 

Erdoğan’ın kurbanların intikamını “radikal İslami” grup IŞİD’den alacağına, PKK ve ona yakın tüm teşkilat ve merkezlere savaş açtı.

 

Bu yolla Erdoğan, Türkiye toplumunun “PKK’nin terörüyle mücadele etmesi” ve tek mücadele yönteminin de güç kullanması gerektiğini göstermesi lazımdı. Çünkü geçmiş tecrübelerinde AK Parti, PKK’yle masaya oturmanın faydasız olduğuna inanıyordu. Oysaki tüm gözlemciler görüşmelerin sonlandıranın da PKK değil, Türkiye olduğunun farkındaydı…

 

Böyle bir durumda Erdoğan için önemli olan, toplumu oluşturan temel kitle değil milliyetçi Türk” kesimiydi! Kasım 2015’te yapılan genel seçim sonrası stratejisini sürdürmesinin nedeni belki de buydu.

 

Bu amaç doğrultusunda Türk savaş uçakları, PKK’nin farklı bölgelerdeki karargahlarını bombalamaya başladı.

 

Erdoğan, cumhurbaşkanlığını, halkını savunmak ve “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü korumak” amacıyla bir kez daha sahneye çıkmıştı. Ve AK Parti bir kez daha kendini ülkenin huzur ve güvenliğini sağlayan “garanti” olarak gösterdi.

 

Peki mevcut yeni durum ve yeni strateji Erdoğan ve AK Parti’ye ne kazadırıp, Türkiye ve toplumundan ne aldı?

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli