İbn Haldun’un “döngüsel tarih” anlayışını en iyi ifade eden bugünleri tecrübe ediyoruz. Haldun’a göre oluşumlar ve toplumlar; insanlar gibi doğar, gelişir ve kaçınılmaz son dediğimiz çöküşleri başlar. İbn Haldun bu döngüsel anlayışı toplum vb. miti üzerinden okunadursun, teoriler kimi zaman insanın en ufak tecrübesini dahi kapsayacak minvalde geniş olmaktadır.
Birde Marx’a bakalım, onun yabancılaşma teorisine, yani emeğin sömürülmesine. Ona göre önceden sadece bir geçinme kaynağı olan üretim sonrasında bir amaç haline gelmeye başlamıştır. Sonrası dediğimizde mevcut bulunduğumuz çağ yani “post-modern”çağın tüketmenin biricik çağındayız. Herşeyin hem sömürüldüğü hemde reklam edildiği çağ... Sesiniz ne kadar çıkarsa o kadar canlı olduğunuza inandırılan çağ başka bir ifade ile!
Gelelim Kürt çalışmalarına. Bundan 20 sene öncesine kadar Kürt çalışmaları yapılabilmesi dahi teklif edilemeyen, hasbel kader yapıldı ise de bundan katı bir şekilde tövbe edilip geri durulmasının, “teenager” dediğimiz yetişkinliğe adım atmanın basamaklarında bekleme yapanların ifadeleri ile “çokta şey yapmamak lazım ya!” denildiği bir dönemden, herkeste aniden bişeyler deme isteği uyandıran -tabirim maruz görülsün- akademinin en iyi pazarı haline dönüşmüş durumda.
Avrupa, İngiltere ve Amerika’da hemen hemen hergün Kürt çalışmaları üzerine pek çok kişi çalışmalar yapmakta, konferanslar düzenlemekte, araştırmalar yapmaktadır. Peki neden hepimiz birden bu yılları sesimizi çıkaracak bir düzen olarak gorduk? Biz mi gordük yoksa bize empoze edilen düzen bunu mu gerektirdi?
İbn Haldun’un ifadesi ile söylemek gerekirse Kürt çalışmaları şu an altın çağını yaşıyor. Fakat yine Marx’in ifadesi ise bu altın çağın tüketim merkezli ve çarpıtmalar ile doğru orantılı olduğu gorülüyor. Son iki haftada basılmış olan iki kitap Kürtlerin kimlikleri ve onlar hakkında ki politikalar ile ilgili. Kültürel yanlarına dair çalışmalar ise bu politik ve ideolojik kargaşanın arasında okyanusta ki damla misali görünmektedir.
Ortadoğu çalışmaları, Filistin çalışmaları, İslam, İslamafobia vb. çalışmalar eskisi kadar revaçta değil! Yıllardır bezdirici bir sekilde bunlara yoğunlaşılmış durumda. Elde kalan Kürtler ve onlara dair çalışmalar... Ya da bu çalışmalar üzerinden birşeylerin provakasyonunu yapabilme potansiyeli dahi Kürt çalışmalarında tetikleyici unsur olarak görülebilir. Bu da bariz bir şekilde tüketim olduğunu gösteriyor. Elde birşey kalmayınca gözünü büyük dünyadan çekip küçük köylere yönelten bir algının sonucudur.
Somut bir örnek vermek gerekirse; geçen senelerde ismi Fransız bir markanın basma elbise dizaynı -ki elbise fahiş bir rakamla satışa sunuldu- en basit tabir ile “köylü(!)” hanımların günlük kıyafetiydi. Fiyatın önemi ise sadece meşhur bir markanın etiketi olmasıydı! Bu tanıdık bir manzara değil mi? Bir nevi tereciye tere satmak...Bu durum dünyanın küçük bir köy haline geldiğini mi - Küreselleştiğini mi? - gösterir, yoksa pazarlanacak birşeyin kalmadığı bir durumun habercisi midir?
Yine gelelim Kürt çalışmalarına. Bu düzen ilkin sömürür, sonra soluk keser, nefes almanıza müsaade eder ancak başınızı kumdan çıkarttığınızda ise sizin kültür, tarih ve geleneğinizi size pazarlar.
Kürtlerin ve onlara dair çalışmaların modernizm, İbn Haldun ve Marx’ın, yabancılaşma gibi kavramlardan etkilenme ihtimali bunca durum arasında “devede kulak kalır” denmemesi gerektiği gibi Martin Van Bruinessen’in “Ağa, Şeyh ve Devlet” kitabı boşuna mı başucu kitabı haline geldi?
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın