Halep’ten bu yanı kimin yurdu?
Yolum ne zaman Çukurova’ya düşse eşzamanlı aklıma Kozandağı ( Çiyayê Sîsê), Sürmeli Mehmet Paşa, Evdalê Zeynikê ve bu toprakların kadim Kürtleri düşer. Kozan Dağı, Kürt’ün tarihinde hep müstesna bir yere sahiptir. Kürtlerin bu coğrafyadaki tarihi tam bilinmemekle birlikte birçok tarihi kaynak onların buralardaki varlığından ve etkisinden söz eder.
Alman araştırmacı Wolfram Eberhard’ın Kozanoğulları’nın köken olarak Kürt oldukları ve Yavuz Sultan Selim döneminde buraya sürgün edildiklerine dair satırları geliyor aklıma . Ünlü Kürt Araştırmacı Celîlê Celîl de yine Kozandağı Kürtlerinden Süleyman Bey’in, dönemin Osmanlı yöneticileri ile olan yazışmalarının Rus devlet arşivlerindeki varlığından söz ettiğini anımsadıkça Süleyman Bey’in kahraman ve serkeş bir Kürt oluşuna inandırmak istiyorum kendimi. Tarihi kaynakların yazdıkları çizdikleri bir tarafa Çukurova’nın ve bilcümle bu toprakların hep Kürdi kokusunu hisseder insan.
Ayaklarım beni ne zaman buraya getirse, Kürt süvarilerinin ayak sesleri de eşlik eder bana. Evdalê Zeynikê’nin Temo’su da buralardadır sanki. Bu topraklarda nal sürmüş Kürt’ün kahramanlık hikayeleri ile avunmak bir yana dursun, şimdilerde hemen yanıbaşında yanan Halep’in komşusudur Çiyayê Sîsê veya Xozandaxî... Yolun, dağın ve tarihin derinliklerine doğru yol alırken, kulaklarımda bir türkü var. Kime ve neden yakılmış bilmem ama bu zulüm coğrafyasının acılarla dolu tarihine denk düşüyor her sözü:
Mamko Mamko Mamad Alî
Heval rindo çi delalî
Ciran ji derdan dinalî
Genco tu bîstûçar salî
......
Bir yanımı Halep’in viranesine gömülmüş çocuk bedenlerin acısı sarıyor. Diğer yanım tarihin sayfalarında bu toprakların binlerce Mamko’suna dair küçük de olsa bir iz arıyor. Kalbimin bir yanı Şêx Meqsûd’a, bir yanı Raşîdîn’e uzanıyor. Tarihi, asırları, acıları, öfkeleri ve nice intikamları barındıran bu toprağın adını, bin kez telaffuz etmek istiyor dilim. Takidimin bittiği yerde bakışlarımı uzaklara çok uzaklara bırakarak yol alıyorum. Sanki birazdan elinde el yazması bir Şehrengizle karşıma dikilecek Halep’in şairi Seyrî. Elinde tarihin zulmüne meydan okuyan kalemi ile duvarlardaki intikam yeminlerini silecek ve yeniden yazacak bu kadim şehirlerin talihini.
Sonra kar altında kalan mülteci çocuk bedenleri silinecek hafızamdan. Kar yağmaz bilirdim ben Halep’e. Çarşılarında türlü baharat kokusu ve gizemli tacirlerin naraları var sanırım. Sanki ta Uzak Doğu Asya’dan, adamlar; ipekler, rengarenk ipekler getirirdi bu şehre. Kıraathanelerinde bolca nargile içilir sanırdım hep.
İki amansız acıyı beynimde ve ruhumda çarpıştıran bu ölüm kalım kavşağında, sussam zulmün adı yapışıyor üstüme. Atalarımın kadim toprakları Kozandağı’ndan, Halep’e uzanan bir çelişki yumağı ruhumu acıtıyor sadece. “Vatansız değilim ben” sözü dökülüyor dudaklarımdan. Dökülüyor bir nehir gibi ve tarih denen canavarın boynuna dolanıyor sözcüklerim. Sonra “böyle olmamlıydı sana gelişim” diyorum.
Halep’ten bu yanı kimi yurdu? Hangi acının, hangi sıtmanın kurbanları can verdi bu toprakta. Kimin ecdadı at sürdü, dengbêj türküleri yaktı. Atalarımın türküler yaktığı bu coğrafyada çocuk bedenlerini yakanlar, kinimi biliyor sadece. Atalarımın sesine ve soluğuna sığınıyorum yine. Onların bana ve hepimize bıraktığı mirasın sesi değiyor kulaklarıma. Güneş ufku terkediyor bense atalarımın geldiği yoldan geri dönüyorum. Nurdağı’nın süvarileri önümde ilerliyor. Nal sesleri karışıyor ruhumun rüzgarına, rüzgar acımın sesini kamçılıyor. Bana kendi yazgımı anlatıyor bu ses. Bana beni anlatıyor. Halep’i, dağı, vadiyi ve süvarileri biriktiyor içimde. Evdalê Zeynikê’nin turnası kanatlanıyor. Türküler Efrîn’in ardına sıradağlar gibi birikiyor. Acı birikiyor. Bir gün mutlaka sana boynum bükük olmadan gelmek adına ey yitik yurdum, Allah’a emanet ol!
Xozandaxî lê lê xweş xozan e
Min got alîyek deştê lê yek zozan e
Ezê dên û bala xwe didimê koma siwara
Qeymeztê êzidî siwarê Senem e ne di nav de ye
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)