ABD İçin Ortadoğu artık önemini yitirdi mi?
Hasan Danayifer*
"Atlantic Council" ve "Council on Foreign Relations" gibi ABD ve Avrupa merkezli düşünce kuruluşlarındaki birçok analistin genel kanısı; ABD’nin 2025 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi temelinde Ortadoğu bölgesine olan ilgisinin azalacağı yönünde.
Ancak bu yaygın kanaatin aksine, söz konusu belgeyi ve raporun farklı bölümlerini derinlemesine incelediğimizde, belgenin özellikle Ortadoğu konusunda pek çok paradoks ve çelişki barındırdığını görüyoruz.
Belge, bir yandan Ortadoğu’nun ABD dış politikasındaki önceliğinin azaldığından söz ederken; diğer yandan birçok bölümde bu iddiayı açıkça çürüten ve Beyaz Saray sakinleri için bölgenin hâlâ en yüksek düzeyde stratejik öneme sahip olduğunu gösteren noktalara vurgu yapıyor.
Bilindiği üzere ABD’deki yerleşik teamüllere göre; her başkan, görev süresinin başında veya ilk yılının sonuna doğru, dört yıllık hedeflerini ve vizyonunu içeren "Strateji Belgesi"ni yazılı olarak yayımlamak zorundadır. Bu belge, iç ve dış meselelerde bir pusula görevi görerek dış politika kurumlarına yön verir.
Donald Trump, 2017’deki ilk belgesinin ardından, geçtiğimiz günlerde bu başkanlık döneminin ikinci strateji belgesini kamuoyuyla paylaştı.
Bu yeni belgede göze çarpan en belirgin özellikler; Trump’ın dil ve düşünce dünyasının yansıması olan "sorgulanmayan hitabet", "karmaşıklık" ve "sadelik"tir. Belge, ABD dış ilişkilerine yön veren yaklaşık yetmiş yıllık yerleşik politikaları tamamen sorgulamaya açıyor.
Trump’ın karmaşık, düzensiz ve çelişkilerle dolu vizyonunu, önceki başkanların yaklaşımlarından daha üstün bir model olarak sunmaya çalışıyor.
Belgenin, ABD iç ve dış politikasını kuran ve uygulayanların geçmişteki onlarca hatasını kabul etmesi ve özellikle geçmişi tanımlamak için "içsel intiharlar" (domestic suicides) gibi genel bir tabir kullanması, okuyucuda ABD’nin karar alma mekanizmalarındaki parçalanmışlığa dair bir fikir uyandırıyor. Belgeye göre Trump öncesi başkanların karnesi; Amerikan toplumunda kimliksel, dini, kültürel ve ekonomik krizlerin doğmasına neden olmuştur.
Şunu da belirtmek gerekir ki; yayımlanan bu metin, ABD Strateji Belgesi’nin muhtemelen sadece genel bir özetidir. Doğal olarak bu belgenin, gizlilik derecesi nedeniyle paylaşılmayan çok daha kapsamlı ekleri ve detayları mevcuttur. Ancak mevcut metinden bile şu gerçekler açıkça okunabiliyor:
ABD yönetimindeki ve parlamentosundaki lobi sisteminin etkisi, bölgesel ve uluslararası düzeyde öngörülemeyen krizlerin çıkma ihtimali ve Trump’ın şahsi tahmin edilemezliği göz önüne alındığında, bu belgenin gerçek dünyada uygulanması pek çok meydan okuma ve engelle karşılaşacaktır.
Belge sadece Ortadoğu veya dış politika bağlamında değil, kendi doğası gereği de temel paradoksların içine düşmüş durumdadır. Metnin üçte ikisinden fazlası, Trump’ın "Önce Amerika" (America First) sloganı altındaki iç programlarına ayrılmıştır.
Bu plan çerçevesinde ekonomik çıkarlara ve ulusal güvenliğe öncelik vererek dış bağlantıları azaltmaya çalışmaktadır. Ancak aynı zamanda ABD; Çin, Asya-Pasifik, Hindistan, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’daki sorunlara büyük bir önemle bakmaya devam etmektedir; zira bunlar ülkenin çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Ortadoğu denklemi: Enerji ve güvenlik
Ortadoğu özelinde bu belge; "enerji", "büyük güçlerin rekabeti" ve "Arap-İsrail çatışması" olmak üzere üç temel faktöre odaklanıyor. ABD’nin artık bölge enerjisine (petrolüne) ihtiyacı olmadığını, zira kendisinin dünyanın en büyük ihracatçılarından biri haline geldiğini savunuyor.
Belgeye göre geçmişin rekabetleri büyük güçler arası diyaloğa, Arap-İsrail çatışması ise "İbrahim Anlaşmaları" (Abraham Accords) çerçevesinde bir tür iş birliği ve etkileşime dönüşmüştür.
Buna rağmen belge, ABD’nin Ortadoğu’da her zaman "temel çıkarları" olduğunu da sıralamaktan geri durmuyor: Basra Körfezi enerji kaynaklarının düşman bir gücün eline geçmemesi, Hürmüz Boğazı’nın açık ve güvenli tutulması, Kızıldeniz’deki seyir hatlarının korunması, bölgenin ABD çıkarlarına karşı bir "terör ihraç merkezi" haline gelmemesi ve İsrail’in güvenliğinin sağlanması... Ayrıca ABD için net çıkarlar barındıran "İbrahim Anlaşmaları"nın Arap ve İslam dünyasında genişletilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Belge, İsrail-Filistin meselesini "karmaşık ve zor" bir konu olarak kabul ederken; dikkat çekici bir ifadeyle Ortadoğu’nun "önemini yitirdiği için değil", aksine hâlâ kritik bir odak noktası olduğu için ABD’nin ilgisinin süreceğini belirtiyor.
ABD’nin bölgedeki etkin varlığını sürdüreceğine dair dolaylı vurgular yapılırken; ideolojik ve askeri düzeyde tehditlerle yüzleşileceği, ancak bu kez "sonu gelmez savaşlara dahil olunmadan" bölge meselelerine ciddi katılım sağlanacağı ifade ediliyor.
Tüm bu ifadeler; ABD’nin bölgedeki nüfuzunu mevcut durumu koruyarak (askeri güçlerini azaltmadan) sürdürme ve etkisini genişletme niyetinde olduğunu gösteriyor. Afganistan’daki Bagram Üssü’ne geri dönüşün vurgulanması, Suriye’deki askeri üslerin korunması ve genişletilmesi, Lübnan ve Irak’taki gelişmelere daha doğrudan müdahil olunması, Suriye’ye yönelik yaptırımların hızla kaldırılması, Irak ve Suriye işleri için doğrudan Beyaz Saray’a ve bizzat Trump’a bağlı (resmi dışişleri kanallarını baypas eden) özel yetkili temsilcilerin atanması, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerilime müdahil olup orada bir "Trump Yolu" (Trump Way) inşa edilmesinden söz edilmesi ve belgedeki "Güç Yoluyla Barış" (Peace through Strength) doktrini...
Tüm bunlar, Ortadoğu’nun tıpkı son yarım asırda olduğu gibi, ABD dış politikasının en yüksek öncelikli odak noktası olmaya devam edeceğinin işaretleridir.
Belgenin ruhu, İran’a karşı "John Bolton - Trump" çizgisindeki sert yaklaşımı yeniden üretmeye devam ediyor; metinde İran ile şartlı da olsa bir ilişki kurulacağına dair en ufak bir emare dahi bulunmuyor. Türkiye ve bölgedeki Arap ülkeleri "müttefik" (ally) olarak tanımlanırken, İsrail "ortak" (partner) olarak nitelendiriliyor.
Aynı zamanda, Çin gibi rakiplerin Ortadoğu’daki etkisi ve varlığına dair duyulan derin endişe de metnin en dikkat çekici noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
*İran’ın eski Bağdat Büyükelçisi Hasan Danayifer
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)