Girê Spî’de “etnik temizlik”

25-06-2015
Selahattin Çelik
A+ A-

Bu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son yumurtlaması.  O, Girê Spî DAIŞ’ten kurtarıldıktan sonra, “YPG, Türkmen ve Araplar’ı kovup yerlerine Kürtler’i yerleştiriyor” diyerek bu sözcükleri kullandı. Talimatı alan uşak basını daha ileri gitti: “PYD, DAIŞ’ten de kötü”. Diyeceksiniz ki kim dinler onları, ayıpları ortada. Yine de “etnik temizlik” deyimi, üzerinde durmayı gerektirmektedir.

 

Türkmen bahanesi

 

Suriye’deki toplam Türkmen nüfusu 50 bin civarında kabul ediliyor. Ama ırkçı Türk basını, sayıyı bırakın yüzbinleri, iki milyona çıkarıyor. Türkmenler köylü bir toplum değildir. Ağırlıklı şehirlerde yaşıyorlar, o da çok dağılmış olarak. Aralarında ırksal, kültürel ve hatta net dilsel birlik bile yoktur. Haliyle ortak bir siyasal tutumlarının olması sözkonusu olamaz. İlginçtir, Sünni ve Hanifi olmalarına rağmen, Alevi Şam yönetimine bağlıdırlar. Serêkaniyê, Girê Spî ve Kobanî’deki sayıları için binler değil ancak yüzler rakamı kullanılabilir. Afrin’de yok sayılırlar. Tipik bir durum, Carablus’taki Kürtler’in önemli bir kesimi asimilasyon etkisiyle Türkçe konuşmaktadırlar. Kürt ve Türkmenler arasında herhangi bir sorundan bahsedilemez. Bu nedenle Erdoğan’ın iddiası asılsızdır, yalandır ve kastidir.

 

“Küfür eden bari dinimden olsa”

 

Yine de şunu vurgulayayım: Sayı küçük ya da büyük, ırksal nedenlerle bir toplumsal grubu evinden toprağından kovmak ve göçettirmek, etnik temizliktir, ağır bir insanlık ve soykırım suçudur. Yanlış okumadınız, bu durumda Erdoğan PYD’yi soykırım yapmakla suçlamış oluyor. Peki ya Türk egemenlerinin işlediği soykırım suçlarının dökümü yapılırsa: Ermeni Soykırımı (1915), Rum ve Pontus, Yunanlıların katledilmesi ve göçettirilmesi (1914-1923), Süryani, Kildani ve Nasturi Asuri katliamları (1915-1923) ve nihayet 1920-1940 dönemi Kürt katliamları, göçleri ve günümüze kadar devam eden inkar ve asimilasyon... Saymakla hiç biter mi? Ne gurur verici bir zenginlik!

 

Türkler’in kendileri bile, yöneticilerinin sergilediği çelişki ve zavallılığa gülüyorlar. Çünkü çok ağır savaş koşullarına rağmen, hem Güney hem de Batı Kürdistan’da Kürtler ve partileri, laik ve demokratik geleneğe bağlı kalmada ısrarlılar. Mevcut tüm diller, kültürler ve dini inançlar, resmi bir şekilde özgürdürler. Her grup özgür bir şekilde siyaset yapabilmektedir ve yönetim aygıtında temsil edilmektedir. Türkiye’nin şimdiden Kürtlerden öğreneceği çok şey vardır. Türkiye, yaptıklarından ve sergilediği tutumdan dolayı utanmalıdır.

 

Girê Spî zaferi ağzımıza bal sürdü

 

Akdeniz kapısı, gençlik dönemi devrim hikayelerinin güzel temalarından biriydi. Gerçek ya da hayal, ben rüyamı şimdilik Afrin’le ve Rojava’nın güneyinde DAIŞ tehlikesine karşı alınması gereken önlemlerle sınırlıyorum. Artık onlar, Kürt korkusuyla oturup kalksınlar. Şu acayiplik dikkatinizi çekmiş olmalıdır: ABD ve Türkiye, sadece Şam rejimine karşı değil, DAIŞ’e karşı da sözümona “seküler” güçleri eğitiyorlar. Ama Türkiye, Cihadilerine desteği kesmemekte inat ediyor. Açık ki Türkiye onlara sınır kapılarını kapatmadıkça, Cihadi tehlike devam edecektir. ABD de bunu biliyor ve her vesileyle tepkisini dile getiriyor. Ayrıca ABD ve müttefikleri tüm çabalarına rağmen, Suriye’de seküler güçleri ayakları üzerinde tutamadıkları da bir gerçek.

 

Bu durumda Kürtler dışında güvenilecek bir güç var mıdır? Kobani örneği yeteri kadar ders içeriyor ve yeteri kadar sonuç vermiştir. Girê Spî başarısı, o derslerin ve sonuçların ürünü değil midir? Neden o başarı kendini batı ve güneye doğru tekrar etmesin, özellikle de Carablus’ta. Çünkü orası DAIŞ’in elindeki son kapıdır. Kafamdaki sorular, sizin zihninizi de yoruyor olabilir. Türk hükümetinin tepkisi çok zayıf bir varsayım olmakla birlikte, bir askeri hareketa dönüşebilir mi? Böylesi bir durumunda, bu defa Kürt güçlerinin tepki göstermesi muhtemeldir. Ama bu tepkinin, Suriye sınırlarını koruma endişesinden asla kaynaklanmaması gerektiğinde hemfikir miyiz?

 

ABD ile Rojava’nın de facto işbirliğinden bahsedilebilir. Neden, sadece DAIŞ belası mıdır? ABD, Kürtlerin ayağını bir daha kaydırmasın mı? Çaptan düşmüş Şam yönetimi, Rojava Kürtlerini halen kendi “yaramaz çocukları” olarak mı görüyor? Ya da PYD’nin Şam’a bakışı ne kadar değişmiştir? Çünkü insan, Şam ile olan ittifakla, ABD ile gelişen işbirliğini birarada yürütebilmenin sırrını kavramada zorluk çekiyor. El Nusra gibi Cihadi güçlerin ve Selefistlerin, Kürtlerin bu ilerlemesine karşı tutumları ne olacaktır?

 

Sorular daha da çoğaltılabilir. Belki şu, ortak bir cevap olabilir: Hem Suriye hem Irak’ta sadece haklılık değil, ama güç ve deney de konuşuyor. Bu üç faktör, bu iki ülkenin gelecek sınırlarını ve iktidarlarının rengini belirleyecektir. Kürtler üç faktörün üçüne de sahip gözüküyorlar. Bizler haklıyız. Gücümüz vardır, ama çok daha fazla güç kazanma ihtiyacı göz önündedir. Yaşadıklarımızdan dolayı yeteri kadar deney sahibi olmuş olmalıyız, hatta diğer tüm güçlerden fazla.

 

Kobani’den Xaneqin’e

 

Bir Kürt şimdi Kobani’den Halepçe ve Xaneqin’e kadar arabasını sürebilir, hem de herhangi bir Irak ve Suriye Arap kontrol noktasına rastlamadan. Savaş koşullarından dolayı, Kürt güçlerinin kontrol noktalarından geçecektir, ama onlar da her Kürt için gurur vesilesidirler, çünkü Kürtçe konuşmakta, Kürt bayrakları taşımakta, hakaret etmemekte, etnik önyargılardan uzak, insanca davranmaktadırlar. Birkaç sene öncesine kadar, böylesi bir durumu rüyada bile görmek mümkün müydü?

 

Bu kazanım, mücadele ve kanın ürünüdür. Bu kazanım, büyük özgürlüğün merkezi ve yuvası olmalıdır, çünkü daha yolun yarısındayız, daha özgür kılınması gereken çok toprağımız var. Büyük ve tarihi bir adım atmışız, doğru bir yoldayız. Girê Spî başarısı kendini çok yerde tekrarlamalıdır. Doğrusu çoktan Şengal’in kurtarılması beklentisi içindeyiz. Neden halen esir ki? Açıkça söyleyeyim; geciktirilmesi için ileri sürülen gerekçeler, hiç de inandırıcı gelmiyor insana.

 

Farklı parça ve parti isimleriyle hareket ediyor olsak da; aynı kökenden geliyoruz, aynı kaderi paylaşıyoruz, aynı acı ve sevinçleri duyuyoruz. Eğer kaybedersek, hepimiz kaybedeceğiz. Eğer başaracaksak, bu birlik ve kardeşliğin ürünü olacaktır. Parti yarışçılığı, tarif edilen kutsal yürüyüşe hiç uymuyor. Devletle taçlandırmak, ona uyuyor.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli