Cerablus düğümü

25-08-2016
Selahattin Çelik
A+ A-

Antep saldırısı Kürtlere yapılan ırkçı ama sonraki hedefi olan planlı bir saldırıydı.

 

Önce bir soralım:

 

DAIŞ, Kürtlere karşı pekçok katliam yaptı. Neden hiçbiri aydınlatılamıyor?

 

Türk Ordusu gerçekten DAIŞ'i vuruyorsa, neden DAIŞ tepki göstermiyor? Darbe günlerinin karmaşası fırsat değil miydi?

 

Antep'in DAIŞ merkezi haline geldiğini basın bağırarak yazıyordu. Hani tedbir?

 

Türkiye'nin sağcı (kontrgerilla) örgütlerinin tarihini azçok bilenler, bunların devlet kontrolünde olduğunu çok iyi bilirler. DAIŞ de bu geleneğin dışında olmamalı.

 

Antep'in AKP'li Belediye Başkanı Fatma Şahin, Kilis'te Özel Kuvvetler Komutanı Semih Terzi'yi "DAIŞ'i azdırmakla" suçladı. Ama o general darbe kalkışmasında öldürüldü. Yani o, artık "ölü bir hain!"

 

Peki o kişi, devletin generali değil miydi? Devletin talimatlarıyla hareket etmiyor muydu?

 

Fatma Şahin, Antep ekonomisinde DAIŞ'in payını nedense hiç ağza almıyor.

 

Türk Başbakanı Binali Yıldırım'ın bu sözleri herşeyi söylemiyor mu? "Suriye'nin kuzeyinde Kürtler genişlemek istiyorlar. Biz de önüne geçmek istiyoruz".

 

Cerablus ele veriyor

 

DAIŞ güçlerini Minbic'ten Cerablus'a topladı. Kapana kısılmak değil miydi bu?

 

Türkiye'ye mi geçeceklerdi? Ama uluslararası izlemeden dolayı, Türkiye onları tutuklamak zorundaydı.

 

Azez yoluyla El Nusra ve diğerlerine entegre edilebilirlerdi.

 

Ama neden ÖSO elbiseleri giydirilmesin? Neden takviye edilmesinler? Bu şekilde Cerablus koridorunu Kürtlere kaptırmamak mümkün olabilirdi.

 

Şimdi bu oyun oynanıyor.

 

Türkiye bazı Kürt güçlerini de oyuna dahil etmek isteyebilir. "Aynı cephede olamadın mı, karşı cephedesin!" Umarım oyuna gelmezler.

 

Olanlar, Öcalan'ın "satılması" olayını hatırlatıyor. Irkçı Türkler yine Kürtlere karşı 'zaferlerini' kutluyorlar!

 

Türk devletinin bir özelliği var. Riski göze almaz. Demek ki Moskova'dan "vize" almış.

 

ABD de mi diyeceksiniz? Tüm heybetine rağmen, sanki en zavallı durumdaki o.

 

PYD silbaştan mı?

 

Türkiye'nin adımı, PYD'nin durumunu tümden etkileyecek, yeni çatışma cepheleri yaratacaktır. Diyeceksiniz ki zaten PYD, ABD hariç tümüyle çatışma noktasına gelmiş. Haseke çatışmalarında Hizbullah militanlarının da olduğunu ileri sürülüyor.

 

Bu sonuçta PYD'nin yanlışlarının rolü olabilir. Ama mevcutta konu hiç de bu değil. Bu manzarayı ortaya çıkaran, Kürt olayının boyutudur. Rojava’ya karşı bunlar yapılıyorsa, bir düşünün, Güney, Doğu ve Kuzey’e karşı neler yapılmaz?

 

Önemli bir şans: Türkiye'nin ne yaptığı biliniyor ve görsel olarak izleniyor. Belki insanlığın ortak vicdanı, kötü niyete egemen çıkar.

 

Şu da var: Türkiye'de çok geniş ve karmaşık DAIŞ/Cihadi ağı var. Bu, Kürt hareketine karşı yeni kontrgerilla gücü. Ama Türkiye ve insanlık için de büyük bir tehdit ve bu tehditin içinde her açından devletin eli var.

 

Değişen siyasi manzara

 

Sadece Batı parçasında değil, tüm Kürdistan'da hızla bir politik değişimle yüzyüzeyiz. Ankara-Tahran ilişkileri, tüm Kürdistan parçalarını etkiliyor.

 

Moskova-Ankara uzlaşması, doğrudan Şam-Ankara uzlaşması demek.

 

Önce Kamişlo'da ve yenilerde de Haseke'de olan çatışmalar, Suriye milislerinin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterdi. Rahatlıkla iç savaş katalizörü olabilirler.

 

Rojava şehirlerinde suikastler, günlük olaya dönüşüyor. Ankara mı, Şam mı? Yoksa birlikte mi yapıyorlar?

 

Ankara, Rojava Kürt olayından dolayı Moskova, Tahran, Şam blokuna eklenti. O ilişkiyi, ABD'yi konuda yola getirmek için blöf olarak kullanıyor.

 

Değişim çok hızlı. Yarını tüm boyutlarıyla okumak tabii ki zor. Ama şu net: Kürtler değişimin merkezinde yer almaktadırlar.

 

Değişime uymak zorundayız

 

Bölge uzmanlarının vardıkları ortak sonuçtur: "Kürt korkusu, DAIŞ korkusunun önüne geçmiş".

 

Ankara, Tahran, Bağdat ve Şam, bu korkuyla eski işbirliğini canlandırmak istiyorlar.

 

AKP, CHP ve MHP, birbirine neler söylemiyorlardı ki... Şimdi devlet çıkarı için içtikleri su ayrı gitmiyor.

 

Şam-Ankara ilişkileri? Türkiye, Suriye'de çalınacak ne bıraktı ki? Ama şimdi anlaşabiliyorlar.

 

Ya biz?

 

Dilimiz, hitabımız, ilişkilerimiz, dayanışma şeklimiz.., değişime uymuyor.

 

Hiçbir kazanımımız güvencede değil, ama başımız bulutlara değiyor.

 

Kabadayılıkta üstümüze yok, ama Ankara ve Tahran korkusudan bir olamıyoruz.

 

Tez toparlanmasak, çok geç kalmış olacağız. Düşmanlarlarımız bizden hızlılar, o kadar da kalleşler.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli