Hasan Hayri hain miydi yurtsever mi?
Geçtiğimiz yaz, “Pencemor” program dizisini hazırlamak için Rûdaw’dan bir ekiple Türkiye ve Kürdistan’ın kuzeyini ziyaret ettik. Güney Kürdistan’da belirli bir programımız vardı ve ne yapacağımızı biliyorduk ancak Abdullah Keskin’in sahibi olduğu Avesta Yayınevi’nin de aralarında olduğu bazı kültür merkezlerini ziyaret ettikten sonra planlarımızı değiştirip kendimize ekstra bir iş çıkardık.
Kak Abdullah Keskin, tarihçi olmanın yanı sıra gençliğinde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) üyesi olan, dikkat çekici bir şahsiyete sahip Mahmut Akyürekli ile bir program yapmamı önerdi. Telefonla konuştuk, çok iyi bir Kurmanci ile konuşuyordu. MHP üyesi olan birinin bu kadar güzel ve temiz bir Kürtçe konuşmasına şaşırdım. O da Kürdistan’ın güneyinden bir televizyon ekibinin onun peşine düşmüş olmasına, kendi deyimiyle, şaşırmıştı.
Evi, araçla İstanbul merkezine bir saatten fazla bir mesafedeydi. Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan İstanbul’un asma köprülerinden birini geçtik. Deniz ve orman göz alabildiğince birbiri ardınca sıralanmıştı. İzlemeye doyumun olmadığı nakşedilmiş bir manzaraydı bu. Rawîn Stêrk bize bir anısını anlattı. Her şeye karşı çıkıp anarşist bir solcu olduğu zamanlar, Türkiye’de birkaç defa cezaevine atılmış. Kendi deyimiyle, “Allah’ın hoşuna gitmeyecek şeyler” Türkiye’de mahpuslara yapılıyordu.
Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra caddenin sağına doğru yönelip iş yeri olduğu belli olan birkaç eve varıyoruz. Birkaç araç durmuş, bizi Türkçe konuşarak karşılıyorlar. Sportif, ve dolgun bıyıklı bir adam üst katın merdivenlerinden inip bize doğru geliyor. Bahçedeyiz, her ne kadar yaz olsa da İstanbul’un nemi orayı da etkisi altına almış. Oturuyoruz, göz açıp kapayıncaya kadar çay ve suyumuz geliyor. Her yeri alıcı bir gözle gözlemliyorum. Kendimi mafya filmlerinde görüyor gibiyim. Ev ve bahçelerin, orada çalışanların, gidip gelenlerin düşüncemde neden böyle bir manzara yarattığını bilmiyorum. Kak Mahmut Akyürekli’nin tok sesi ve güzel Kürtçesi dikkatlerimizi kendisine çekiyor. Kürdistan ve Türkiye tarihi hakkında bilgili biri. Konuşması sırasında Hasan Hayri’den söz etti. Uzun süredir bu şahsiyet hakkında doğru bilgiler edinmek istiyordum fakat program kaydına başlayana kadar kendimi tuttum. Hasan Hayri, Dersim bölgesinin önde gelenlerinden biri olmasının yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, Türkiye Meclisi’nin üyesiydi. Öncesinde askerde olduğu zaman Atatürk’le tanışıklığı hatta dostluğu varmış.
Hasan Hayri, Kürdistan’ın güneyinde çoğu zaman milletine ihanet eden biri olarak tasavvur edilir. O derece ki idam edildiği zaman, “Lütfen mezarımı yol kenarında bir yere kazın ki Kürtler oradan gelip geçerken onlara ihanet ettiğim için her seferinde mezarıma tükürsün” dediği iddia edilir.
Akyürekli’nin kendi evinde yaptığımız “Pencemor” programında, direkt olarak bu suçlamaları sorulaştırıp Kak Mahmut’a yönelttim. Bu da tuturuğu ateşe vermek gibiydi. O da sinirlenerek “Bu ne biçim söz? Kürtler, bir hiç uğruna bazılarını hain ilan ederken bazılarını kahraman yapıyor. Bu, biz Kürtler için işten bile değil. Bu, Allah’ın rahmetine nail olmuş birine yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bu propagandayı yapanların kanıtları nerede, nerede saklamışlar, neden ortaya çıkarmıyorlar?” dedi.
Mahmut Akyürekli, eline yeni geçen bir belgeden söz ederek “Şeyh Said taraftarları Elazığ’a girdikleri zaman Şeyh Şeref, Hasan Hayri’nin evine giderek onu da Elazığ vilayet merkezine götürerek teslim etmiş. Hasan Hayri, kuzeni Mehmet Celal Efendi’ye bir telgraf çekerek Dersim aşiretlerinin Şeyh Said devrimine katılmaları gerektiğini söylemiş fakat telgraf Dersim’in merkezi olan Hozat’ta Türkiye askerinin eline geçmiş. Bunun için de hemen Mehmet Celal Efendi ve ardından da Hasan Hayri’yi tutuklamışlar ve bunları 1926’da idam etmişler. Üstelik bu kadar da değil, Akyürekli’nin belgelerle gösterdiği gibi, Hasan Hayri’nin Kocgiri isyanı ve Türkiye tarafından gerçekleştirilen Kocgiri katliamı sırasında Türkiye Meclisi’nde Atatürk’e yaptığını şimdiye kadar da kimse dile getirmeye dahi cesaret edememiş. Atatürk’e, “Sen diktatörsün!” demiş.
Akyürekli’nin aktardığı gibi, Hasan Hayri sivri dilliydi. Hasan Hayri, halksever ve Kürtperver biriydi. Dolayısıyla Hasan Hayri adında söylenenler tamamıyla yalan. Hasan Hayri, Şeyh Şeref aracılığıyla Şeyh Said’e tam destek vermiş. Mahmut Akyürekli’nin dediği gibi, o, Dersim aşiretlerinin Şeyh Said ile temas kurmasını istemiş. 1925 kışının çetin geçtiğini ve Dersim’de üç dört metre kar yağdığını da göz önünde bulundurmamız lazım. Bazen fırtınalar yüzünden Dersim bölgesindeki köylüler altı ay boyunca köylerinin dışına çıkamamış. Hasan Hayri, Türkiye askerine teslim edildiği zaman mektubu Seyid Rıza’ya ulaşamadığı için Dersim aşiretleri Şeyh Said devrimine katılamamış. Hasan Hayri ve Xalid Begê Cibrî birlikte okul okumuşlar dolayısıyla bu adama yapılan haksızlıktır ve bunu tümüyle reddediyorum.
Bunlar Akyüreli’nin konuşmaları ve onun deyimiyle tarih adına kaydedilen dedikoduların hiçbiri doğru değil.
Mahmut Akyürekli, Mele Saidi (Kurdi) Nursi’nin de rolüne değinerek “Mele Saidi Kurdi, Şehy Said’i tamamıyla desteklemiştir” diyor.
Önde gelen Kürt şahsiyetler başka zamanlar da tarihçiler ve halk tarafından ihanet suçlamasına maruz kaldı, örneğin Melay Xetê fakat Mamoste Mesud Mehmet, Karwan dergisindeki bir araştırmada bu suçlamayı reddetti. Aynı zamanda Dr. Cemal Nebez de Soran Beyliği hakkındaki doktorasının ekinde buna yer verdi. Kak Esat Edo, Mamoste Mesud Mehmet’in bir seminerde, “Bu suçlamaların hiçbir dayanağı yok. Belki de Melay Xetê, büyük Rewandiz padişahının askerinin geçmesi için bir çözüm yolu bulmuştur” dediğini ifade etti. Mamoste Elaeddin Secadi de Melay Xetê’yi padişaha yakın biri olarak anıyor ve padişahın Melay Xetê’nin bir fetvası yüzünden Osmanlılara teslim olduğu yönündeki görüşlere katılmıyor.
Şimdi Kürtler Osmanlı dönemi ve Türkiye’nin kuruluşu dönemindeki kaynak ve belgelere başvurduğunda, bazıları bizzat Türkiye Devleti tarafından yayımlanmış bazıları da Mahmut Akyürekli örneğinde olduğu gibi Kürt tarihçiler tarafından büyük zorluklarla hazırlanmış olan Osmanlı tarihi hakkında yüzlerce sayfalık belgeler mevcut ve bunların üzerinde çalışılmış. Dolayısıyla Kürdistan’ın güneyinde kültür merkezleri ve aydınlar ile Kültür Bakanlığının bu belgelerin tümünü Kürtçeye çevirmesi, yanlışların düzeltilmesi ve Kürt tarihini kendimizin yazabilmesi için tüm eksikliklerin vurgulanması önemlidir ancak eksiksiz olarak, belge ve kanıtlarla.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)