Kürdistan Bölgesi’ndeki partiler, siyaseti genel anlamda değil, parti sorunu olarak kavramış. Bu yüzden aralarındaki sorunların halkla değil parti talepleriyle ilgisi var. Parti gururu ve kişisel amaçlar için hiçbir sınır tanımazlar. Ne düşmanlıkta, ne dostlukta...
İşin kötü tarafı, bu anlayışın topluma da sirayet etmiş olması. Her bir parti kendi tabanını öfke ve ayrıştırma üzerine eğitmiş. Bir toplum, farkında olmadan bu ayrışma ve şiddet için savaşır hale gelmiş. Sadece toplum değil; medya, örgütler, camiler, eğitim merkezleri ve üniversiteler de partilerin tek siyasi aktör olduğu yaşamın oluşmasında pay sahibi oldu. Oysa genel atmosferin tarafsız olması, hiçbir güç ve sembolün etkisinde olmaması gerekir.
Sivil toplum kuruluşlarının görevlerini yerine getirmemesi, Kürdistan’daki çok partili sistemin oluşmasındaki birinci yanlıştır. Bir yerde çok partili yaşam varsa, orada demokrasi de olmalıdır. Ne çok paritli sistem tek başına demokrasinin kurucusu olabilir ne de demokrasi bir model olarak takip edilebilir.
Kürdistan halkı ve partilerinin burada düştüğü ikinci yanlış da demokrasiyi bir model olarak görmeleri. Halbuki demokrasi bir model değil, süreçtir. Demokrasi için ilk tanım, farklı kesimlerin şiddetten uzak barıçıl bir şekilde yönetilmesidir.
Bu sürecin diğer ayrıntısı da insan kaynakları, ekonomik temel, toplumsal kalkınma, modern kentleşmeyle bağlantılıdır. Biz Kürtler ise demokrasinin bu temelinden henüz mahrumuz. Çok partililik ve seçimlerimiz bunun için bir başlangıç olabilir ancak ilk etapta demokrasinin temelini atmamız lazım, pratiğini yapmak değil.
Şu soruna da değinmek istiyorum: Niçin petrol ve diğer özel konular halkın birincil sorusu olmuyor? Çünkü tüm bunlar ülke kaynakları, demokrasinin yerleştirilmesi, toplumsal adalet, yolsuzluk, yönetimlerin değişmesi gibi konuların iki önemli sorunu var:
Birincisi bu konular sadece partiler arasındaki sorunlar derinleşince gündeme geliyor ve karşıtlık üzerinden kullanılıyor. İkincisi de Kürdistan Bölgesi’nde toplum, temel ve demokrasiden bahsetmenin kendi temelinde büyük sorunu var. Yönetimi elinde bulunduran partilerin iradesi dışında, ekonomik bir yaşam yok. Varsa da çok zayıftır.
İnsan kaynakları çok düşük seviyededir. İşgücünün %60’ı ya hiç eğitim görmemiştir ya da eğitim seviyesi en düşük derecededir. Eğitim sektörü ciddi bir darbe almıştır ve topluma uzman kadrolar sunamamaktadır.
Kent, modern anlamda Kürdistan Bölgesi’nde henüz çok zayıf ve ortasınıf adına bir şey yok. Tabi hükümetten maaş alan bir devasa kesim ile çıkarları hükümetin elinde olan sınırlı bir sermaye sahibi zümreyi saymazsak.
Bunlar ve onlarca sebep daha, bahsettiğim konuların sadece medya veya parti düzeyinde kalmasına sebep oluyor. Toplumsal dinamik haline gelip, halkın temel sorunu olma safhasına geçemiyor.
Bu yüzden şu sıralar demokrasi ve yolsuzluğu bitirme adına söylenenler, milyarlarca dolar petrol parası ve çalınanlar; eğitim, sağlık gibi toplumsal alanlara etkisine göre hesaplanmalı. Rakamlar sadece kayıp ve çalıntı meblağı belirtmek için değildir. Bu rakamların sıradan bir vatandaş için harcanıp harcanmadığı da önemli.
Ülkemizin kurtuluşu bir bölgeden başladığı için, memurlara ödenen yarı maaş çalınan milyar dolarlık petrol parasından daha önemlidir diyorum. İnsan kaynaklarındaki eksiklerin sayısı, petrol tankerlerinin kayıp paralarından daha önemlidir.
Toplum ve devleti meydana getiren ilk şeyler insan ve insan kaynaklarıdır, petrol ve gaz kaynakları değil.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın