Siyasal kültür ve siyasi eleştiri
Bilim adamları, aydınlar ve muhalifler farklı parti ve kuruluşların hedefi olurlar.Siyasette bilinen dost veya düşman şeması hep kullanılır. Herhangi bir eleştiri, düşmanlık veya tehdit olarak yorumlanır ve kendi medya üyeleri aracılığı ile bu eleştirileri yapanlara karşı dışlama ve saldırı mesajları meşrulaştırılır. Türkiye ve Kürdistan'da muhaliflerin siyasi ve kültürel anlamda kabulü, varolan "şiddet kültürü" nedeniyle henüz gerçekleşmemiştir.
"Siyasal kültür" kavramı Amerikan kökenlidir ve araştırmalarda nötr vasıfla kullanılmaktadır. Bu terimin demokratik ülkelerde genel dil kullanımında olumlu bir anlamı vardır. Siyasal kültür, siyasal iktidar ve siyasal görüşün özellikle şık ve ahlakî kullanımını temsil eder. Bir parti açısından objektif olmayan siyasi görüşler reddedilir ancak öznel bir “siyasi görüş hakkı” olduğu kabul edilir.
Subjektif politika genelde her siyasi görüş ve eylemin bir parçasıdır. Bu subjektif politika, vatandaşların (kabul veya red ettikleri) çeşitli yönelimleri üzerinde etkilidir. Siyasi yönelim, görüşler, tutum ve değerleri içerir. Görüşler hızla değişebilirken, anlayışlar (örneğin, parti tercihleri) daha stabildir ve değerler (örneğin temel ahlaki inançlar) daha az değiştirilir. Siyasal kültür, cinsiyet, müzik, emek, dini ve kültürel fikirler, ebeveynlik stilleri v.b gibi nötr alanları kapsar.
Siyasal kültür, aynı zamanda demokratik bir siyasal eylem içerir. Bu da insanların siyasi görüşleri nedeniyle saldırılara maruz kalmamaları, aksine korunmaları gerektiği anlamına gelir.
Siyasal kültür araştırmaları, ikinci dünya savaşından sonra batı dünyasında ortaya çıkmıştır. Alman nasyonal sosyalizminin ardından sömürgelerin sona ermesiyle bu ülkelerde böyle bir ihtiyaç doğduğu gözlemlenmiştir. Burada halkın siyasi bilinci tarafından kabul edilip desteklenebilmesi icin hangi koşullarda ve ne kadar süre içerisinde yeni siyasi kurumlara ihtiyaç olduğu önemlidir.
Yani demokrasinin nasıl geliştiği ama aynı zamanda halk tarafından gerçekten nasıl kabul edildiği ve yaşandığı önemlidir. Bir halkın politik bilinci ve sistemin siyasi kurumları her zaman tutarlı değildirler, birbiriyle çelişebilirler:Türk siyasi tarihinde Osmanlı İmparatorluğu´nun çöküş süreci, siyasal bilincin parçalanması ve çeşitli kurumların dağılmaları konularına iyi bir örnek temsil eder. Benzeri bir durum, son 80 yıl içerisinde kemalist yapı ile vatandaşların katılımının olduğu bir demokrasiyi red eden Türkiye Cumhuriyeti´nde gözlenmektedir.
Defalarca askeri darbelerle ve 90´lı yıllardan bu yana da “gizli darbelerle” demokratik sürecin ve böylece de yeni bir siyasi kültürün oluşumu, engellenmeye çalışılmaktadır.
Türkiye´de politik kültür
19. yüzyılın başından itibaren türk eliti için demokrasi, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtarmak için fikir arayışı anlamına gelir. Her şeyden önce, Fransız Devrimi’nden etkilenen aydınlar, idare, ordu ve ekonomiyi reforme etme yollarını aramışlardır. Onlar asla insanların bireysel özgürlükleri ile değil, siyasi ve askeri elit tarafından kurumsal güç kontrolüne sahip olmakla ilgilenmişlerdir. Bu yaklaşımla halk siyasetten uzaklaştırılmaya çalışılıyor, onlara göre, "halk kendisi için neyin iyi olduğunu bilmiyor."
Sözde temsili demokrasi teorileri ve teorik yaklaşımların elit temsilcileri de, vatandaşların siyasi eleştirilerinin minimalize edilmesini ve mümkün olduğu ölçüde ignore etmeyi savunurlar çünkü halkın güçlü siyasi katılımını, “demokrasi için tehlikeli” bulurlar. Bu nedenle, elitlerin devlet işleyişini belirlemeleri gerektiğini düşünürler. Bu teoriye göre, halk ve muhalefet doğru karar verecek bir konumda değildir ve onların eleştirileri red edilmelidir. Aydınların sisteme yönelik eleştirileri düşmanlık olarak yorumlanır.
Kürt hareketinin siyasal kültürleri nasıldır?
Bugünün Kürt partileri, kendilerini eleştirenlere bir dost-düşman şemasına göre yaklaşır. Kişi ya dost ya düşman, ya vatansever ya vatan haini, ya sempatizan ya da muhaliftir. Bu partilerin sempatizanları da bu şemayı benimsemiş ve farklı düşüncelere tahammül edemeyecek bir duruma gelmişlerdir. Batının devrimci ve sosyal teorileri ile karışık ataerkil ve dini yapılara sahip olan kürt hareketinde bugüne kadar kürt halkını özgürlüğe götürecek, uzun vadeli gerçek bir ideoloji inşa edilmemiş ve bu takip edilmemiştir. Tekrar tekrar bilimsel dayanağı olmayan sosyal kurtuluş ve özgürleşme teori ve konseptleri tartışılır, ancak bunlar gerçekçi görünmemeye başladığı anda bunlardan vazgeçilir ve yeni yollar aranmaya başlanır. Örneğin, kürt siyasetinde bu günlerde bağımsız bir Kürdistan gündemde değildir oysa tarihte bu hedefle yoğun mücadeleler verilmişti.
Yukarıda söz ettiğim gibi bir siyasal kültür kürt hareketi içinde şu anda mevcut değildir. Net bir hiyerarşik yapı, yaşam konusunda verilen buyruklar ve sorgusuz itaatin yanı sıra, savaş yürüten askeri örgüt, gerçek demokratik süreçlerin, siyasal kültürün, siyasal eleştirinin ve sivil toplumun gelişimine imkan vermez. Bunların nedenleri arasında, bağımsız ve özgür olarak yaşamamış olmaları ve içerisinde geliştikleri ülkenin anti demokratik ve kemalist yapısından etkilenmiş olmaları gösterilebir.
Otoriter ve agresif "siyasi kültür"
Kürt ve Türk siyasi aktörlerin sosyalizasyonu, farklı siyasi fikirlerine rağmen çok benzer. Hepsi Türkiye'de toplumsallaşmış, kemalist milliyetçi ideolojiden etkilenmiş ve geleneksel dini backgroundları ile karakterizedir. Onların siyasal kültürleri başkalarının yaşam tarzlarını tabu haline getirmek, farklı düşünenleri dışlama ve ayrımcılık, temel muhafazakârlık, otoriter liderlere fikse olma, dost veya düşman şemaları, diğer görüşleri red etme, tarikat benzeri bir yapı, ancak dışa karşı liberal ve anlayışlı, görünmektir.
Hem AKP hem de Kürt hareketi, eski türk siyaset anlayışını değiştirdiklerinden, demokrasi ve özgürlüklerin gelişiminden bahsediyorlar, ancak bireyin özgürlüğü ve farklı olma hakkını göz ardı ediliyorlar. Bu aslında sadece kemalizm temelli elitlerin, bir güç değişimi anlamına geliyor. Yeni bir siyasi kültürün ve gerçek bir demokrasinin inşası gibi bir niyet söz konusu değildir. Siyasetin, din, gelenekler ile olan çelişkili bağlantısı nedeniyle, demokratik bir siyasal kültürün ve açık siyasi eleştirilerin istenmediği görünüyor. “Bölücü siyaset”, siyasi eleştirilerin reddi, gücün muhafaza edilmesinin eski ve yeni yoludur.
Siyasi eleştiri bir „sorun” değildir, aksine stabilizasyona hizmet eder
Siyasal kültür araştırmaları, siyasi eleştirileri sorun olarak değil çözüm olarak kabul eder. Çünkü eleştiriler demokrasinin gelişimi için bir kaynak olarak kabul edilir. Yani, siyasi elitler hata yaparlarsa, vatandaşlar, özellikle de aydınlar eleştirel olmak zorundadırlar. PKK veya türk sistemini eleştiren, türk ve kürt elitinin hatalarına dikkat çeken Ismail Beşikçi gibi bireyler, onların iyi demokrat idealine uymazlar. Elbette politik eleştirmenler de demokratik kurallara uymalı ve eleştirileri bu kuralların dışına çıkmamalıdır.
Eleştiri, siyasi reformlar için bir uyarıcıdır ve yaratıcı potansiyel olarak ülkenin daha da geliştirilmesi için bir kaynaktır. Bu perspektiften bakınca politik eleştiri, demokrasi presipleri çerçevesinde yapıldığı sürece telaşa gerek yoktur. Vatandaşların sürece katılımlarına imkan sağlanarak, siyasi kültürde demokratik bir değişim meydana getirmek mümkündür. İsmail Beşikçi gibi siyasi eleştirmenler, demokrasinin dengeleyicileri, aynı zamanda bazı siyasal sistemler için de risk olarak görülebilirler. Ne yazık ki, Türkiye ve Kürdistan'da çok sayıda siyasi eleştirmen son kırk yıl içinde susturuldu veya öldürüldüler.
Hoşgörüsüz bir ideoloji ve siyasal kültür eksikliği ülkede sivil toplum ve demokrasinin gelişmesini engeller. Türkiye'de Kürt hareketi içinde hoşgörüsüzlüğü eleştirenler muhtemelen yıllarca saldırı, iftira ve tehditlerle yaşamak zorunda kalacaklardır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)