Filistin mi Kürdistan mı?

30-06-2016
Selahattin Çelik
A+ A-

Altı yıllık gerginlikten sonra Türkiye ve İsrail anlaştılar. Bilindiği gibi Mavi Marmara gemisi izinsiz Gazze'ye girmek istemiş, İsrail askerleri müdahale edince gemiden 10 kişi ölmüştü (31.05.2010).

  

Türk iktidarı gemi olayını fırsat bildi. Uzlaşma taleplerini habire yükseltti: "Özür, tazminat ve Gazze ambargosunun kalkmasını isterim!"

 

Erdoğan'ın "One Minute" şovunu biliyorsunuz (Davos/İsviçre, 29.01.2009).

 

Suriye savaşını, Sunni cephesini, El Nusra ve DAIŞ ilişkilerini ekleyin.

 

Mavi Marmarayı resme yerleştirin.

 

Ne çıkıyor ortaya?

 

"Osmanlı rüyası".

 

Gemi olayının organizatörü İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı (IHH), MİT'in örgütü sayılır. Olay bir MİT prodüksiyonudur.

 

Terslik şu ya, az insan ölmüştü. Ne kadar çok insan ölse, rejisör o kadar kârlıydı, tıpkı bugünkü "şehit" gösterileri gibi.

 

Ellerinde Türk bayrakları ve Erdogan resimleriyle zavallı Filistinliler!

 

Kullanıyor ve atıyorlardı. İran yıllardır bunu yapıyor. Türkiye'nin neyi eksikti ki?

 

Kâbusa dönüşen rüya

 

Suriye politikasında Türkiye'nin çıkmazını biliyorsunuz. Bölgede izole olduğunu ve uluslararası alanda sorunlarla boğuştuğunu da.

 

Rusya gerginliğini ve bunun Türkiye ekonomisi ve siyaseti üzerindeki yükünü biliyorsunuz. ABD faktörü olmasaydı, Türk egemenlerinin çoktan Putin'in uşakları olacaklarını da.

 

Sınırın güneyinde Kürt hareketinin dirilişini, bölgesel etkisini ve uluslararası yankısını biliyorsunuz.

 

Gülen Cemaati Operasyonu’yla kurulan iktidar-ordu koalisyonunun çoktan Erdoğan'ın generallerin bir emireri olmasına dönüştüğünü de.

 

Kuzey’deki ölümleri ve yıkımı biliyorsunuz.

 

Generaller Erdoğan'a dayatıyor: "İsrail, Rusya, Mısır ve Suriye ile ilişkileri eski durumuna getir. Suriye ve Irak'ın eski statükosunu koru."

 

İran'ı eklemedim. Çünkü iki devlet Kürtlere karşı zaten uyum içindeler.

 

Sen de mi Putin?

 

Türk devleti resmen Putin'in ayaklarına kapanıyor. Zaten devletin başı buna alışık. (Gülen Operasyonu ardından Harp Akademisi’ndeki özürü, başlangıçtı.)

 

Türk devleti yine Vladimir Jirinoski'nin ayağına gitti.

 

Bu sağcı, Yahudi kökenli ve Türkçe’ye hakim Rus politikacıyı Öcalan operasyonundan iyi biliyoruz. Öcalan Moskova'da onun evinde kalmıştı (9.10.1998).

 

Jirinoski Rus yönetiminin baskısı sonucu Öcalan'a kapıyı göstermişti. Türkiye'ye uçmuş, dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'la biraraya gelmişti.

 

Türklerin cebini parayla doldurdukları söyleniyordu. Neden olmasın? Filistinliler gibi Kürtler de alınıp satılmıyor muydu?

 

Bu Jirinoski neden şimdi de arabulucuk etmesin ki?

 

Putin farklı, öyle yumuşak değil diyeceksiniz (?) Uzlaşsa da, Şam'la anlaşmayı da dayatacaktır... Olsun. Zaten Türk devlet başkanına o da dayatılıyor. Esad'ın ayağını yalamaktan ne çıkar ki?

 

Birbirine mahkum sabıkalılar

 

Türkiye ve İsrail, ABD ve NATO korumasında. Sistemin çıkarları gerginliklerini hiç mi hiç kaldırmıyor.

 

Türkiye'nin İsrail'i ilk tanıyan Müslüman ülke (1949). 1957'de istihbarat ilişkileri kuruldu (AMAN/MOSSAD ile MAH/MİT).

 

İsrail ileri savaş uçakları teknolojisini Türkiye'ye aktarıyor. İsrail savaş uçakları da Türkiye hava sahasını talimde kullanıyordu.

 

1990'larda polis teşkilatları ilişkisi dikkat değer. Türkiye'de Mehmet Ağar'a bağlı ve başbakan Tansu Çiller'in siyasi finansörü olduğu "Özel Örgüt" kurulmuştu (1993).

 

Çiller İsrail'i ziyaret eden ilk Türkiye Başbakanı’ydı (Kasım 1994). Ardından İsrail suikast silahları Özel Birime akmıştı. Taraflar işi kılıfına uydurmuşlar, silah ve patlayıcılar "Hospro" isimli naylon şirket adı altında aktarılıyordu.

 

O silahlarla yüzlerce Kürt katledildi. Susurluk kaza Mercedes’inde o silahlardan çıktı (3.11.1996). Bu silahları sattığı için Batman valisi Salih Şarman cezaevine girdi.

 

Son bir yıldır İsrail taktikleriyle Kürt şehirleri tahrip ediliyor (olabilir ki İsrail silahları ve teknik araçlarıyla da). Ama itiraf etmeliyim: İsrail'in Filistin düşmanlığı, Türk devletinin Kürt düşmanlığının yanında yaya kalıyor.

 

Filistin değil, Kürdistan

 

İki halkın kaderi arasında benzerlik var. Ama iki devletin uzlaşmasının nedeni, Kürt davasıdır.

 

İki devletin anlaşması başarı olarak adlandırılamaz. Türkiye açısından kesinlikle böyle. İstemleri yerine gelmemiştir. Diyeceksiniz ki Türk devletinin amacı zaten o değil. Yine de Türkiye tükürdüğünü yalamıştır. Bir daha öğreniyoruz ki jeopolitik çıkarlar ahlak ve onur tanımıyor.

 

Devletlere saygınlık veren yöneticilerinin davranışıdır. Konu Erdoğan'a geliyor. O, generallerin emrini yerine getirmiştir. Sanki yaptığı herşeyi ona yediriyorlar. Peki ya yedirecek birşey kalmayınca?

 

Anlaşmanın bölge olaylarının gidişatı üzerinde, özellikle de Kürt hareketi üzerinde etkileri olacaktır. Doğru öngörüyle sonraki adımlara hazırlıklı olmak gerekir.

 

Anlaşmanın mesajı nettir: Türk devleti, Kürt düşmanıdır ve her türlü komploya başvurabilir.

 

Vicdan sahibi her insanın ve onur sahibi her Kürdün bu konuyu düşünmesi gerekir. Çünkü vicdan ve onur, o vicdansız ve onursuzları yenecek yegane silahtır.

 

Olumsuzdan da ders çıkarılabilir. Elin adamları ulusal çıkarları için nasıl da anlaşıyorlar, hem de bize karşı, ama biz birleşemiyoruz?

 

Ulusal sorumlulukta elin oğlundan ne kadar da uzağız, değil mi?

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.) 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli