DTK (Demokratik Toplum Kongresi), Diyarbakır'daki toplantısında "demokratik özerklik" kararı aldı. Karar, KCK/PKK'nin onayı olmadan düşünülemez ve HDP'yi de bağlamaktadır.
Özellikle uzatılmış bildirgenin detaylarıyla başınızı ağırtmayayım. Kısaca; Kürt halkı dilini, kimliğini, tarihini ve kendi kendini yönetmek istiyor. Madem ki olay bu, neden o kadar karmaşıklık? Duyurunun yarısını Öcalan'ı övmeye ayırmanın ne anlamı var? "Dostlar pazarda görsün sadakatiyle" Kürt sorunu nasıl çözülecek?
Bu kaçıncı defadır, "demokratik özerklik" ve benzeri kampanyalar duyuruluyor. Her defasında toplumda bir heyecan olmuyor değil, ama daha çok geçmeden kıvılcım sönüyor, üzerini küller kaplıyor.
Her defasında gösterinin aktörleri de değişmekte. Hatta çoğu olayın özünü kavrama yetisinden yoksunlar, birçoğu tek kelime olsun Kürtçe bilmiyor. Peki önceki kampanyaların akıbeti ne oldu? Şimdiki de aynı sona mahkum değil midir?
"Demokratik özerklik" talebi doğrudur ya da yanlıştır, eksiklikleri vardır ya da yoktur, Kürt sorununu çözmeye yeter mi?... Hepsi bir yana, konudaki istikrarsızlığa dikkati çekiyorum. Bugün istediğimizi, yarın unutuyoruz. Sanki ne yaptığımızı bilmiyoruz. Ulusal destekten, birlikten bahsediyoruz ama kendimiz dışındaki örgütleri ve toplumsal kümeleri hep yaptığımız gibi oldu-bittiyle karşı karşıya bırakıyoruz.
Hastalığımız, istikrarsızlıktır. Öncü ne yaptığını bilmiyorsa, toplum nasıl bilsin ki?
Duyuru, hendeklere takılmasın?
Duyurunun temel bir amacı, şehir sokaklarında olan savaş ya da direnişe destektir. Devletin vahşetine karşı ses çıkarmak, direnmek geç bile kalınmış bir görev. Zaten olaylardan çıkan net mesaj şu: Bedel ödenmeden en küçük bir ulusal hakkın elde edilmesi bile mümkün değil.
Yine de, "demokratik özerklik", ismi üzerinde bir kitlesel ve demokratik bir olgudur. Karar verenler, bunu sokaklardaki silahlı olanla nasıl uzlaştıracaklar? İşte çok önemli bir iç meydan okuma ve ciddi bir muamma!
Anlamı derin tepki
Önce çoğu Kürdün öyle bayılarak takip ettikleri bazı türk gazetecilerinkinden başlayayım. Onlar, Selahattin Demirtaş'ı hoşlarına gitmeyen bazı sözlerinden dolayı "oylarına ihanet etmekle" suçladılar, "Demirtaş, onların Türkiyelileşme politikasından beklentilerini boşa çıkarmıştı."
Peki Kürtler neredeyse yüz senedir Türk partilerine oy vermiyorlar mı? O partiler açık bir şekilde Kürtlere hep ihanet ettikleri halde, hangi Kürdün aklına "ihanet" sözcüğünü kullanmak geldi? Pes doğrusu, bu Türkler ne kadar da milliyetçi. Biz de Kürtleri sevdiklerine neredeyse inanmıştık. Utanmadan birkaç oyun karşılığında, HDP'den 30 yıllık kazanımları satmasını bekliyorlar. "Türkiyelileşme konsepti", sen neymişsin be!
Gelelim devletin tepkisine. Devlet başkanından başbakana kadar tüm kocabaşlar, hakaret ve tehdit sıralamasına girmişler. Bunlar, talimat ve emirdir. Nasıl mı? 1980'lerde Diyarbakır ve Askeri Cezaevi... Şehrin askeri komutanı Kemal Yamak, cezaevi celadı yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, askeri hakim ise Emrullah Kaya'dır. Üçlü, geceleri içki masasında biraraya geliyor, ceza kararlarını birlikte alıyorlardı. Ki kararlar, malum 5 kişilik generaller konseyinin talimatları doğrultusunda alınıyordu.
Bugünkü Türk adalet sistemi, aynısıdır, aynı şekilde çalışmaktadır. Bu sistem, Kürt varlığını hatırlatan her şeye düşmandır. Irkçı mantıkları gereği, tepkilerini ve ceza kararlarını doğru görüyorlar. Halen de bu devlet ve yasalarından medet umanlar utansın.
Hangisi haklı, hangisi haksız?
PKK ne yapıyorsa, diğerleri onu Tahran, Şam ve Bağdat ilişkiyle suçluyor. Doğrudur, Rojava'da PYD ile Suriye yönetimi dayanışma içindedir. Şengal'de resmiyette YNK'ye bağlı ama gerçekte PKK ile hareket eden Ezidi gücü, Bağdat'tan silah ve maddi yardım alıyordu (halen de öyle olabilir). PJAK uzun süredir, İran'a karşı savaşına ara vermiş. PKK tüm bu ilişkilerini gizlemiyor, çıkarlarına uygun ve doğru görüyor.
YNK ne yaparsa, diğerleri Tahran bağlantısıyla damgalıyor. Doğrudur; YNK, Tahran'la çok yakın ilişkiler içinde. Irak'ta Kürdistan blokunun varlığına rağmen, YNK-Bağdat ilişkileri özeldir. Şii milisler, Süleymaniye havaalanını kullanıyor. Süleymaniye'de İran istihbarat elemanları cirit atıyor. Çevrede onlardan kaynaklı siyasi cinayetler işleniyor. İlginçtir, Kürtlerle Şii Türkmenler arasındaki çatışmalı gerginliği gidermek için, Arap Şii milis komutanları, Hewlêr hükümet yetkilileriyle değil, Süleymaniye'dekilerle görüşmeyi tercih ediyor. YNK de bu ilişkilerini hiç gizlemiyor ve korumak istiyor.
Geçen aylarda Hewlêr yönetimine karşı bazı şehirlerde çatışmalara da dönüşen gösteriler oldu. KDP kanadı, Goran'ı suçladı ve Tahran'ın istemiyle Kürdistan'da karmaşa yaratmakla suçladı. Goran ise gösterilerdeki tutumunu savundu. Günler sonra televizyonlarını izledim. Bir genç, peşmerge elbiseleri içinde Kürtlerin birliği ve bağımsız Kürdistan için şiir okuyordu, hem de öyle büyük bir duygusallık ve etkileyicilikle ki... Neler oluyordu?
KDP ne yapsa, diğerleri Türkiye bağıyla suçluyor. Ekonomik ilişkileri bir yana bırakıyorum, sanki iki taraf siyasi ve askeri alanda da stratejik bir işbirliğine gidiyorlarmış gibi (?) Sanki Türkiye'nin inisiyatifiyle Sunni Araplar'dan silahlı güç oluşturuluyor. DAIŞ'in yenilmesi durumunda Şii cephesine karşı onların ayakta durması hedefleniyor (kuşkusuz malum zengin Arap devletlerinin maddi desteğiye). Olayda KDP'nin payına dair bir öngörüde bulunmak zor ama rıza gösterdiğinden bahsedilebilir. KDP de ilişkilerini gizlemiyor, onları yararlı görüyor ve savunuyor.
Resimdeki karmaşıklığın altından nasıl çıkacağız? Onlar mı bizi kullanıyor, biz mi onları? Ya da "kullanmak" deyimi, yanlış mı duruyor? Hangi partinin tutumu doğru, hangisinin yanlış? Kürdistan toplumsal haritası başka seçeneklere şimdilik el vermiyor. Bu partilerimize mahkumuz. Ama birbiriyle ağır çelişkili tutumları nedeniyle, birbirine karşı sabır sınırlarını tahmin etmek zor olmakta.
Önümüzdeki yıl belki bu sorulara cevap olur. Partiler ve Kürt halkı başarılı bir yıl geçirdiler, ama büyük bedeller pahasına. 2016'da da o başarıların tekrarlanmasını umut etmek, Kürt halkının hakkıdır. Ama asıl beklentimiz Kürt partilerinin o denklem karmaşası içinde bile, dayanışma ve birlik bilinciyle hareket etmeyi becerebilmeleridir. Devletleşme ve savaşsız bir ülke ve bölgeye ulaşma, hepimiz için en büyük müjde olacaktır.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın