Guantanamo (Rûdaw) – Guantanamo Askeri Mahkemesi bir hafta boyunca El Kaide liderlerinden Neşwan Abdulrezak’ın dosyasını inceledi. Abdulrezak daha önce medyada çıkan haberlerde “El Kaide’nin Kürt lideri” olarak adlandırılıyordu.
Rudaw aydınlatılmamış sorular için Guantanamo’ya ulaştı. Neşwan Abdulrezak gerçekten Kürt müydü? Nereliydi? Nasıl Usame bin Ladin’e yardımcı ve danışman oldu?
Guantanamo’ya ulaşmanın yolu
Guantanamo’ya ulaşımın tek yolu ABD ordusu üzerinden sağlanabiliyor. Rudaw’ın Guantanamo yolculuğu da başkent Waşington’ın 20 kilometre yakınındaki Andrews Askeri Havaalanı’nda, ABD Başkanı’nın kullandığı Air Force One adlı özel uçakla başladı.
Sabah saat 06.00’da havaalanına ulaştık. Orada bizi sivil kıyafetler içinde karşılayan güler yüzlü bir hanım kısa ve öz bir şekilde kendisini tanıttı: “Ben komutan Candes Thresh. Buradan sonra işlerinizle bizzat ben ilgileneceğim. Ancak sizinle gelemeyeceğim için özür diliyorum.”
Komutan Thresh uçağımızın saat 10:20’de kalkacağını söyledi ve şunu da eklemeyi ihmal etmedi: “Andrews’da uçakların kalkış ve iniş saatleri çabuk değişir.”
Öyle de oldu. Saat 10.00 olmadan içeri giren asker, gür ve tok bir sesle, “Yolculuğunuz öğlen 12.00’ye ertelenmiştir” dedi. Sonra arkadaşlarından birine, “Başkan Trump veya yardımcısının seyahati olabilir” dediğini duydum. Tekrar bize dönerek, “Uçağınızın kalkış saati başka bir uçakla aynı vakitte olacak, bu yüzden biraz gecikecek” diye ekledi.
Orada bulunan Miami Herald gazetesinden bir gazeteci ile birlikte ihtiyaçlarımız için alışveriş yapmaya karar verdik. Havaalanındaki terminalden çıkabilmemiz için askerlerden birinin bizimle gelmesi gerekiyordu. Komutan Thresh bize öncülük etti.
Terminale geri döndüğümüzde saat 11.00’e geliyordu. Miami Hard gazetesi muhabiri yaşlı kadın 11 yıldır Pentagon, Guantanamo ve askeri konularda haber ve raporlar hazırlıyormuş. Guantanamo’ya gidecek uçağın kalkış saatinin yaklaştığı anons edilince yaşlı muhabir sadece sigarasından birkaç yudum alabildi. Acele ile kontrol noktalarından geçip uçağa bindik.
Buraya gelmeden önce yaklaşık 2 haftadır komutan Thresh ile elektronik posta üzerinden görüşüyordum. Guantanamo’da uyulması gereken basın-yayın kuralları hakkında aydınlatılmıştım. Bazı kurallar oldukça katıydı ve bu kurallar altında orada çalışma yapabileceğimizden şüphe duyuyordum. Anlaşılan gazetecilerin oraya davet edilip olanları yüzeysel görmelerini sağlamanın tek amacı kendilerini “düşünce ve haber alma özgürlüğü” eleştirilerinden korumaktı.
Havaalanının her köşesinde askerler hazırkıta bekliyordu. Polislerin yerine askerler çantaları kontrol ediyordu. Bir grup kadın asker de havaalanındaki işlemlerimizi yürütüyordu.
Havaalanındaki terminalde yaklaşık 50 kişi uçağı bekliyordu. Tam karşımda iki adam oturmuştu. Başımı onlara doğru uzatıp, “Guantanamo’da görülecek askeri mahkeme ile bağlantınız nedir?” diye sordum.
Biri, “Orduda generalim, uzmanlık alanım hukuk” dedi. Guantanamo Askeri Mahkemesi’nde görevli tüm avukatların müdürüymüş. Diğeri ise arkadaşını işaret ederek, “Ben onun kadar önemli biri değilim, teğmenim ve Halid Şeyh Muhammed’in avukatıyım” dedi ve gülümseyerek ekledi, “Eminim Halid’i tanıyorsun?”
Halid Şeyh Muhammed 11 Eylül saldırısının planlayıcılarından biri olarak kabul ediliyor. Mart 2003’te Pakistan’da kaçırılan Halid şimdi Guantanamo’da tutuluyor.

Guantanamo’ya iniş
Uçağımız Guantanamo’ya indiğinde küçük bir odaya alındık. Orada bulunan askerlerden biri bizden pasaport ve geçiş iznimizi istedi. Sonra her bizimize öncülük etmesi için birer asker görevlendirildi. Yanıma gelen genç bir asker selam verdi. Adımı ve tüm kimlik bilgilerimi biliyordu.
Buradan kampa ulaşabilmemiz için askeri botla Guantanamo’yu ikiye bölen suyu geçmemiz gerekiyordu. Tutukluların bulunduğu kamp Guantanamo’nun diğer tarafındaydı.
Oraya ulaştığımızda bizi karşılayan kadın görevli Guantanamo Basın Merkezi’ne buyur ederek kuralları hatırlattı: “Hazırlayacağınız raporlarda askerlerimizden bahsetmemelisiniz. Su kaynakları, elektrik ve cezaevinin resimlerini çekmek yasak. Mahkeme salonuna kalem ve kağıttan başka bir eşya alınmıyor. Fotoğraf çekmek isterseniz biz danışmalısınız. Buna toplantıda karar veririz. Fotoğraf ve görüntü aldığınızda ise Guantanamo basın bölümü bunları alıp inceler, onaylarsa size geri verir.”
Neşwan duruşmaya gelmedi
Ertesi gün sabah saat 09:00’da Guantanamo Askeri Mahkesi’nde El Kaide’nin Kürt liderlerinden biri olarak adlandırılan Neşwan Abdulrezak’ın duruşması vardı. Duruşmanın 3 saat süremesi bekleniyordu. Biz bir saat öncesinden mahkeme salonunda hazır bulunduk.
Saat 09.00’da içeri giren asker, uymamız gereken kuralları hatırlattı; duruşma esnasında gülmek yasak. Uyumak, resim çekmek ve çizmek yasak.
Ardından salona giren bir başka türbeli asker, duruşmanın öğlen saat 12.00’ye ertelendiğini ve davanın bugün görülüp görülmeyeceğinin de belirsiz olduğunu söyledi.
Neyse ki öğleden sonra saat 16.00’da durşuma başladı. Neşwan’ı görmeyi ve hangi dilde konuştuğunu, ne dediğini, Kürt olup olmadığını öğrenmeyi bekliyordum. Ancak o mahkemeye gelmedi.
Neşwan’ın bel eklemlerinden rahatsızlığı varmış. Dediklerine göre geçen yıl tutuklu bulunduğu hücresinde vücüdunun belden aşağısı felç olmuş. Şimdi ise değnekle yürüyor ve engellilerin kullandığı tekerlekli sandalye ile gidip geliyor. Neşwan’ın sağlık durumu nedeniyle mahkemesi de birkaç defa ertelenmiş.
Bu duruşma aynı zamanda Albay Michael Libretto’nun yargıç olarak Guantanamo’da gördüğü ilk davaydı. Yargıç Liberto, Neşwan’ın duruşmada hazır bulunmadığını açıkladı. Duruşmanın ismi gizli tutulan sağlık bölümünden sorumlu subayı Neşwan’ın sağlık durumu hakkında bilgi verdi.
Aynı subay daha sonra ABD hükümetini temsilen hazır bulunan savcı ve Neşwan’ın avukatlığını yapan ekibin taleplerini yargıç heyetine iletti.
Savcı, Neşwan’ın sağlık durumunun duruşmada hazır bulunmasına engel teşkil etmediğini belirterek, yargıçtan mahkemenin Neşwan’ın istediği gibi görülmemesini talep etti.
Newşan’ın avukatları ise ki onlarda askerlerden oluşuyordu, itiraz ederek Neşwan’ın sağlık durumundan ötürü duruşmaya getirilmesinin “işkence” sayılacağını savundu.
Yaklaşık bir saat süren karşılıklı münazarandan sonra mahkeme heyeti Neşwan’ın duruşmada hazır bulunabileceğine hükmetti.
Tüm bu tartışmaların yaşandığı anda Neşwan cezaevindeki hücresinde şiddetli bir sancı çekiyormuş. Onu ziyaret eden askeri sağlık subayı ertesi gün görülen duruşmada Neşwan’ın bu hafta oturumda hazır bulunmasının imkansız olduğunu aktardı. Bu nedenle 28 Eylül’de görülen bu duruşma 5 Kasım’a ertelendi.
Neşwan Kürt mü?
Mahkeme salonundan çıktığımızda Neşwan’ın avukatlarına şu soruları yönelttim: Neşwan nasıl biri? Geçmişi nedir? Bazı medya organları Kürt olduğunu iddia ediyor, bu doğru mu?
Avukatlar onun edeb sahibi, karakterli, dingin ve güçlü biri olduğunu ancak kessinlikle Kürt olmadığını söylediler.
Peki neden Kürt olduğu manüple edildi? Neşwan dosyasının başlıca avukatlarından Adem Sarshold bu konuda diğer bir avukat Ammy Cuper’e danışabileceğimi söyledi.
Guantanamo medya merkezine ulaştığımda hemen Ammy Cuper’i telefonla aradım. Genç avukat Ammy daha önce de Neşwan Abdulrezak’ın avukatlığını yapmış biri. Aynı zamanda ABD Deniz Kuvvetleri’nde görevli bir subay ve Komutan Ammy olarak tanınıyor.
Ammy sorularıma seve seve cevap verebileceğini ancak bazı sorularma cevap vermeden önce bazı yerlere danışması gerektiğini söyledi. Ben Neşwan’ın kimliğinin bir fotokopisini ve hangi aşirete üye olduğuna dair bilgileri talep etmiştim. Ammy’nin bu bilgileri paylaşabilmesi için Neşwan’ın kendisine ve avukatlarına danışması gerekiyordu.
Daha sonra e-mail üzerinden yazdığı cevapta, “Özür diliyorum. Neşwan’ın kimliğinin fotokopisini paylaşamayacağım. Fakat Neşwan aşiretinin el-Temir olduğunu söylüyor. Bildiğiniz gibi Temir Arapça hurma anlamına geliyor. O hurma satan aşiret veya ailenin üyesi. Fakat bu ismin aşiretine neden verildiğinden emin değilim. Neşwan’ın dedesi hurma satarmış. Bu yüzden bu ismi aldıkları söyleniyor” dedi.
Ammy ayrıca şu bilgileri de paylaştı: “Neşwan’ın anne ve babası Musul’da doğmuş. Babası Musul’da bir ilkokul müdürüymüş. Neşwan orta okulu bitimiş. 1988’de askerlikten sonra Musul’a dönmüş, babası ile birlikte hurma satmış, taksi şoförlüğü yapmış.”

Nasıl Kürt yapıldı?
Ammy gibi Rûdaw’a konuşan Neşwan’ın diğer tüm avukatları da onun Kürt olarak tanıtılmasının ilginç bir hikayesi olduğunu söyledi.
Neşwan Ekim 2006’da Suriye, oradan Irak’a geçmek için hazırlık yaparken Türkiye polisi tarafından Antep’te yakalandı ve daha sonra CIA’ya teslim edildi. O dönem Türk gazeteci Ruşen Çakır, Neşwan’ın tutuklanmasıyla ilgili bir haber yapıyor ancak kimse bu haberin yüzüne bile bakmıyor. Daha sonra haberini çekici kılmak için içeriğini biraz değiştirerek Neşwan’ın Kürt olduğunu yazıyor. Böylece başta Foreign Policy olmak üzere, ABD ve dünyanın çeşitli medya organları Ruşen Çakır’ın haberini kaynak göstererek onu El Kaide’nin Kürt lideri olarak tanıtıyor.
Mart 2017’de Neşwan’ın 3 avukatı İstanbul’a giderek Ruşen Çakır’dan onun Kürt olduğuna dair elinde bulunan belgeleri göstermesini istiyor. Ancak Çakır elinde Neşwan’ın Kürt olduğunu kanıtlayacak herhangi bir belgenin olmadığını, sadece Musul’un kuzeyinden olduğu için Kürt olduğunu tahmin ettiğini bildiriyor.
Neşwan’ın avukatlarından biri, “Ruşen bize haberini yayımlamak istediğini ancak kimsenin kaale almadığını söyledi. O dönem Türkiye’de Kürtlere karşı bir tpki ve öfke olduğu için Neşwan’ın Kürt olduğunu yazdım. Bu şekilde haberim yayımlandı” dediğini aktardı.
Konuştuğum tüm avukat ve kişiler Neşwan’ın ısrarla Kürt olmadığını ve bu tür haberlerin hiç hoşuna gitmediğini teyid etti.
Peki medya nasıl böyle bir hata yaptı ve Çakır’ın haberine neden inandı? Bu soruya aldiğim cevap şu oldu: “Bu gazetecinin sözlerine inanmaları için birkaç sebep vardı. Bunlardan biri de Neşwan’ın görünüşüydü. O yeşil gözlü, beyaz tenli olduğu için bölgedeki Araplara benzemiyor.”
Neşwan’ın tüm duruşmalarında hazır bulunan ve konuşmalarına şahid olan başka bir avukat, “Afganistan’da olduğu dönemde orada onun gibi Hadi soyadını taşıyan ve Kürt olduğu söylenen başka bir kişi daha varmış. Neşwan’ın El Kaide’deki kod adı Abdulhadi el Iraki olduğu için bazı kişiler o Hadi’nin Neşwan olduğunu söylemiş” dedi.
Şubat 1961’de Musul’da doğan Neşwan birkaç farklı isimle de çağırılıyor. Guantanamo Askeri Mahkemesi’nde son olarak “Neşwan el-Temir” olarak olarak çağırıldı. CIA’daki profilinde ismi Neşwan Abdulrezak Abdulbaki şeklinde geçiyor. Irak-İran savaşında Irak ordusunda askermiş. Fakat hükümet ve savcılığa göre Kuveyt Savaşı esnasında Afganistan’a geçmiş, orada Afgan bir kadınla evlenmiş.
Avukatları, “Irak ordusunda bulunmasına rağmen O Saddam Hüseyin’i hiç sevmemiş, sevmiyor” diyor.
Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Neşwan’ı El Kaide’nin üst düzey yetkililerinden biri olarak tanımlıyor. CIA’ya göre Neşwan 2002-2004 yılları arasında örgütün Afganistan’daki saldırılarından sorumluymuş. Neşwan’ın eski Pakistan Başkanı Perviz Müşerref ve Birleşmiş Milletler (BM) üyelerinin öldürülmesi talimatı verdiği de iddia ediliyor.
Yine CIA’ya göre Neşwan’ın Irak’a dönüş amacı El Kaide liderliği ile örgütün Irak kolu liderleri arasındaki sorunları çözmekmiş.
Neşwan tutuklandıktan sonra CIA’ya teslim edilmiş, 170 gün boyunca gizli bir hapishanede tutulmuş. Avukatları işkence gördüğü için bel eklemlerinden rahatsız olduğunu iddia ediyor. Ancak istihbarat komiyonu konuyla igili raporunun 448’inci sayfasında işkenceyi inkar ediyor.
Neşwan Nisan 2007’den beri Guantanamo’daki 7 Nolu hapishanede tutuklu bulunuyor. Dünyanın en tehlikeli suçlularının tutuklu bulunduğu hapishane olan Guantanamo’da halen 40 El Kaide üyesi bulunuyor.
Neşwan’ın faili olarak sorumlu tutulduğu saldırılarda ise 8 Amerikan, bir İngiliz ve bir de Norveçli asker hayatını kaybetmiş. Savcı Neşwan’ın müebet hapis cezasına çarptırılmasını istiyor. Ayrıca Newşan ABD hükümetinin Guantanamo’da hakkında idam talep etmediği tek tutuklu oluyor. Ancak Neşwan hakkındaki tüm iddiaları reddediyor.
Guantanamo
Küba topraklarına düşen Guantanamo Amerika Birleşik Devletleri’ne ait küçük bir körfez. Küba’nın bu parçası 1903’te iki ülke arasında varılan anlaşma üzerine yıllık 2 bin dolar karşılığında ABD’ye kiralanmış, daha sonra kirası 4 bin 85 dolar olarak sabitlenmiş.
Küba’da 1959’da Fidel Castro öncülüğünde yükselen sosyalist devrimle birlikte Guantanamo konusu her iki ülke arasında büyük bir sorun haline geldi. Küba ve Castro Guantanamo’nun yasalara aykırı bir şekilde işgal edildiğini savundu. O tarihten sonra da sadece bir defa Guantanamo’nun kirası ödendi. Ancak daha sonra Castro, Küba Merkez Bankası çalışanlarının yanlışlıkla bu parayı kabul ettiklerini açıkladı.
Guantanamo’da El Kaide liderlerinin tutuklu ulunduğu cezaevi dışında ABD Deniz Kuvvetlerine ait bir karargah da bulunuyor. Bu askeri karargah uyuşturucu ticaretine karşu mücadelede kullanılıyor. ABD hükümeti bu merkezin doğal afetlerde bölge ülkelerine yardım için de kullanıldığını belirtiyor. Aynı zamanda kaçak yollardan Amerika’ya gitmeye çalışan mültecilerin engellenmesi için de kullanılıyor.
Günümüzde ABD ile Küba arasındaki ilişkiler normalleşmiş durumda. Her ay düzenli olarak Kübalı yetkililer ile Guantanamo’daki ABD askerleri arasında görüşmeler yapılıyor. Ancak hala her iki taraf arasındaki güvensizlik açıkça gözlemlenebiliyor. Guantanamo tamamen Küba’dan ayrılmış değil. Bir tarafı deniz olan körfezin diğer tarafı ise mayın tarlalarıyla örülmüş. Ancak bütün 4 Temmuzlarda Amerikalılar ülkelerinin bağımsızlığını havai fişekler ve çatpatlarla kutluyor, diğer taraf bu durumdan korkmuyor, saldırıda bulunmuyor.
Guantanamo’ya giden her kesin yanında mutlaka pasaport bulundurması gerekiyor. Orada bulunan bir subaya, “burada pasaporte ne gerek var?” diye sordum, o da, “Burada bize saldırırlarsa hepimiz başka bir ülkeye gitmek zorunda kalırız” diye cevap verdi.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın