Katar'ın sıçrattıkları

20-06-2017
Selahattin Çelik
Etiketler Katar ABD Körfez
A+ A-

Arap Körfezi şeyhlikleri denince, zenginlik, israf, gökdelenler, lüks arabalar, yatlar, seks köleleri akla geliyor. Dini gericiliğin, mezhep kavgasının finansörleri. Başlarına ne gelirse gelsin, bana ne mi diyorsunuz?

 

Uluslararası sermayenin rolü

 

Şeyhliklerin altı kazıldığında, meşruluk sorunu sırıtır. Onlar İngiliz keyfinin ürünü, 1945'le ABD'ye emanetler.

 

1973 Petrol Krizi, Körfez'i dolar ve altına boğdu. Zenginlik, kapasitelerini çok aşıyordu. ABD ve Batılı müttefikleri imdatlarına yetişti. Paralar, Batı bankalarına aktı. Onlar da kral ve şeyhlere yollar, limanlar, havaalanları, saraylar yaptılar, silah ve lüks sattılar ve de haremlerine sarışınlarını.

 

Şirketlerine hissedar yaptılar. Artık şeyhler onların bir parçasıydı. Hiçbir şey yapmaları gerekmezdi, hovardalık dışında. Faizler yeter ve artardı.

 

Ankara'nın propagandasına bakmayın siz. Her birinin cebinde onlarca dünyada en geçerli pasaport var. Onlar dünya zenginleri. Onların başağrısı, dünyanın koması. Dünya açlıktan ölür ama onlar birgün bile aç kalmaz.

 

Tüm sorun İran mıdır?

 

Körfez krallıkları, demokrasiden, insan haklarından, toplumsal istemlerden hiç hoşlanmazlar. Kadının adı bile yok.

 

Onlar Arap milliyetçileri. Arap Birliği Teşkilatı ve Körfez Dayanışma Konseyi, bu nitelikte örgütler. Mısır nüfusu ve ordusuyla, Suudiler parayla başı çekiyorlar. "Dayanışma" ve "aralarındaki sorunlarda birbiriyle savaşmama", temel ilkeleri.

 

İran'dan nefret ediyorlar. Kürtlere de aşık değiller. 1960-1970'lerde Irak ordusuyla birlikte Kürtlere karşı savaştılar. Körfez krallıkları Saddam'dan nefret ediyorlardı ama Araplığı hatrına Halepçe ve Enfal soykırımlarına gözlerini kapadılar. Arap Birliği haritalarında Güney Kürdistan halen Arap toprağı.

 

Körfez Arap egemenleri, kendilerini İslam'ın sahipleri görüyorlar. Sünni ve Selefistler ama aşırı versiyonlarıyla. İran Şiileriyle yüzyıllardır süren bir savaş içindeler. O egemenlik savaşı, bugün Lübnan, Suriye, Irak, Yemen'de devam ediyor.

 

El Nusra, DAIŞ, İslam Ordusu ve daha birçokları, Körfez'e üstünlüğü sağlatamadı. Bu nedenle Riyad, Trump'la yeni bir savaş konsepti başlattı.

 

Olayın aktörleri çok. Büyük çelişki içinde yığınla ikincileri, İran-Katar çelişkisi gibi. İkisi de Irak ve Suriye üzerinden gazlarını Akdeniz'e ulaştırmak istiyorlar(dı). Olmadı. Savaşın yeni resmi ve ABD müdahalesi, olma şansını daha azalttı.

 

Tahran ve Doha anlaştılar mı? El Nusra'nın Halep'ten sorun çıkarmadan çekilmesi ve Astana Platformunu benimsemesi, dikkat çekiciydi. Belli ki söz hakkı, para musluğunu elinde tutan Katar'daydı. Resme, Rus petrol şirketi Rosneft'in Katar ve Irak aşkını da ekleyin.

 

Riyad o ilişkilerden, Ankara'nın yaptıklarından, tümünden rahatsızdı, hem de çok. Şimdi oyuna çomak sokuyor. Katar'ın kulağını bükmek de, işin gereği.

 

Çelişki batıdan doğuya, Körfez'e mi kayıyor? Kimin umurunda ki? Allah bilir onlar kaç kişinin evini yıktılar. Bir de onlarınki yıkılsın.

 

Türkiye'nin korkusu

 

Nakit para kaynağı Katar'ı kaybetmek istemiyor. Suudiler de kaynak diyeceksiniz. Evet ama Katar düzeyinde değil. Ayrıca işin ucu Astana'ya da dokunuyor.

 

Ankara tribünlere oynuyor, seyircisine güçlü olduğu mesajını veriyor ama resmi açıklamayla "tarafsız" olduğunu vurgulama gereği duydu. Boş kabadayılık. Dışlanma, işsiz kalma korkusu. Zaten Katar da söz sahibi olan ABD değil midir?

 

Asker göndermek mi? Türk askeri ucuz. Ataları da Arap İslam egemenlerine paralı askerlik yapmakla işe başlamamışlar mıydı? Ankara, 2008'de Körfez Konseyi ile stratejik ilişkilere başlamıştı. 2009'da Türk yönetimi ilk defa "Körfez ülkelerinin güvenliğine katkı"yı dillendirdi.

 

Ankara sırların açığa vurulmasından korkuyor. Çünkü; militan, silah, para, ilaç, yiyecek ama her şey, Türkiye üzerinden El Nusra, DAIŞ ve diğerlerine gidiyor(du). Sır değil, herkes biliyor. Büyük devletler, açığa vursalar, yapılması gerekenlerden korkuyor, susuyorlar. Umut, kirliliğin karaya vurmasıdır.

 

Herkesin derdi kendine

 

Şengal ya da Kobani, DAIŞ'in Kürt halkına verdiği zarar aşikardır. DAIŞ, çılgınlık düzeyinde ırkçı Sünni Arap örgütüdür. İşgalci Arap İslam’ına örtünmüş.

 

Toplumsal temelleri var ama Körfez Arap egemenlerinin ve Türkiye'nin desteği olmadan, DAIŞ olamazdı. DAIŞ katliamlarına, kötülüklerine onlar da ortaktır. Dikkatinizi çekmiş olmalı, iktidar yanlısı Türk haber ajansları Rakka çatışmalarını böyle veriyorlar: "DAIŞ, teröristlerle çatışıyor."

 

Katar'ın olaydaki rolünde fikir birliği var. ABD orada. Peki neden ses çıkarmadı? Onun da mı hesabına geliyordu?

 

Olayın Körfez ve Türkiye boyutu bu. Diğer tarafta İran var. Tahran'ın Kürt programında bir değişme yok, Kürt haklarını tanımıyor. O, emperyalist Şii egemenliği kurmakla meşgul. İran nefreti, Suudilerin Kürtlere sıcak bakmasına yol açıyor.

 

Güney'de Kürtler ve ABD birbirine mahkum. Batı Kürdistan'da da Kürtler hem ABD, hem de Rusya'ya mahkum. Batı Kürdistan, Tahran'a tepkiyi dillendiriyor. Kasıtlı haber ve yorumlar bir yana, Şengal'de Heşdi Şabi, PKK ilintili silahlı güçleri hiç ciddiye almadı ve bu endişe konusu.

 

Suriye'de ABD-Rusya (+Şam ve Tahran) çelişkisi derinleşirse, PYD ne yapacaktır? Afrin rehineleşir mi? Egemenlik alanına uluslararası meşruluk kazandırabilecek midir? Güney ve Batı Kürdistan halen açık ilişkiden korkacaklar mıdır?

 

Bir ay sonra farklı bir politik resim çizeceğimiz kesin. Güney ya da Batı Kürdistan, denklemin bu değişkenliği içinde özgül gündemlerini koruyabilecekler midir?

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli