Hem Hizbullah’ın, hem de PKK’nin bazı davalarına bakan avukat Sıdkı Zilan, iki örgüt ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Geçmişte PKK ve Hizbullah arasında yaşanan kavganın bir “kardeş kavgası” olduğunu ifade eden Zilan, bu kavga yeniden başlarsa Kürdistan’ın virane olacağını, hem Kürtlük’ün, hem de Müslümanlık’ın yara alacağın söyledi.
Avukat Sıdkı Zilan Rûdaw’ın sorularını yanıtladı...
Hizbullah geleneğinden gelen Hüda - Par bir hafta önce İdil’de iki üyesini kaybetmesine rağmen, şu ana kadar alışılagelen sert ve tehdit dolu açıklamalar yapmadı, misillemeyi de gündemde tutmadı. Hizbullah, agresif ve rijit tutumundan vazgeçiyor diyebilir miyiz?
Siyasi beyanların farklı değerlendirilmesi de mümkündür. Bir açıklamayı bazıları yumuşak, diğer bazıları ise sert bulabilir; haliyle bu olaya nasıl ve nereden baktığımıza bağlı. Kobani, yani 6-7 Ekim olaylarından sonra Hizbullah’ın sert açıklamalarını ve sonrasında çok tartışılan Şeyh Said Seriyyeleri’nin ilanını da görmekte fayda vardır.
Lakin Hüda-Par’ın daha ılımlı davrandığı ve mağduriyet üzerinden kitlelerle buluşmaya çalıştığı söylenebilir. Bunun 7 Haziran seçimleriyle ve dolayısıyla seçime kadar takınılmış geçici bir tutum mu, yoksa kalıcı bir karar mı olduğunu beraber görme şansına sahibiz.
Eğer düşük yoğunluklu ve lokal olaylar şeklinde devam eden bir süreç olursa; Hizbullah ve Hüda-Par’ın bu tutumunu devam ettireceğini, 6-7 Ekim olaylarının benzeri yaşanırsa farklı bir durumun olacağı kanaatindeyim. Bazı Hüda-Par yetkililerinin “bıçağın kemiğe dayanması” sözlerinden de bunu anlıyorum.
PKK ile Hizbullah arasındaki farklar nelerdir?
PKK’nin fikriyatı ve fiiliyatı bidayetinden beri sorunlu olmasına rağmen, PKK; yüzyıllardır biriken ve çözüme kavuşmayı bekleyen Kürdistan Davası gibi bir davayı, muazzam bir zemine taşıdığı ve Türkiye ile Ortadoğu’daki başat dinamiklerden olan bu davaya oynadığı için güçlüdür.
Hizbullah ise nazari olarak Kemalizm ve Türkiye karşıtı olmasına rağmen, fiili savaşımını PKK’ye karşı verdi ve boşluğa düştü. Zemin elde edemedi. Hizbullah bu muazzam zemine oynayacağına, enerjisini PKK aleyhtarlığı ile heba etmektedir. PKK bunun farkında ve bu oyundan gayet memnundur.
PKK’nin İslamcı-liberal-sosyalist kesimin bir kısmı tarafından kabul gördüğü faraziyesi, PKK’nin bugün Kuzey Kürdistan’da belediyeler ve STK’lar üzerinden, TBMM’de de HDP üzerinden iktidar ve iktidar ortağı ve aracı olması itibariyledir.
Bu kesimler PKK’nin kendisini, fikriyatını değil, onun üzerinden elde edecekleri göreceli itibarı, iktidarı ve payeyi düşünüyorlar. Hizbullah da yarın Hüda-Par üzerinden bir iki belediye elde ederse kendisine yönelim olur, diye düşünüyorum.
PKK ile Hizbullah kavgası ne zamana dayanıyor. Hizbullah’ın lideri devlet tarafında öldürüldü. Aynı şekilde PKK lideri de devlet tarafından mahkum edilmiş. İki Kürt örgütünün devlet ile nasıl bir ilişkileri olabilir?
PKK’nin Kuzey Kürdistan’da tek güç olma hırsı ve biat talebine rahmetli Hüseyin Velioğlu ve ekibinin direnmesi neticesinde patlak veren bir kavga neticesinde, doksanlı yıllar Kürtler açısından çok kanlı bir “kardeş kavgası”na sahne oldu. Türk devletinin bu sonucu murat ettiği, Perinçek grubunun PKK’ye bunu ilham ettiği, hatta dayattığı da iddialar arasında. Devlet ile ilişkilenmek iki yönlüdür; siz devletle ilişkilenmeseniz bile o sizinle bir şekilde ilişkilenir. Güçlü olan her zaman zayıf olana nüfuz eder, onu yönlendirir. PKK-Hizbullah çatışması devletin emir-komutası ile olur diye bir şey yok. Devlet bu çatışmanın zeminini ustalıkla hazırlama konusunda mahirdir. Hizbullah ile PKK arasındaki gerilimin İran ve Türkiye devleti tarafından, içerdeki adamları vasıtasıyla körüklendiğine dair güçlü emareler vardır.
İki örgütün de bazı dosyalarında avukatlık yaptınız. İkisi hakkında da asgar ide olsa örgüt yapısını tanıdınız. Sizin kanaatinize göre PKK ve Hizbullah’ın iç ve dış istihbarat birimleriyle ilişkileri ne düzeydeydi ve halen ne düzeydedir?
Herhangi bir derneğin, siyasi partinin veya örgütün kendini yüzde yüz izole etmesi yani yüzde yüzlük yalıtım mümkün değildir. Gazeteci, yazar, yandaş, taraftar, üye, yönetici kılığında yapılara yanaşmak, sızmak zor değildir. PKK’nin devletlerle ve devletlerin istihbaratlarıyla ilişkilerini diplomatik birer girişim olarak kabul etmekte fayda vardır. İki kesim de bu ilişkilerden azami fayda sağlıyor. Ben en fazla İran ve Türkiye’nin PKK üzerinde etkili olduğuna inanıyorum. İddiaların aksine PKK’nin İsrail veya ABD ile arası iyi değildir. AB ile de arası limonidir. İŞİD sayesinde PKK’nin imajı biraz düzeldi, diyebiliriz.
Hizbullah’ın da aynı şekilde İran ve Türkiye ile ilişkisi iyidir, iyi olmak zorundadır. Hizbullah mensupları Türkiye’ye rağmen İran’da barınmıyor. İran veya Türkiye, yek diğerinin muhalifini hem kendi adına, hem de karşı taraf adına kontrol altında tutuyor, aynı zamanda. PKK için seçenek daha fazla olmasına rağmen; Hizbullah için şimdilik İran ve Türkiye seçeneği dışında seçenek yoktur. Çünkü PKK, Kandil ve Rojava gibi iki önemli özerk bölgeye sahip ve ayağı toprağa, zemine basıyor. Hizbullah ise böylesi bir zeminden yoksundur.
Geçmişte yaşananlar konusunda iki yapının da özür dileyecek olgunluğa geldiklerini düşünüyor musunuz?
İnsanlar kardeş olduğuna göre, tüm savaşlar ve öldürmeler kardeş kavgası ve kardeşin kardeşi öldürmesi olarak kabul edilebilir. Haklı olmak da göreceli bir kavramdır ve nereye kadar, ne kadar haklıyız tartışması yapılmalıdır. Onun için Kur’an-ı Kerim’de (ta’da) yani haddi, sınırı aşma kelimesi kullanılmaktadır. İki örgüt de birbirlerine ve bireylere, topluma, hasımlarına karşı sınırı epey zorladılar. Bu aynı zamanda kendilerine, mefkurelerine, iddialarına, uğruna savaşım verdikleri davaya da bir ihanet olarak algılanabilir. Zaten kişi önce kendisine, sonra başkasına ihanet eder. Zulüm de öyle.
Bence PKK ve Hizbullah yanlış yaptıklarını zaten kabul etmektedirler. Lisanı hal ile söylediklerini, kavli olarak da tekrarlamalarında bir beis yoktur. O eski kötü fiiliyatlarını bırakmış olmaları fiili bir nedameti gösteriyor.
Hizbullah-Hüda-Par ile HDP-PKK arasındaki çatışma aktörlükte tek olma savaşı mı?
PKK ile Hizbullah’ın mücadelesi Kürdistan’ın Kuzey parçasına ilişkindir. PKK’nin ayrıca Rojava’da, Güney’de ve Rojhilat’ta da hatırı sayılır bir gücü vardır.
Hizbullah’ın Kürdistan’a aidiyeti tartışma konusu değildir, lakin zihni kodlarında ve amelinde arızalar olduğu da görülmektedir. PKK’de de sorunlar olmasına rağmen, gücü ve ilişkiler ağı, mücadele ve verdiği bedeller sayesinde Kuzey’in başat aktörü ve temsilcisi tartışmasız PKK’dir.
Bunun sağlıklı bir netice olmaması vakıayı değiştirmiyor. Hizbullah’ın da Kürdistan davasını öne alması, İslam davası ile Kürdistan davasını bir bütünlük içerisinde ele alması dışında seçeneği yoktur. Çünkü İslam davası aynı zamanda Türkiye devletinin, Kürdistan davasına karşı kullandığı bir silah veya bariyer hükmündedir.
Sahih İslam’ın böyle bir neticeye razı olmaması ayrı, fiili durum ise ayrıdır. Kürdistan toprakları aynı zamanda İslam coğrafyasının da bir parçasıdır. Gayrimüslimlerin de bu topraklarda kadim hakları, kültürleri, geleceğe dair kalıcı yerleri de vardır, olmalıdır.
Konumuza dönersek; PKK’nin açılımı Kürdistan İşçi Partisi’dir. Hizbullah ise ismini İran devrimi ve Lübnan Hizbullahı’na borçludur, ödünç alınmış bir isim. Haliyle PKK’nin Kürdistaniliği, Hizbullah’a nazaran daha belirgindir; hem isim bazında, hem de fiiliyat bakımından. Hizbullah ancak Kürdi üretim yaparak PKK ile rekabet edebilir; bu da Kürtçe’ye ve Kürt kültürüne önem vermek ile olur.
PKK mı Hizbullah karşısına konumlandırıldı yoksa Hizbullah mı PKK karşına konumlandırıldı? Bu konumlandırılmadaki amaç neydi bunu kim gerçekleştirdi?
PKK, doğumu itibariyle kıdemli olduğuna ve o yıllarda verdiği savaşıma bakılırsa; Hizbullah’ın PKK’ye karşı konumlandırılması neticesi çıkabilir. Lakin Hizbullah’ın üzerinde şekillendiği zemin ve dinamik de en az Kürdistan zemini kadar kadim ve sahici olduğundan, konumlandırmadan ziyade ikisinin karşılaşmasından bahsedilebilir. Bu karşılaşma barış ve ittifakla da neticelenebilirdi.
Lakin Türk devletinin mahareti bu tanışmayı engelleyip, çatışmaya dönüştürmüş de olabilir. Sanılanın aksine ilk saldırıyı başlatan tarafın PKK olduğuna dair emareler daha güçlüdür. Lakin devlet de Hizbullah’ın belki de ilk karşı eylemini çok erken deşifre ederek vuruşmayı erkene aldığı görülmektedir. Bu olay da İdil’de Mikail Bayru’nun öldürülmesi olayıdır. Bu olaydan sonra dakika farkıyla olaya katılan gençlerden biri olay mahalline yakın bir yerde polis veya jandarma panzeriyle infaz edildi, diğeri de ağır yaralı olarak yakalandı.
Bu gençlerin Hizbullah’a mensubiyetini ifşa eden de devletin tekelindeki medya idi. PKK’nin de anında harekete geçmesi manidardır. O zaman Hizbullah’tan ziyade Humeynici tabiri, sonradan da “Hizbulkontra” tabiri PKK medyası tarafından kullanıldı.
Son birkaç yıldır zaman zaman Hüda - Par ile HDP arasında çatışmalar yaşanıyorGeçmişte olduğu gibi yine Hizbullah-PKK savaşı yeniden başlarsa ne olur? Bu savaşta kazanan ve kaybeden taraf kim olur?
Aslında HDP’nin bu işle alakası yoktur. PKK tabanı veya yelpazesi ile Hizbullah’ın legal yapıları STK’lar ve Hüda-Par arasında yaşanan ya da daha doğrusu PKK unsurları tarafından Hüda-Par ve STK’lara yönelik tek taraflı saldırılar yıllardır sürüyor. Zaman zaman mukabil saldırı veya müdafaalar da olmuyor değil, ama PKK saldırmazsa Hizbullah saldırmaz. Lakin devletin iki tarafı da provoke etmesi olayı vardır. Devletin, PKK içindeki ellerli vasıtasıyla, özellikle de YDG-H vb kriminal yapılanmalar üzerinden SKK’lara saldırdıttığı görülmektedir. Bazen de Karlıova örneğinde olduğu gibi, PKK’nin doğrudan Hüda-Par üyelerini öldürdüğü, bazen de kaçırdığı (Dicle İlçe Başkanı olayı) da vakidir.
PKK-Hizbullah çatışması Kuzey Kürtleri için yıkım olur. Kürdistan virane olur; hem Kürtlük hem de Müslümanlık yara alır. Zaten doksanlı yılların yarası bile tam kabuk bağlamamıştır.
Savaşın veya kardeş kavgasının kazananı olmaz. Maddi üstünlük de iki taraf için mümkün değildir. Hangi taraf zayıf düşerse devletçe takviye edilir ki denge sağlansın ve rekabet devam etsin. Devlet bunu bazen açık, bazen de gizli yapar. Ve her zaman maşaları vasıtasıyla bu işi görür.
Türkiye gündeminde ve Kürd kamuoyunda Huda parla ilgili bazı tereddütler var. Mesela İslami bir hareket olarak bilinen Hizbullah’ın bazı Kürt imamları ve İzzettin Yıldırım’ı öldürdüğü biliniyor. Bir de “domuz bağı” ile öldürmeler var hafızalarda. Bunlar da insanlarda ciddi bir korku bırakmış durumda. Bu konuda siyasallaşmış Hüda - Par’ın nasıl somut adımlar atması gerekiyor?
Türkiye devletinin tarihi katliamlarla doludur. Dersim, Zilan bunun bariz örnekleridir. PKK’nin işlediği ve PKK’ye işlettirilen öldürme, terör eylemleri de hafızalardadır. Aynı şekilde Hizbullah’ın işlediği ile Hizbullah adına işlenen cinayetler de çok kerihtir. Ancak şiddet sıralaması devlet, PKK ve Hizbullah’ın gücüyle doğru orantılıdır. Şampiyon devlet, sonrasında PKK, sonrasında da Hizbullah gelir.
Hizbullah’ın İslami etiketi işi daha da gizemli kılıyor. Keza, Hizbullah’ın Menzil grubu ile Nur Camiası’na mensup İzzetin Yıldırım’ı öldürmesi de hafızalardadır. Hizbullah’ın dostları az, düşmanları daha fazladır, diyebiliriz. Lakin sıradan fertler ve halk için geçmiş fazla önemli değildir. Yeter ki bugünden sonra doğru bir rota tutturulabilirse, zamanla imajın değişmesi mümkündür.
Kürdler adına örgütlenen iki yapının hangisinin daha Kürdistani olduğu söylenebilir.
PKK, bugün kendisi ve Kuzey Kürdistan meselesi için Türkiye devletiyle masaya oturmuştur. Hizbullah ise ayaktadır, devletin yanında masaya oturması onu bitirir. PKK’nin yanında masaya oturması ise bu örgütün icazetine bağlıdır. Haliyle Hizbullah’ın işi zor. Kürdistanilik ise farklı bir şeydir. İkisi de bedenen Kürdistanidir, ruh olarak PKK solculukla karışık Apoizm, Hizbullah’ta ise agresif bir İslami kişilik sözkonusudur. İkisi de soğuk savaş döneminin ürünüdürler ve o soğukta zatürreeye yakalanmış olup, bedenen ve beyin olarak zayıflamışlardır.
Sizce PKK ile Hizbullah çatışması bir alan hakimiyeti sorunu mu, yoksa amaç duyarlı Kürdlerin kıyımı mıydı?
PKK ile Hizbullah’ın üzerinde ve üzerine kavga ettikleri zemin Kürdistan’dır. Lakin PKK, Hizbullah’ı geriletmek, Hizbullah ise şimdilik var olma ve tutunma savaşı veriyor. Kıyım meselesi ise bu işin yan ürünüdür veya tabii neticesidir. İki taraf da bunu murat etmemiş olabilirler ama bu çelişkiden istifade edenler bunu da hesaplar.
Hizbullah ve PKK üzerinde Kürdistan’da bazı emellerine ulaşmak isteyen devletler var mı? Bu devletler hangileridir ve emelleri nelerdir?
Eskiden dört parça Kürdistan’da dört devlet ve bu dört devletin bağlı olduğu beynelmilel güç odakları; Kürtlere rağmen Kürtleri yönetiyorlardı. İran ve Türkiye konumlarını muhafaza etmekle beraber, Irak ve Suriye eskisi gibi değil. Irak’taki Kürtler göreceli olarak en özgür topraklarda yaşıyorlar. Suriye’de de umut var.
İran ve Türkiye siyasi sınırları içerisindeki Kürdistan parçalarını elde tutmak eskisi gibi silah zoruyla mümkün olmayabilir. Bu iki devlet bu parçalardaki partilere, örgütlere, siyasete, iktisada, halka nüfuz ederek dolaylı da olsa yönetmeye devam etmektedirler. İran ve Türkiye’nin Kürdistan’daki askeri varlığı da olağanüstü düzeydedir.
Bu iki devlet sadece askeri ve zecri tedbirlerle Kürdistan’ı ellerinde tutamazlar ve haliyle uzlaşma aramaktadırlar. Türkiye’deki çözüm süreci budur. İran da önemli hamlelerde bulunmaktadır ve PKK ile Hizbullah üzerinde ciddi bir etkinliği vardır.
Kürt aydını PKK/HDP ile KDP/Peşmerge çatışmasında çağrılar yapabiliyor. Ama aynı Kürt aydınları PKK/HDP ile Hizbullah/Hüda - Par arasında yaşanan gerginliğin büyümemesi için üzerine düşen sorumluluğu yerine yetirdiğini düşünüyor musunuz? PKK ile peşmergeler arasında yaşanan ile PKK ile Hizbullah arasında yaşanan kavga farklı mı?
Mahiyeti itibariyle kardeş kavgasının tarafları hiç önemli değildir. Lakin Kürt aydını da travmalıdır ve etki altındadır. PKK ile KDP güçlü olduklarından ve bizim aydınlarımızın bu iki yapıyla yolları kesiştiğinden; PKK ile KDP’nin çekişmesine duyarlı, Hizbullah ile yolları kesişmediğinden ise duyarsızdırlar.
Lakin unutulmamalıdır ki PKK-Hizbullah çekişmesinden en fazla zarar gören kesim, aydınlar, aktivistler, siyasiler, gazeteciler, öğrencilerdir. Biz bu olayı önemsemezsek öldürmeler ve kardeş kavgası vesilesiyle de olsa yollarımız Hizbullah ile de kesişecektir. Madem yüzleşmek kaçınılmazdır o zaman bugün tabii yollardan yüzleşmek daha doğrudur, diye düşünüyorum ve yıllardır bunu yapmaya çalışıyorum.
PORTRE / Sıdkı ZİLAN
2 Mart 1967’de Diyarbakır’da doğdu. 1985 yılında Diyarbakır İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. Diyarbakır’ın Kulp ve Hani ilçelerine bağlı köylerde, 1988-1996 yılları arasında imamlık yaptı. 1992 yılında Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Diyarbakır Barosu’na bağlı olarak avukatlık yapmaktadır. 1999 yılında Fazilet Partisi Diyarbakır merkez Sur ilçesi belediye başkanı adayı, 2003 yılında Saadet Partisi Diyarbakır milletvekili adayı oldu. 2005 yılında Kürt Ulusal Birlik Hareketi’nin (TEVKURD), 2012 yılında da Kürdistan İslami İnisiyatifi’nin (Azadi hareketi) kurucuları arasında yer aldı. Türkçe, Arapça, Kurmanci ve Zazaca bilen Zilan evli ve 8 çocuk babasıdır.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın