Şair sordu: Kürt’ün Filistinli’den neyi eksik?

07-10-2015
Aydin Bayram @aydn_byram
Etiketler Berken Bereh Şiir Kürtçe
A+ A-

Kürt şair ve yazar Berken Bereh, Kürtler kendi topraklarında egemen olmadıkça her zaman kanlarının döküleceğini söyledi.

 

Bereh, “Kürtler’in tek çaresinin devlet olduğu” tesbitini Ehmede Xani’nin 300 yıl önce yaptığını belirtti.

 

Kürt şair, 30 Eylül de Filistin bayrağının Birleşmiş Milletler binasının önünde dalgalandırıldığını hatırlatarak, “Kürtler’in neyi Filistinliler’den eksik?” diye sordu.

 

Berken Bereh, Rûdaw’ın sorularını cevapladı.

 

Tirej dergisini birlikte çıkarttığınız Rojan Barnas, “Berken Bereh Türkçe daha kolay ve daha güzel şiir yazabilirdi” diyor. Siz neden Kürtçe yazmayı tercih ettiniz?

 

Bu soru bile Kürtler’in ne kadar zor şartlar içinde olduğunu bize gösteriyor. Bir Kürt’ün Kürtçe yazmasına şaşırıyorlar. Ezilmişlikten dolayı Kürtçe’yle itina ile yazanlar ilginç birşey yapmış gibi garipseniyor.

 

Çoğu kez merak etmişimdir, acaba bir Arap, bir Türk ya da herhangi yabancı böyle bir soruyu vatandaşına hiç soruyor mudur ve kendi diliyle yazdığından dolayı kutluyor mudur? Ama yine de sorunda haklısın; çünkü Kuzey’de Kürtçe konuşanlar daha birkaç yıl öncesine kadar “sıradan” ve “köylü” olarak görülüyordu.

 

Kürtçeyi tercih etmemim sebebini bir şiirimdi şöyle anlattım: Dema xwîn li min geriya,ez balix bûm/zimanê min qedexe/welatê min tune bû/min jî da du helbestê/navê xwe danî (Ben olgunlaştığımda, kanım dolaşmaya başladığında/ dilim yasak /ülkem yasak /ben de düştüm şiir peşinde/ ve adımı Berken koydum..)

 

Elbette akıl ve bilinç sahibiysen ülkenin gerçeği ve buradaki yaşam koşulları seni yüreğini acıtacak ve birtakım sorgulamalara yönelttirecek. Ben de ülkemin zor şartlarını, acılarını ve gerçeğini gördüm, yaşadım. Şüphesiz sorumluluk sahibi birisi için entellektüel bir duruş ve anadiline sahip çıkmak öncelik görevidir. Kolonyalistlere karşı kullanılabilecek en gelişmiş silah anadildir. İşte benim de Kürtçe’yi tercih etmemin sebebi budur.

 

Şiirlerinizde neden o kadar çok “acı” üzerinde duruyorsunuz?

 

Kürtler 400 yıldır kendi ata toprakları üzerinde yabancı gibi yaşıyor. Ülkesi bölünmüş ve 4 koloni olmuş. Tabii ki kolonyalistlere karşı mücadele ediyorlar. Güney hariç diğer üç parça acı içinde çığlık atıyor. Dilleri yasak, kültürleri, giyesileri, yemekleri alay konusu oluyor. Köyleri yakılıyor, gençleri öldürülüyor, herşeyleri talan ediliyor. Göçmen kuşlar gibi sürüler halinde Avrupa’ya göç etmek zorunda kalıyorlar. Kolonyalistlerin metropollerinde en ağır ve insanlık dışı işlerde çalıştırılıyorlar. Çocukları farklı bir dil ve kültürle karşı karşıya kalıyor. Şüphesiz bunlar sadece gözle görünen şeylerdir. Artık siz düşünün bu baskı ve acı içinde inleyen insanların nasıl bir psikoloji içinde olduklarını.

 

Bana deseler bu topluma bir kelime ile anlat direkt aklıma “acı” sözcüğü geliyor. Acı her yürek yarasını temsil edebilir.

 

Siz, şiir yazarken daha çok ilhamı mı bekliyorsunuz yoksa sözcükler üzerinde mi çalışıyorsunuz?

 

İlhamı hiç önemsemiyor ve beklemiyorum. Her iş gibi şiir de uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkıyor. Eğer ilhamı beklersen son nefesine kadar da tek bir dize yazamazsın. Hiç şüphesiz ilginç bir durum, bir görüntü, sıradan olmayan bir hal yüreğinde, duygularında bir dalga yaratıp harekete geçirebilir, ama o ilham değil, karşında olanın sende yaptığı etkidir. Bunun için eğer bir şair iyi bir eser ortaya koymak istiyorsa sistemli bir şekilde çalışmalıdır.

 

Benim de bir planım var ve günlük olarak çalışıyorum. Yazmaktan ziyade daha çok okuyorum. Her okuduğumu süzgecimden geçiriyor, işeme yarayanları tasnif ediyorum. Yazarların deneyimlerinden yararlanıyorum.

 

Çok iyi biliyorum her kişi gibi her sözcüğün de bir ruhu vardır. Eğer onları yanlışlıkla hatalı yerlerde kullanırsan onlara haksızlık yapmış olursun. Çünkü yazdıklarını başkaları da okuyor ve onlarda senin gibi hatalı kullanmaya başlarlar. Ve o sözcüklerin acısı iki katına çıkar.

 

Kısacası yazmak zor bir uğraştır ve ben ilhamdan daha çok çalışmaya değer veriyorum. Malarme der ki; “şiir geldi en sonunda sözcükte duraksadı...”

 

Naif bir şiir stiliniz var. Böyle zorlu bir coğrafyada bunu nasıl beecriyorsunuz?

 

Her sözcük ve dizede ben kendim varım. Şair söyleminde gerçekçi olmalıdır. Kendinden başlamalıdır. Kendini tanımalı, eksikliklerini, hayallerini ve arzularını söyleyebilmelidir. Yoksa ne değerli bir eser ortaya çıkarabilir ne de kendini dinleyecek birilerini bulabilir.

 

Yazarlık cambazlık işi değildir. Kendini kandırabilirsin ama okuyucu kandıramazsın. Yazmaya ilk başladığım günden itibaren ruhumla hareket ettim. Ruhumu tanımak istedim. Benimki ruhuma doğru bir yolculuktur.

 

Zaten sömürge olan bir ülkede hepimiz birbirimize benziyoruz. Acılarımız, rüyalarımız, hayallerimiz, amaçlarımızın çoğu birdir. Bir tek ses ve yöntemlerimiz benzemiyor. İşte ben kendime ait olan sesimle ortak acılarımızı dile getirmeye çabalıyorum. Onun için, benlik, orjinallik ve naif olmak öncelik olmalıdır.



Size göre şiirin bir dilin gelişmesinde ne gibi bir rolü var?

 

Eğer biz şiiri güzel ve estetik bir ev gibi düşünürsek, dil de o evin temeli ve kolonlarıdır. Nasıl bir ev temelsiz ve kolonsuz sağlam olamıyorsa, şiir de dilsiz yazılamıyor. Her şiir bir dil sayesinde ve dil zemininde yükselir. Ama şiirin dili ayrıdır; o konuştuğumuz ve şaka yaptığımız dil değildir. Şiir dili dada kibar, daha güçlü ve daha kısadır. Onun için de şiir dilindeki gramer ve sözcük yapısı konuştuğumuz günlük dilinkinden farklı oluyor.

 

Kelimeler sadece sözlük anlamlarıyla kullanılmıyor. Hatta kelimeler bir başına şiiri oluşturamazlar. Şiir için bütün sözcüklere ihtiyaç vardır. Çoğu zaman sözcükler birbiriyle ilişkilendirilerek yeni ve daha güçlü anlamlar ortaya çıkarılıyor. Klasik ve çağdaş şiirin dili bu özeliğiyle birbirinden ayrılıyor. Dil ve sözcük şairin elinde ressamın boyası ve heykeltıraşın hamuru gibidir.

 

Şair sözcüklerle bir yapıyı öyle inşa ediyor ki; içselliği ile sözcükler arasındaki ahenk ve ilişkiyle en güçlü ve kısa yoldan okuyucunun duygu ve düşüncelerine ulaşıyor. İşte bu ayrı olan dildir ve var olan dili kendine göre geliştirir.

 

İyi bir şiirin ölçütleri nelerdir?

 

Şüphesiz her yaratıcılık gibi şiirin de ölçütleri zamanla değişiyor ve kendini yeniliyor. Yine de ilk günden var olup gelen kabul edilen bazı ölçütler vardır. Buna göre iyi bir şiirin ölçütü; herşeyden önce yürekten gelen duygularla, sade ve dinamik bir dille ve sözcüklerin ahengine dikkat edilerek yazılmasıdır. Aristo “en iyi anlatım sıradana olmaya en sade anlatımdır” diyor. İyi bir şiir bizi bir şeye zorlamaz ama okuyunca etkilenir ve bir şeyler öğreniriz.

 

Genç yazarlar her şeyden önce bizim edebiyatımızı dikkatli bir şekilde okuyup analiz edip dünya edebiyatıyla karşılaştırmalıdırlar. Yazma ve kendi yazmama amacını içten sorgulamalıdır. Eğer amaçları yazmaksa çok okuyup yazsınlar ama az yayımlasınlar. Hiç unutmamalıdır, her başarı uzun bir emek ve uğraş sonucunda ortaya çıkar.

 

Şiir okuyucularına vereceğiniz bir müjde var mı?

 

Şiir değerlendirmesiyle ilgili 6 yıldır üzerinde çalıştığım ve bitmek üzere olan bir çalışmam var. Bir de bir şiir kitabım yayımlanmaya hazır.

 

Nasıl hatırlanmak istersiniz? 

 

Eğer benden sonra şiirlerim okunursa bu bana yeter.

 

Bir Kürt şairi olarak Kürtler’in kanının dökülmemesi için sizce ne yapılmalı?

 

Çok iyi biliyorum; Kürtler kendi topraklarında devlet ve egemen olmadıkça her zaman kanları dökülecek ve sorunları çözülmeyecek. Kürtler’in tek çaresi devlet olmaktır. Bu tespiti Ehmedê Xanî 300 yıl önce yapmıştı. 30 Eylül’de Filistin bayrağı Birleşmiş Milletler binasının önünde dalgalandırıldı. Bizim Filistinliler’den neyimiz eksik?

 

PORTRE / Berken BEREH

 

1954 yılında Şırnak’ta doğdu. 1978’den beri Kürtçe yazıyor. 6 şiir kitabı yayımladı ve çok sayıda yazıya imza attı. Kendi adı dışında Kuzey Kürdistan’ın ilk internet dergisini, 1999 yılında Kulîna kulîlkan ismiyle kurdu. Serwer Botî, Argeş Amedî ve Mem Bêtîr gibi mahlaslar da kullanıyor.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli