Araştırmacı yazar Xalid Sadini, devlet okullarındaki Kürtçe seçmeli derse ilişkin, “Herhangi bir Kürt veli çocuğuna seçmeli ders olarak Kürtçeyi istediğinde öğretmen ve yöneticilerin her biri kendi bakış açısıyla bu işe karşı çıkıyor ve bu dersin alınmaması için olağanüstü bir çaba sarf ediyor” dedi.
Xalid Sadini, bir halkın dili ve kültürü sayesinde varolduğunu söyledi.
Son 30 yılda köylerin boşaltılması ile birlikte sürekli Kürtçe konuşan ve Kürtçe yaşayan kırsal Kürt nüfusunun şehirlere göçertildiğini belirten Sadini, “Eğer kendine ait özgün bir dili yoksa bir toplumun, başka dillerle eğitim yapıyor ve kültürel faaliyetlerini o dille sürdürüyor ise asimile olmuş demektir” değerlendirmesinde bulundu.
Sadini, “Kürtçe için gelecekte kaybolma tehlikesi yoktur. Türkiye'de yaşayan Kürtlerin dışındaki Kürtlerin tamamında doğal bir Kürtçe yaşamı vardır. Belki Türkiye'de bir kısım insan daha kendi anadilini unutabilir ancak Türkiye'de siyasallaşmış Kürt kimliği ana dili çağrıştırıyor ve geri getirme çabasına da girmiştir” ifadelerini kullandı.
Kürt siyasetinin Kürtçe karşısındaki tutumlarını eleştiren Sadini, “Kürt siyasetinin bütün çabasını dile ve dilin kullanılması için gerekli olan politikalara yönlendirmesi lazım. HDP başta olmak üzere diğer Kürt siyasetinin Kürtçe ana dilde eğitimin öneminin şuurunda olduklarına inanmıyorum” diye konuştu.
Sadini, Kürtlerin çocuklarına Kürtçe isimler koyduklarını ancak onlarla Türkçe konuştuklarını belirterek, Yüksekovalı veya Başkaleli ailelerin çocuklarını çağırırken ‘Şoreş oğlum gel’ demelerinin dikkatini çok çektiğini kaydetti.
Yazar Sadini, Kürtçe seçmeli ders ve Kürtçe’nin geleceğine ilişkin Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.
İlkin orta doğuda büyük bir nüfusa sahip olan devletsiz bir halk olarak Kürtler için Kürtçenin taşıdığı anlam ve önemi hakkında yorumunuzu almak istiyorum?
Bir halk diliyle ve kültürüyle vardır. Eğer kendine ait özgün bir dili yoksa bir toplumun, başka dillerle eğitim yapıyor ve kültürel faaliyetlerini o dille sürdürüyor ise asimile olmuş demektir. Dolayısıyla bir toplum için var olmaktan sonra ki en önemli varlığı ana dilidir. Kimliği, kişiliği, şahsiyeti kültürü edebiyatı örf, adet ve gelenekleri hepsi ana diline bağlıdır. Ana dili kesik olan insan yaralı insandır ve bu yara iyileşebilir değildir. İyileşmesinin yegane yolu kendi diline kültürüne sahip olması ve öyle yaşamasıdır. Aksi takdirde her zaman yüreğinin derinliğinde bir ukde olacaktır ve o insan kendisi olarak mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan yakın döneme kadar da Türkiye'de "yasak" olan Kürtçe ve şimdi de değişik nedenlerle gittikçe daha az kullanılan bir dil olmaya doğru gidiyor sizce Kürtçe dili yok olma tehlikesini aşmış mıdır?
Cumhuriyetin kuruluşundan yakın döneme kadar şehirlerde ve şehir merkezlerinde devletin ulaşabildiği yerlerde Kürtçenin kısmen veya tamamen yasaklandığı doğrudur. Bunun için çok özel asimilasyon teknikleri geliştirdikleri de doğrudur. Ancak Kürt toplumu son 30 yıl öncesine kadar çoğunlukla köylerde yaşadıkları için ve köyde de hayat topyekun Kürtçe olduğu için devletin asimilasyon politikaları son derece cılız kalıyordu. Ancak son 30 yılda köylerin boşaltılması ile birlikte sürekli Kürtçe konuşan ve Kürtçe yaşayan kırsal Kürt nüfusu şehirlere göçertildi. Şehirlerin varoşlarında yaşama tutunabilmek için kendi doğal yaşamlarına uymayan işçilik, temizlikçilik, amelelik, hamallık vb. işlerle uğraştılar. İşte bu ahval onların her şeyden önce dillerini değiştirmeye sebep oldu. İş istemek için, çalışmak için başka bir dille iş istediler. Elbette ki göçün yanı sıra eğitimleşmenin, modern iletişim araçlarının da şehirlerde yaşayan insanlarımızın dilini daha az kullanmasına sebep oluyor. Günün 24 saatinden 22 saatinde Türkçe ile iştigal eden çocuklar, günlerinin ancak bir veya iki saatini anneleri, babaları veya aile büyükleri ile geçiriyorlar. Ve ancak bu bir iki saat için Kürtçeye ihtiyaç duyuyorlar ki, ebeveyn şuurlu değilse ona da ihtiyaç olmuyor. Mesela son 20-30 yıldır aileler çocuklarına Kürtçe isim koyma konusunda adeta yarışıyorlar. Şoreş, Rizgar, Rojîn, Berfîn ve daha binlerce Kürtçe isim. Ama, en çok dikkatimi çeken Yüksekovalı veya Başkaleli ailelerin çocuklarını çağırırken “Şoreş oğlum gel" demeleridir. Yani Şoreş, Rızgar, Serbest, Azad ve benzeri isimlerle onların dilinden konuşmak akıllarına bile gelmiyor. İşte bu şuursuzluk halidir ve genel olarak kuzey Kürtlerinde çok yaygındır.
Ancak buna rağmen Kürtçe yok olma tehlikesiyle karşı karşıya değil. Çünkü Kürtler makro etnisite dediğimiz büyük topluluklardandır; Araplar gibi, Türkler gibi. Daha iyi anlaşılması içi şöyle tarif edeyim Kürtler; Kurmanc, Zaza, Soran, Goran, Hawramani ve Feyli gibi değişik halk topluluklarından oluşuyor. Bu toplulukların tamamı kendine “Kürt” diyor, etrafındaki milletlerde hepsine birden Kürt diyor. Bu halk toplulukları da 5 hatta 6 devletin sınırları içerisinde yaşıyor. Ayrıca milyonları aşan bir sayıda Avrupa, ABD vb. yerlerde diyasporada da yaşayan bir Kürt nüfusu vardır. Bunların dışında örneğin Kazakistan'da, Rusya'da, Gürcistan'da İran'ın Horasan eyaletinde Kürtler vardır. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda Kürtçe için gelecekte kaybolma tehlikesi yoktur. Zira Türkiye'de yaşayan Kürtlerin dışındaki Kürtlerin tamamında doğal bir Kürtçe yaşamı vardır. Belki Türkiye'de bir kısım insan daha kendi anadilini unutabilir ancak Türkiye'de siyasallaşmış Kürt kimliği ana dili çağrıştırıyor ve geri getirme çabasına da girmiştir. Asimile olan her insan asimilasyonun acısını şu veya bu düzeyde çektiği için anadiline dönüş hareketi de günden güne yaygınlaşmaktadır.
Kürtçenin yaşayıp yaşatılması için geçmişte çok sayıda kampanya yürütüldü, siyaset arenasında tartışma konusu oldu, dernekler kuruldu ve örgütlenmelere gidildi. Kürt toplumu açısından tüm bu adımlar yeterli mi sizce, bu konuda neler yapılabilir?
Kürtçenin yaşayıp yaşatılması için elbette örgütlenmek, bu çabayı toplumsallaştırmak önemlidir ancak yetersizdir. Kürt siyasetinin bütün çabasını dile ve dilin kullanılması için gerekli olan politikalara yönlendirmesi lazım. Bu sadece HDP siyaseti için böyle değil, geri kalan bütün ister sağcı olsun ister solcu olsun Kürt siyasetlerinin yegane amacı ana dil olmalıdır. Çünkü ana dil her şeydir. Onsuz hiçbir şey olmaz. Ana dilin olmadığı hiç bir gelişme toplumsal huzura ve refaha hizmet etmez. Kürtlerle ilgili olabilecek hak ve özgürlüklerin tamamı ve onların dışındaki her şey ana dil eksenli olmalıdır. Onun için siyasetlerin münhasıran bu işe yönelmesi ve Türkiye'de ana dilde eğitim hakkını alana kadar başka hiçbir şey yapmamaları lazım. Bu haklarını yasal ve anayasal olarak elde ettikleri andan itibaren de geri kalan bütün hakları kendiliğinden gelecektir. Bunun olabilmesi içinde öncelikle PKK'nin en azından Türkiye'de silahlı mücadeleden vazgeçmesi gerekir. Gerekir ki demokrasi ve insan hakları konusunda adımlar atılabilsin. Devletin bahaneleri ortadan kalksın ve atılan adımlar yaygınlaştırılabilsin.
2012 yılında Türkiye MEB Kürtçenin Kurmanci ve Zazaki lehçelerinin seçmeli ders olarak seçilebileceğine karar verdi. Ancak geride kalan bu süre zarfında değişik gerekçelerle Kürtçe devlet okullarında kalıcı bir hale gelmedi. Kürtçe’nin seçmeli ders olması yeterli midir?
Evet... ne yazık ki Türkiye'de hemen herkes şu veya bu gerekçeyle Kürtçe eğitime karşıdır. Örneğin Chp, MHP, İYİ Parti ve diğer nasyonalist partiler ve siyasetler ontolojik olarak Kürtçenin varlığına karşıdırlar. Dolayısıyla onlar Kürtçenin lehine olabilecek zerre miskal bir iyiliği istemezler. İtiraz edeceklere söyleyeyim; İstanbul'daki göstermelik kurslardan haberim var. Buna rağmen onlar Kürtçenin lehine bir şey yapamazlar diyorum. Çünkü Kürtçenin varlığını, onlar yoklukları olarak görürler.
Ak Parti, Saadet Partisi ve onların yeni türevi olan partiler ise önceki gruptaki partiler gibi ontolojik olarak karşı değillerse bile hal ve hareketleriyle bu meseleyi değersizleştirmektedirler. Yani kendi anadillerine verdikleri önem ve değeri vermiyorlar. Bu da onların aslında birinci gruptakilerden çok da farklı olmadığını göstermektedir. Bazılarında Kürtçe lehine bazı aykırı sesler duyulsa da hakikatte bunlar tamamen taktik ve konjoktürel söylemlerdir.
HDP başta olmak üzere diğer Kürt siyasetinin Kürtçe ana dilde eğitimin öneminin şuurunda olduklarına inanmıyorum. Demokratik bütün hak ve özgürlüklerin temeli anadile dayanır. İşte Kürt siyasileri bunun farkında değiller. Onları da bu şuursuzluk hali Kürtçe eğitime önem vermekten alıkoyuyor.
Şimdi Türkiye'de herhangi bir okul müdürü şu veya bu şekilde bu siyasal partilerden birisine yakındır. Herhangi bir Kürt veli çocuğuna seçmeli ders olarak Kürtçeyi istediğinde bu öğretmen ve yöneticilerin her biri kendi bakış açısıyla bu işe karşı çıkıyor ve bu dersin alınmaması için olağanüstü bir çaba sarf ediyor. Örneğin okul müdürü ve yöneticisi CHP’li, MHP’li, İYİ Partili veya türkçülüğe yakın bir şahsiyet ise ona Kürtçe seçmeli ders teklifi yapmak kavga sebebi olabilir. Çünkü bir çok bahane getirecektir. Yok adam AKP'li, Saadet partili veya o türden bir siyasete yakınsa Kürtçe eğitim isteyen veliyi “zaten evde Kürtçe konuşuyorsunuz. Kürtçe derse ne gerek var? Kur'an-ı Kerim dersi seçebilirsin, hadis dersi seçebilirsin, siyer dersi seçebilirsin, çocuğun kafir mi olsun? çocuğun imanlı olsun” diyerek zavallı Kürt velinin beynini iğfal eder. Veli de böylece Kur'an ile Hadis ile Peygamber ile karşı karşıya gelmemek için ve onların zıddına görünmemek için Kürtçe dersi almaktan vazgeçer. Hani olmaz da eğer okul idarecisi yurtsever biriyse, o okulunda Kürtçe dersi olması için korkarak bile olsa çaba sarf eder. Ancak o da "Kürtçülükle" suçlanma endişesinden kurtulamaz. Çünkü bu iş topyekün bir devlet politikası haline gelmemiş, egemen Kürt siyaseti tarafından da benimsenmemiştir. Diğer Kürt siyasilerinin de kendinden menkul onlarca sorunu olduğu için bu işe ciddi bir şekilde değer vermiyorlar. Bu da ana dilde eğitim işinin kadük kalmasına sebep oluyor.
Kürt toplumu açısından yaygın tespit ve eleştirilerden biri de oto asimilasyon konusudur sizce oto asimilasyon nasıl aşılır?
Türkiye'de Kürt siyasetinin Türkçe olması, siyaset kurumlarındaki egemen kültürün Türkçe olması, Kürt çocuklarının Türkçe eğitim alması, Kürtlerin ve Kürtçenin her vesile ile değişik şekillerde aşağılanması Kürtleri, özellikle de Kürt gençlerin kendi dillerine karşı soğumasına sebep oluyor.
Öte yandan Kürtçe bir deyiminde söylendiği gibi “Nezanî rehetiya canî” yani "bilmemek canın rahatlığıdır” misali Kürtler daha rahat olmak için, sürekli içinde yaşadığı dil olan Türkçe yaşamayı kendince sorunsuz ve herhangi bir kem bakışa muhatap olmadan yaşamak istediğinden dolayı bir oto asimilasyon var. Çünkü Türkiye'de hayat Türkçe. Kürtlerin TV'leri bile Türkçe. TRT Kurdi'nin (ki bunu söylediğim için şimdi yüzlerce kişi bana Türkçe hakaret bile edecektir) dışında Kürtçe bir yayın da yok. Geriye Kürt yayınevlerinin çıkardığı kitaplar kalıyor ki onları okumak da her babayiğidin harcı değil. Dolayısıyla genel, yaygın ve gönüllü bir oto asimilasyondan söz edebiliriz. Elbette bu Türkiye Kürtleri ve onların diyasporadaki uzantıları için geçerlidir. Yoksa diğer Kürtlerin İran, Güney veya Rojava Kürtlerinin böyle bir sorunu yok.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın