İdris-i Bitlisî, Mevlana Hüsameddin Ali-Ül Bitlisi’nin oğlu, Bitlis menşeli olduğundan İdris-i Bitlisî ya da Bitlisli İdris olarak bilinir. Kesin kaynak olmamasına rağmen; 1455 -1457 arsında doğduğu düşünülüyor. Kürt din bilgini ve devlet adamı olarak bilinir. Diyarbakır da doğduğu da söylenirse de belirli bir netlik yoktur. Bir dönem Akkoyunlu Devleti’ne hizmet etmiş, sarayda divan katipliği yapmış, bu dönemde çeşitli eserler kaleme almıştır. Sarayda hocalık da yapmış; ‘Kutlu Müderris’ diye anılmıştır. Seyyid Mehmed Nur’un takipcileri olup Nur Bahcı tarikatının da kurucusudur. Şehrin çoğunluğu İmam Şafi mezhebindendir.
Osmanlı, İran Şahları savaşında 1514’te etkinliğini arttırdığı görülmektedir. Uzun yıllar İstanbul’da yaşamış, çeşitli eserler vermiştir. Yine 12 Kasım 1520’de İstanbul’da ölmüştür. Mezarı Eyüp’te, İdris Köşkü, İdris Çeşmesi mescidinin bahçesinde bulunmaktadır.
Ömrü yazı ile geçmiştir. İdris-i Bitlisî’nin 30’a yakın, çeşitli konularda eserleri vardır. Genel tarih, dini, edebi ve felsefi konuların yanı sıra Kürt tarihi ve şahsiyetleri üzerine eserler vermiştir. Bu eserler tarihsel dışlama nedeniyle, Kürt aydınlarınca incelenmemiştir. İncelendiğinde Kürt tarihinde yeni bir kaynak oluşturacağı kesindir. Geniş kaynak öylece durmaktadır. Belli başlıları şunlardır:
Heşt Behişt (Sekiz Cennet), 80 bin beyitten oluşur.
Selimname
Risale-i Hazaniyye, Azerbeycan Seyahatı Anlatısı
Münazara-ı Işk Ba Akl
Tuhfe-i Dergah-ı Ali
Tercüme ve Tefsir-i Hadis-i Erba’in
Münşeat
Büyük dedesi 13. Yüzyıl’da Metali adlı mantık kitabını yazmıştır. Ceşitli alanlarda araştırma ve yayınlar yapmışlardır. Medrese geleneğinden gelen, aydın, Kürtlüğünü ön planda tutan bir ailedir.
Bölgenin Osmanlı’ya bağlanmasında etkili isim olduğundan, merkezi hükümet tarafından, Arap Kazaskerliği ünvanı ile rütbelendirilmiş, Kürdistan yönetiminden sorumlu kılınarak, özerk bir bölge oluşturulmuştur.
Memlük ve Safevilere karşı Osmanlı ile hareket etmiştir. Döneminde, ulusal gelişme ve kimliklerden çok dini ve mezhebi kimliklerin temel alındığı bilnmektedir. Bunun üzerine Kürdistanın ve Kürtlerin bölgede, içinde yaşayanlarla birlikte korunup geliştirme anlayışı hakimdir.
O dönem Kürt Beyleri arasında birlik olmayışı, Kürtleri Şah İsmail karşısında oldukça güçsüz düşürüyordu. Safeviler bu dağınıklıktan faydalanark her tür dayatmayı yapıyorlardı. Kurulan Safevi Devleti’ne bağlılığını bildirmek için Şah İsmail’in yanına giden Kürt beylerinin tutuklanarak öldürülmeleri buna örnektir. Öldürülen beylerin yerine Safeviler kendi yöneticilerini atamışlardır.
Sultan Selim; Safevilerin tersine Kürt bölgelerine özerlik vaadediyor ve İdris-i Bitlisî’yi Kürt beyleri arasında birlik kurmakla görevlendiriyordu. Tarihsel olarak bakılması gereken nokta tam da burasıdır. Kürt birliği oluşturuluyor, bir gelecek zemini yaratılıyor.
Bir diziyi oluşturan bu denemede, Kürtlerin ve Kürdistan’da yaşan dini ve milli kimliklerin oldukça tartışmalı sayılan bir dönemine bakılmaktadır. Birçok kaynağın tarihsel süreç olarak gördüğü kesit, ne yazık ki yanlış bir anlayışla hem bazı Kürt araştırmacılar tarfından hem de işgalcilerin kültürel etkisinden kalanların çarpıtma bakışları, Kürt tarihinde eksik değerlendirmeye vesile oluyor. Bu bir düzeltme çabasıdır. Kürt çıkarı gözü ile bakılmştır.
Tartışılmaya çalışılan tarihsel kimliği ile, Kürdistan şeyhleri tarafından Mevlana Hakimüddin, Mevlana İdris El Hakim olarak anılır. Bu ailenin ugraşları ile Kürdistan ve Kürtler Osmalı ilişkileri ile bir statüye kavuşarak, tarihsel, yönetimsel bir forma, rahatlığa erişmişlerdir. Bunu sağlayan ise devlet adamı özelliği ile İdris-i Bitlisî olmuştur. Şah İsmail 1502-1507 arasında, Erciş, Diyarbakır hattından Bağdat’a kadar olan bölgeyi ele geçirdi.
Şii olduklarından Sünni Kürtlerin türbe ve kutsal yerlerini, yıkarak din adamlarını baskı altına aldı. Çeşitli boyutta sürgünler gerçekleştirdi. Horasan’a onbinlerce Kızılbaş Kürt bu bönemde kuzey aşiretlerine karşı set oluşturmak için topluca göçertildi. Dönemin nüfus yoğunluğuna göre onbinlerce gibi yüksek sayı nüfus sürgüne uğratılmıştır. Asıl, Kürt Kızılbaşların üzerinde durması gereken budur. Kürt Kızılbaşlar Safveiler tarafından zorla sürülmüşlerdir. Bu derin bir tarihi analizi beklemektedir.
Bu durumdan anlaşılacağı üzere Kürt ileri gelenlerinin tepkisini çekti. Osmanlı’nın Doğu seferinde yine anlaşılabilecek nedenlerden, Osmanlı’ya destek verdi. Bilindiği gibi, Şah egemenliğinden Kürtler zor durumda idiler. Osmalı ile Kürtler bölgede belirli hakimiyet kurdular, belirli bir statü ve kurumlaşmalar meydana getirdiler.
Kürdistan’da yapılan katliamları, Kızılbaş ve Kürt katliamları için Osmanlı merkezi hükümet, Bıyıklı Mehmed Ağa adlı bir komutanını görevlendirmiş, onun öncülüğünde savaş yürütmüş, katliamlar ve sürgünler yapmıştır. Olup bitenlerden merkezi hükümet sorumlu ve yöneticidir. İdris-i Bitlisî buna destek sunmuştur. Tarihsel orak tartışmalı konu burasıdır. Gerisi, Kürt egemen sistemine hizmet etmiştir. Bu sistemin kurulmasını sağlamıştır. Tarihsel olarak, 20. Yüzyıla doğru bir Kürdistani zemin oluşturmuştur. Yapmak istedigi, OSMANLIYA KARŞI KÜRT ÖZERKLİĞiNİ AYAKTA TUTMA UĞRAŞIDIR.
Uzun bir süre Osmanlı egemliğinde yaşayan Kürt halkı, Tanzimat dönemine kadar özerk beylikler halinde yaşadılar. Bu, Kürtlerin varlığını ve kültürlerini sürdürmede hayati öneme sahip özerklikler, Kürt Beyleri ile Yavuz Sultan Selim arasında imzalanmıştır. 1517 öncesi Çaldıran savaşı öncesi oluşturulan bu antlaşmanın mimarı İDRİS-İ BİTLİSÎ’dir.
Antlaşma temel olarak şu maddeleri kapsıyordu:
1-Bu antlaşmayı imzalayan beyliklerin herbiri kendi bağımsızlıklarını koruyacaklardır.
2-Kürt emirlilklerinde yönetim babadan oğula geçecek veya eskiden beri devam etmekte olan örf ve adetlere dayanılarak yeni emir seçilecek ve padişahtan onaylanan fermanla bu emrin yetkisi kabul edilecektir.
3-Kürtler, Osmanlıların bütün savaşlarına katılacaklardır.
4-Osmanlılar, Kürt beyliklerini bütün dış saldırılardan koruyacaklardır.
5-Kürtler, Halifeliğin geleneksel dini hediyelerini ödeyeceklerdir.
Buna göre 1500’lü yılların siyasi geleneğinde, Kürdistan da, şöyle bir siyasi statüsel yapı oluşmuştu:
1-Kürt Hükümetleri
2-Kürt Beylikleri
3-Sıradan Osmanlı Sancakları
Bitlisî, bir kitabında Mısır geriliğini eleştirerek:
“Senin içindi çünkü dostları ve ülkeyi terkedişim
Rum, Şam ve Kürd ülkeleriyle Diyarbekir’de
Soylu topluluklar var ki, hepsi çaresiz, perişan benim gibi”
diyerek ülkesini yüceltir. Bu bakışta kendi coğrafyasını ve içinde bulunan bütün kimliklerle birlikte korunması görülür. Zaten ikili antlşamalarda ve savaşlarda bu çabanın ayrıntıları görülmektedir. Birçok kışkırtma ve parçalama faaliyetlerine rağmen, dönemin mirlerinin genel bir koruyucu ve kapsayıcı yaklaşım içinde oldukları yazılmaktadır.
Mezhebler ayrımında Sünni olan Bidlisî ve çoğunluk Kürt halkı bu savaşta ve bölünmede, Şii olan Safevilerin yanında değil, Sünni olan Osmanlı’yı seçmiştir. Bilindiği gibi bu çelişkilerin içinde hareket edilmiştir. Yine aynı tarihsel süreç sayılabilecek dönemde, milli nitelikte, Osmanlı’ya karşı da tarihsel bölge direnişleri gerçekleşmiş ve bu günün ulusal kaynaklarını oluşturmuştur. Behdinan Beyliği: 1566-1596; Cizre Beyliği: 1580; Sason Beyliği: 1566-1578 ve Bilmas ile Baban Beyliği 1700-1710 yıllarında merkezi hükümete direnmişler ve Kızılbaşı, Sünnisi ile Osmanlı tarfından katliama uğratılmışlardır. Bu durum 1900’lere, II.Mahmut dönemine kadar sürmüştür.
Bitlis Hükümdarı Mir Şeref Han, temel Kürt tarihi kaynağı; Şerefnameyi, 1597 de bu kurumlaşma üzerinden yazabilmiştir. Kitabın büyük bir bölümü olan son, dördüncü bölümünün Mir Şeref Han’ın ataları olan Bedlis Beyliği üzerine olduğu utulmamalıdır. Birinci kaynak olan Şerefnamede, Kızılbaşlar ve diğer kimliklerin korunması için belirli bir antlaşma ve korumalardan bahsediliyor.
Bölge halkının bu katliam ve sürgünlerde korunmaya çalışıldığı ve karşılıklı konsensüsle bir statü oluşturulmaya çalışıldığı analtılmakta ve örnekler verilmektedir. Neredeyse tek sayılabilecek kaynak olma özelliği bulunan yapıtın, ilgili bölümü okunup incelendiğinde, birçok tarihsel çarpıtma ve yan tutma açıkca görülür. Sömürgeci, işgalcilerinde tarihsel olarak buradan hareketle çeşitli inanış ve mezheplerdeki Kürt halkını bölmeye ve farklı sorunlarla uğraşmaya itmeye çalıştığı görülmektedir.
Asıl kaynaklarda kimin ne yaptığı ve sayıları geçmemektedir. Savaş öncesi İdris-i Bitlisî’yi, Şah İsmail destek için çağrı yapıyor. Bidlisî bunu kabul etmediğini Şah’a yazdığı kaside ile diplomatik bir dille iletiyor. Aslında çok karmaşık olmayan, içinde bulunulan toplulukları koruma uğraşı olan bir süreç gibi görünüyor. Ermenileri, Kızılbaşları ve diğer kesimleri koruyan, bir hükümdarlık savaşı görünüyor. Bu konuda ulaşılabilen kaynaklar bulunmaktadır.
Kaynak olarak; Şerefnameye göre: Şah İsmail-i Safevi Rafızilik mezhebini ilan edip yaymaya başlayınca, Bidlisî ile aralarında geçen polemiğe Bidlisî; “Ben bu mezheb için Arapça olarak ‘mezhebuna hak’ dedim” diyerek olumladığını belirtmiştir. Bir tarihsel süreç ve çıkarların korunması olarak görülebilir. Birkaç kaba yorumla belirleme üzerine yok saymak, Kürt tarihini eksik bırakmaktadır. Yanlışlarımız üzerinden tarih oluşturamayız ve değerlendirmelerde bulunamayız.
Bu tarihin ve şahsiyetlerin bize bıraktığı miras Kürt halkı ve Kürdistan da yaşan diğer milletler için bu tarzda anlaşılmalıdır. O dönem üzerinde bu günkü, özelliklede sınırlı kaynaklarda işgalçilerin yorumu ile hareket etmek diyalektik ve milli olmamakla birlikte, milli birlik ve gelecek ruhunada hizmet etmemektedir.
Mir Bidlisî’nin Osmanlı arşivinde bulunan bütün eserleri, bugüne kadar kısa alıntılar dışında incelenmemiştir. Yapılan kısa kısa alıntılar, sadece güncel değerlendirmeler için kulllanılmış, bu ise Kürt tarihine olumsuzluktan başka bir şey katmamıştır. Ayrıntılı bir inceleme Kürt kültürü ve tarihine yeni bir ışık tutabilir.
Bu sonuç o dönem Kürdistan topraklarında can ve mal güvenliği sağlamış, Kürt, mir ve beyliklerinin oluşmasına meydan açmış ve sosyoekonomik, kültürel gelişmeleri sağlamıştır. İki imparatorluk arasında yok olma olasılığı çok yüksek olan örgütsüz Kürt halkının varlığı ve kimliği korunmaya alınmıştır. Kürt tarhi doğru okunarak, tarihle buluşabilir. Tarihsel olumlu ya da olumsuz, yorum ve siyasi baskılar altında tarih değerlendirilemez.
Dönem ilişki ve çelişkileri incelenerek, her ulus kendisini oluşturur. Bir ulus için tarihsel olan, başka ulus için başka bir şey ifade eder. Bu Kürt milletinin tarihidir. Sömürgeci kültür üzerinden değil, kendi oluşumu temelinden bakılmalı ve yorumlanmalıdır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın