Ankara (Rûdaw)- Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) yaptıkları ortak açıklamada, Kürdistan isimli partilerin kapatılmasına sessiz kalınmaması çağrısında bulundu.
PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik ile PSK Temsilcisi, Ankara’da İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan ile görüştü. Görüşmen sonra düzenlenen basın toplantısında PSK ile PAK adına ortak açıklama yapıldı.
“Kürdistan isimli partilerin kapatılmasına sessiz kalmayalım” denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Bu yılın (2019) başında Türkiye’de, isminde Kürdistan ibaresi bulunduğu ve Kürtlerin varlığından, milli demokratik hak ve özgürlüklerinden bahsettikleri gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından partilerimiz Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ve Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) hakkında kapatma davaları açılmıştır. Aynı gerekçelerle haklarında kapatılma davası açılan iki parti daha var:Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) ve Kürdistan Komünist Partisi (KKP).
Kapatma davasına gerekçe olarak partilerimizin isminde yer alan Kürdistan ibaresi ile Kürt ve Kürdistan meselesine ilişkin sunduğumuz çözüm önerileri gösteriliyor.Kapatma talebi Anayasanın 3 ve 68/4 maddeleri ile SPY’nın 78, 79/a, 80, 81, 82, 83 ve 96. maddelerine dayandırılıyor.
Kapatma davası iddianamesinde, iddia makamı, partilerimizin program ve tüzüğünün bir çok maddesi ile isminin ‘Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını, ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşüren, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar meydana getirerek millet bütünlüğünü bozmaya yönelik, bölgecilik ve ırkçılık içeren nitelikte olduğu’nu iddia etmektedir.
İddia makamı, Kürtlerin varlığından bahsettikleri için, partilerimizi ‘azınlık yaratmak’la, ‘ırkçılık yapmak’la itham etmektedir. Aksine, Kürtlerin varlığından ve Kürt dilinden bahsetmeyi ‘ırkçılık’ olarak nitelendirmenin kendisi hem bir insanlık suçu hem de ırkçılığın ta kendisidir.”
Söz konusu davaların açılması her şeyden önce temel insan haklarından biri olan düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne vurulmuş bir darbe olduğu vurgulanan açıklama, şöyle devam etti:
“Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi ve Kürt sorununda geldiği otoriter ve yasakçı noktanın somut bir göstergesidir.Partilerimize karşı açılan kapatma davaları Türkiye toplumunun barış ve istikrar beklentisi bakımından da umut kırıcı bir gelişmedir. Elbette Türkiye’nin Kürt meselesi ve siyasal partilere ilişkin antidemokratik geleneği yeni değildir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kuruluşundan itibaren Kürt halkının varlığını yok saydı, onun yaşadığı ülke olan Kürdistan gerçeğini inkâr etti, Kürt milletinin her türlü ulusal demokratik meşru haklarını zorla bastırdı. Bu amaçla; asimilasyon, toplu göç ettirme, yakıp yıkma, toplu katliamlar, soykırımlar dahil her yönteme başvurdu.
“30 siyasi parti kapatıldı”
Benzer şekilde devletin hâkim ideolojisine aykırı görüş ve önerilerde bulunduğu için son yarım yüzyılda 30 dolayında siyasi parti kapatıldı. 1990’lı yıllarda Kürt sorununa ilişkin ileri sürdükleri çözüm önerileri nedeniyle onlarca siyasi partinin kapısına kilit vuruldu. Bütün bu uygulamalar nedeniyle Türkiye ‘siyasi partiler mezarlığına’ dönüştü. Siyasi partileri kapatmak çözüm olsaydı, Türkiye’nin o dönemde bütün sorunlarını çözmüş olması gerekirdi.
1999 yılında başlayan Avrupa Birliği adaylık süreci ile birlikte Türkiye’de başka alanlarda olduğu gibi siyasi partilerle ilgili olarak da demokratik düzenlemeler yapıldı, siyasi partilerin kapatılması zorlaştırıldı. ‘Şiddeti bir siyasal araç olarak savunmadıkça’ siyasi partilerin kapatılması neredeyse ortadan kaldırıldı. Bütün bu düzenlemelerden sonra Anayasa Mahkemesi, HAK-PAR (2008) ve AKP (2008) davalarında Türkiye’nin de taraf olduğu Venedik Kriterleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) parti kapatma davalarına ilişkin kriterleriniesas alarak söz konusu iki partinin kapatılması talebinin reddi (kapatmama) yönünde karar verdi.
Daha sonra Türkiye’de yaşanan ‘Açılım ve Çözüm Süreçleri’yle birlikte Türkiye Kürt meselesinde belirli açılımlar gerçekleştirdi. Kürt sorununa ilişkin tabu ve korkular belli oranda aşıldı. Yaşanan söz konusu yumuşama iklimi ve daha da önemlisi on yıllardır bu yönde verilen mücadeleler sonucunda Kürdistan ismi ile partiler kurulmaya başlandı.
Ne var ki Kürdistan isimli partiler kuruldukları andan itibaren büyük engellemelerle karşı karşıya kaldılar. Bir yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan partilerimizin ismindeki Kürdistan ibaresinin çıkarılması, parti programı ve tüzüğünde yer alan Kürt milleti, Kürt dili, Kürdistan’a dair tüm talep ve önerilerin kaldırılması için uyarılar aldık, diğer yandan partilerimizin faaliyetleri ve örgütlenme çalışmalarına fiili engeller çıkartıldı.
Partilerimiz hakkında açılan kapatma davaları hukuki değil siyasi bir karardır. Partilerimiz hakkında açılan kapatma davaları esas olarak Türkiye Devleti’nin Kürt meselesinde izlemekte olduğu şiddet ve savaş siyasetinden ayrı düşünülemez. 2015 yılında ‘Çözüm Süreci’nin çöküşünden sonra Türkiye’nin hem içerde hem de dışarıda Kürt meselesinde yeniden inkâr ve savaş politikasına döndüğü açıkça ortadadır. Partilerimiz hakkında açılan kapatma davaları devletin Kürt sorununda geldiği çatışmacı siyasetin bir parçasıdır. Öte yandan parti kapatmaları bakımından Türk hukuk sistemi kendi içinde farklı/çelişkili normlar içermektedir. Örneğin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasanın 90. Maddesini dikkate almış olsa kapatma davasına gerek kalmayabilirdi.
2004 yılında Anayasa’nın 90. Maddesindeyapılan değişikliğe göre; ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır’ normu kabul edilmiştir.
Buna göre; Türkiye mahkemelerinin temel haklara ilişkin konularda uluslararası insan hakları antlaşmalarını esas alması gerekir.Bu yaklaşım parti kapatma davaları bakımından da geçerlidir.
Parti kapatma davalarında diğer önemli bir husus, bir partinin şiddet karşısındaki tutumudur. Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışma organı olan Venedik Komisyonu’nun, 1999’da hazırladığı rapor bu konuda yol göstericidir. Buna göre ‘şiddeti bir siyasal araç olarak savunmadıkçabir partinin anayasanın barışçıl yöntemlerle değiştirilmesini savunması, tek başına, onun yasaklanması veya feshedilmesi için yeterli değildir.’
Bütün bunlar gösteriyor ki Türkiye mahkemeleri parti kapatma davalarında daha özgürlükçü bir yorumla parti kapatma ayıbına son verebilirler. Parti kapatmak çözüm değil, çözüm daha çok demokrasi ve özgürlüktür. Şunun altını bir kez daha çizmekte yarar var.
Türkiye’nin hem Kürt meselesinde hem de demokrasi konusunda yaşadığı sıkıntıların temelinde, sorunları özgürce tartışıp çözmek yerine, onları baskı, şiddet ve yasaklarla bastırma yoluna gitme zihniyeti yatmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin hakkında kapatma davası açtığı partilerimiz işin başından itibarendemokratik, meşru ve barışçıl mücadeleyi esas almışlardır.Partilerimiz her zamanşiddetle aralarına net bir mesafe koymuşlardır. Sorunların çözümünde şiddet ve savaşın çıkmaz yol olduğunu ısrarla öne sürmüşlerdir.
Partilerimiz, Kürtlerin millet olmaktan kaynaklanan bütün ulusal demokratik haklara sahip olmasını savunuyor. Kürt halkının kendi ülkesi Kürdistan’da özgür ve onurlu bir şekilde yaşamasını öneriyor. Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkını savunuyor. Bu temelde Türkiye’nin iki milletin eşit ortaklığına dayalı federal bir sisteme geçmesini, Kürdistan’ın federe bir statüye kavuşmasını öngörüyor. Partilerimiz Kürdistan’da Kürtçenin eğitim dili ve Türkçenin yanında ikinci resmi dil olması ilkesini benimsiyor. Özetle Kürtlerin, Türklerin ve diğer etnik ve dini azınlıkların eşit, özgür ve onurlu yaşayacağı demokratik bir sistemin gereğine inanıyor. Bunun için yeni, demokratik, çoğulcu; evrensel standartlara uygun bir anayasa yapmanın gereğine işaret ediyor.Bütün bunlar haklı, meşru ve uluslararası hukuka uygun taleplerdir.
Sonuç olarak diyoruz ki parti kapatmak çözüm değildir. Kürdistan isimli parti kapatmaları demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere ilişkin evrensel hukukavurulmuş bir darbedir. Böyle bir adım Kürtsorununda çözümsüzlük ve şiddeti beslemek dışında bir sonuç doğurmaz. Buna fırsat verilmemelidir.
Bu amaçla; barış, özgürlük, demokrasi, hukukve siyasi çözümden yana olan herkesi ve her kurumu bu konuda duyarlı olmaya, parti kapatma girişimlerine karşı çıkmaya ve bizlerle dayanışmaya çağırıyoruz.”
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın