Bağdat yönetimi referandum sonuçlarını reddetmesinin ardından bölgesel ve küresel arabulucuların da baskısıyla Kürtler bir kez daha Bağdat’a yöneldi. Yönelirken de, akıllara Kürdistan’ın Irak’tan ayrılmasını kabul etmeyen Bağdat’ın acaba Kürtlerin anayasadaki hakları tanıyacak mı sorusunu getiriyor?
Kürtlerin Bağdat yönetimine umutla bakması yönünde bir kanaat var. Özellikle Irak Yüksek Federal Mahkemesi’nin Irak Temsilciler Meclisi’nin 140’ıncı maddesiyle ilgili önerisine olumlu yanıt vererek uygulanması yönünde karar vermesinden sonra, bazı kesimler, Irak ile hala anayasa çerçevesinde Kürt sorununa çözüm bulmak için bir fırsat kaldığın düşünüyor.
Şahsen hiçbir koşulda Bağdat yönetiminin Kürt sorununu çözmeye yönelik bir adım atacağını düşünmüyorum. Şu an kendi yönetimi altındaki bir Kürdistan’ı neden yenide elinden kaçırsın. Bağdat yönetimi, Kürdistan Bölgesi’nin siyasi statüsünü ortadan kaldırmayı amaçlıyor ve yönde bir strateji izlediğinin kanaatindeyim. Kaldı ki kontrolümüzde bulunan coğrafi toprak kadar bize bir bölümü geri vereceğinin beklentisinde olacağız! Bağdat’a karşı meyilli olan bazı tarafların düşünce ve değerlendirmesine göre Irak, anayasadaki madde ve fasıllar bağlı kaldı, öte yandan yaşanan iç gelişmeler ile bölgesel ve küresel alanda bir fırsatın yeniden öne çıkmasını varsayalım. Soruyorum, Kürdistan’ın toprak ve coğrafi sınır meselesi 140’ıncı madde kapsamında çözülecek mi? Kürtler, 140’ıncı maddeyle nasıl hareket edeceği yönünde nasıl bir hazırlık içinde? Yanlışlar ve eksiklikleri belirlediler mi? Yasanın uygulanması halinde hangi hususlar Kürtlerin çıkarlarına hizmet ediyor ya da hangisi uzun vadede bir tehlike unsuru haline geliyor?
Anayasa taslağının hazırlandığı süreçte Kürtler diyalog ve tartışmalarda en ufak detayın bile üstünden atlamazken anayasanın yazım aşamasında çok büyük hatalara düştüler. Kesinlikle bu hataların da bedelini ödüyor. Bu yazıda anayasada yer alan eksiklikleri anlatmam için yeterli olmayabilir ancak hepsinden önemlisi ve Kürtler için sorun teşkil edecek iki hususu burada belirtmek isterim: Birincisi, anayasada (Tartışmalı bölge)ler olarak belirlenen Kürdistan dışında kalmış bölgeler Kerkük dışındaki bölgeleri bu kapsama almamak. İkincisi, söz konusu bölgelerin kaderini tayin edecek olan referandum halkın onayına sunulacak son seçenek olarak belirtilmesine rağmen ne düzeyde yapılacağıyla ilgili herhangi bir açıklama içermiyor. Yani referandum Irak’ın tamamında mı, kentlerde mi yoksa tartışmalı bölgelerde mi yapılacak?
İşin ilginç tarafı da şu, ne anayasada ne de Erbil-Bağdat arasında her hangi bir mevzuatta bu bölgelere ilişkin bir çözüm bulunmuyor. Kürtlerin kendi mülkleri olduğunu ifade ettiği o coğrafyaların sorununun 140’ıncı madde ile çözüleceğini umuyor. Kürtler acaba bu süreci karşı tarafın niyetine mi bırakacak? Yoksa bütün bu bölgeleri 140’ıncı madde kapsamına girecek şekilde Bağdat ile bir siyasi anlaşmaya mı gidecek?
Kürtlerin Kürdistan toprağı olarak adlandırdığı ve Kürdistan Bölgesi toprakları dışında kalan yerler hangileri? Anayasanın 140’ıncı maddesinin hangi şerhinde Kut iline bağlı hangi Kürt köy ve ilçesinden söz ediliyor?
Diyale ilindeki Kürt bölgelerinin anayasal çerçevede geri alınması için hangi yasal maddeler bulunuyor? Tartışmalı bölgelerdeki sorunların çözümü için anayasada belirlenen bütün yasal prosedür sorunsuz ve sıkıntısız uygulanarak referandumla halkın onayına sunuldu acaba Kürtler hangi bölgeleri alır hangilerini ise kaybeder? Bu konuda her hangi bir ön hazırlık var mı?
Anayasada sadece Kerkük ve diğer sorunlu bölgeler adı geçiyor. Biz Kürdistan’ın coğrafi konumunu biliyoruz ve kaç il ve ilçenin Kürdistan Bölgesi’nin dışında kaldığını biliyoruz. İdari bir sıralama yapacak olursak şu şekilde olur: Kerkük ilinin mevcut idaresi Kerkük’ün merkezi, Haweca ilçesi, Dakuk ilçesi, Dubis ilçesi ile Kerkük’ün köy ve kasabaları. 1987 yılında yapılan son çalışmaya göre Kerkük’ün yüz ölçümü 10 bin 391 kilometre kara olarak belirlenmiştir.
Bedir, Cesan nahiyesi ve Zerbatiye ve 53 köy 1957 yılında yapılan istatistik çalışmalara göre Kut il sınırları içerisinde yer alıyor. 1987 yılında yapılan çalışmalara bu bölgelerin toplam yüz ölçümü 3 bin 650 km kare olarak belirlenmiştir.
1957 yılında yapılan istatistik çalışmalarında Mendeli’de Beledruz ve Kazaniye ile 234 köy Diyale iline bağlandı. 1987 yılında yapılan çalışmalara bu bölgelerin toplam yüz ölçümü 6 bin 586 km kare olarak belirlenmiştir.
Hanakin ili Meydan, Koruta, Sadiye ve Celewla nahiyeleri ile 287 köy Diyale kapsamında. 1987 yılında yapılan çalışmalara bu bölgelerin toplam yüz ölçümü 3 bin 915 km kare olarak belirlenmiştir.
Tuzhurmatu Süleyman Beg, Amrli, Nevcul ve Kadir Kerem nahiyeleri 1976 yılında yapılan istatistik çalışmalar kapsamında Tikrit’e bağlandı. 1987 yılında yapılan çalışmalara bu bölgelerin toplam yüz ölçümü 4 bin 19 km kare olarak belirlenmiştir.
Ayrıca Erbil il sınırında bulunan Mahmur ve ona bağlı Karac, Kendinawa ve Guer nahiyeleri 1987 yılında yapılan çalışmalar kapsamında yüz ölçümü 2 bin 759 km kare olarak belirlenmiştir.
Musul iline bağlı Hamdaniye ona bağlı nahiyeler 1987 yılında yapılan istatiksel çalışmalar kapsamında toplam yüz ölçümü bin 188 km kare olarak belirlenmiştir. Tilkef ve ona bağlı nahiyeler Musul iline bağlı. 1987 yılında yapılan istatistiklere göre bin 257 km kare olarak belirlenmiştir.
Şengal ve ona bağlı nahiyelerin ise yine 1987 yılında yapılan statik kapsamında 3 bin 188 km kare olarak belirlenmiştir. Telafer ve nahiyeleri ise 1987 yılında yapılan istatiksel çalışmalar kapsamında 4 bin 297 km karedir.
Şeyhana ve nahiyeleri ise 1987 yılında yapılan istatiksel çalışmalar kapsamında bin 333 km kare olarak belirlenmiştir.
Anayasada belirlenen 140’ıncı madde ile bu bölgeleri Kürdistan Bölgesi haritasına yeniden alabilir miyiz? Ya da Bağdat yönetimi 140’ıncı madde ile Çemçemal, Kifri ve Kelar ilçelerini de Kürdistan Bölgesi’nin elinden çıkararak Akre ve Duhok Kentlerini Musul iline bağlama girişiminde bulunarak biz yeni bir tehlike ile karşı karşıya mı getirecek?
Bağdat’a tekrar gitmenin yollarına başvuran Kürt liderliği, Kürdistan Bölgesi Başkanlığı ve Kürdistan Hükümeti, detaylı ve planlı bir şekilde bu tehlikeyle nasıl mücadele etmeleri gerektiğini bilmeli. Geçmişte yapılan hataları düzeltmeden plansız ve programsız bir şekilde bir kez daha Bağdat’a müzakere için gidilirse deyim yerindeyse Kürtler “çarşıdaki pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” durumuyla karşı karşıya kalabilir.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın