Türkiye’de yapılan 1 Kasım seçimleri başta HDP olmak üzere MHP ve CHP’yi hayal kırıklığına uğrattı. Yüzde 49.48 oy alan ve 317 milletvekili çıkaran seçimin galibi AK Parti yetkilileri bile böyle bir sonucu beklemiyordu. Başta anket şirketleri olmak üzere, birçok güçlü kalem bile bu sonuçları tahmin etmenin yanından bile geçemedi. Peki, seçim sonuçlarını tahmin etmeyi bu kadar güçleştiren neydi?
7 Haziran seçimlerinden sonra Kürtlerin yaşadığı illerde tırmanan çatışmalar, kazılan hendekler, zarar eden esnaf, mahallesinde tek bir gününü bile huzur içerisinde geçiremeyen sıradan insanlar sandığın kurulacağı günü bekledi. Sokakta görülen her televizyon kanalının mikrofonuna koşarak “HDP gümbür-gümbür geliyor” diyenler ile mikrofondan kaçanlar tuhafıma gitmişti. HDP’yi her alanda savunanlar büyük bir heyecan ve özgüven ile mikrofonlara konuşurken, mikrofonları gören birçok kişinin adeta “kamera kadrajından kaçarcasına” çekim yerlerinden uzaklaşması garipti. Mikrofondan kaçan bu kişilerin mahalle baskısı yaşamamak için oylarını sandıkta AK Partiye veren “Utangaç AKP’liler” olduğu gözden kaçmıştı.
Böyle düşünebilseydik aslında seçim sonuçlarını tahmin etmek hiç de zor olmayacaktı. Türk metropollerinde yaşayan bir çok Kürt seçmen Kürtlerin baskın olduğu mahallelerde çok rahat tavır sergilerken, Türk, Arap ve bir çok çevre ile entegre olmuş ama gönlü HDP’den yana olan “Utangaç HDP’liler” ise metropollerdeki anketlerin sonucunu yanıltan kesimi oluşturdu. Metropollerde PKK’yi öcü gibi gören baskın bir kitle içerisinde yalnızlaşan ve gelecek hayalini o metropollerde kuran büyük yığınlar rahat hareket edememenin getirdiği dezavantajdan dolayı örgütlenemedi. Bu kesim günübirlik yaşanan tartışmaların etkisinde kalarak oyları bölündü. Kimisi çevre, komşu, iş alanı içerisindeki gelecek kaygısı ile oy rengini değiştirirken, kimileri ise etrafına hiç “çaktırmadan” sandık başında “büyük bir gizlilik içerisinde” oyunu HDP’ye verdi.
Kendi toprakları üzerinde yaşayan ve HDP’ye ideolojik olarak yakınlık his etmeyen bazı muhafazakar ve liberal Kürtler ise, Türk metropollerinde yaşayan Kürtler gibi “utangaç” bir şekilde oyunu AK Partiye vermeyi tercih etti. Ama sokakta, evde, işyerinde “HDP’li imiş gibi” görünerek… işte Türkiye böyle bir atmosferde seçime girdi. Hükümet ve HDP çevrelerinden gelen basınç, insanların sokakta rahat propaganda ve çalışma yürütmelerini engelledi. Her iki taraf da kendi manevra alanlarının çok geniş olduğu bölgelerde adeta “tek kale siyaset” yaptılar. Ama her iki tarafın tavrını, yaklaşımını, siyaset tarzını beğenmeyen seçmen ise “arazi” olmayı seçerek, sandık başında varlık gösterdi. Bu nedenle metropollerde yalnızlaşan ama o seçim gününü bekleyen “Utangaç HDP’liler” partilerini baraj altında kalmaktan kurtarırken, Kürt illerindeki “Utangaç AKP’liler” de “huzur ve istikrarın adresi” olarak gördükleri AK Parti’yi iktidara taşıdı.
HDP’yi “Türkiyelileşme ve entegrasyon” ile suçlayan ama “Sistem partilerine” oy vermeyi kendilerine yediremeyen Kürtlerin bir kısmı ise HAK-PAR’a yöneldiler. HAK-PAR’a giden oylarda HAK-PAR’ın siyasetinden ziyade, HAK-PAR üzerinden HDP’ye “ders” verme eğilimi gösteren Kürt ulusal bilinci belirleyici oldu.
Dolayısıyla hem AK Parti’den HDP’ye giden, hem HDP’den AK Partiye ve HAK-PAR’a giden Kürt seçmenin yüzde 15-20’lik oyları her zaman duruma, koşula ve yeni geliştirilen politikaya göre değişkenlik gösterdiği aşikar. 7 Haziran’da bu oyların büyük çoğunluğu AK Parti’den HDP’ye geçtiği için AK Parti iktidardan düşmüştü. 1 Kasım’da ise HDP’nin siyasetini beğenmeyenler AK Parti’ye geçerek HDP’nin oylarını büyük oranda düşürdü. Dolayısıyla söz konusu yüzde 20’lik Kürt seçmenin oylarını alan her parti kilit rol oynayacaktır. Bu seçmeni dikkate almayan siyaset ise sandık başında mağlup olacaktır.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın