Deprem Notları - Şehirler ölür mü? Memleketim Adıyaman öldü
Bu yazı, depremi canlı bir şekilde Adıyaman Besni’de yaşayan, ailesinden bireylerinin son anlarına şahit olan ve yaşadığı ocağı enkaza dönüşen Yazar Faik Öcal’ın notlarından derlendi.
11 Şubat 2023
40 - Eskiden burası çocuk parkıydı, şimdi evsiz barksız insanların toplanma yeri. İnsanların yüzüne bakıyorum. Gördüğüm sadece umutsuz bir bekleyiş, yarın kaygısı. Bir daha ne zaman evimiz olacak inşallah? Adıyaman’da halkının en az yarısının evi ya yıkılmış yada kullanılmaz halde.
41 - Yaşlı teyzemin sözleri hiç aklımdan çıkmıyor: “Kimse yok, kimse kimseyi görmüyor.” “Hayır teyzem. Dünyanın her yerinde kalbi bizimle olan güzel insanlar var, ben buna şahidim, iman ettim”, demek istedim ama diyemedim. Sustum. Suskunluğumu ete kemiğe bürüyecek kelimeler yoktu.
“Cesetleri bulduğumuzda sevineceğim aklımın ucundan geçmezdi”
42 - Bu enkazın altında çok ceset var. O cesetlerden bir tanesi de arkadaşımız Hasan Tanrıverdi'nin cesedi. Depremin 6. günü. Hasan’ın cesedini bulursak sevineceğiz. Cesetleri bulduğumuzda sevineceğim aklımın ucundan geçmezdi. Ama buda başımıza geldi. Bildim: her şey başımıza gelebilir.
43 - Her kes yine kendi gerçeğine göre hareket etti. Depremin ilk gününde Adıyaman’da taş kalpliler kuyumcularda altın vs şeyleri çaldılar, yufka yürekliler enkazın altında kalan yaralıları kurtarmaya gittiler. Bir daha anladım: cennete de cehenneme de giden yollar buradan belli olurmuş.
44 - Kirvem ben öleceğim. Bu enkazdan sağ çıkamayacağım. Yaram var. Kimse yardıma gelmiyor. Canıma acıtan da tek başına ölüyor olmak. 2 gündür enkazın altında yardım bekliyorum. Gelen giden yok. Sen yaşayacaksın kirvem. Beni unutma diyeceğim ama beni hatırlayacak hiç yakınım kalmadı.
45- Hastanedeyim. Ayaklarımın altında soğuk cesetlerin son sıcak kanları. Sağda solda paramparça olmuş cesetler, neyi bekliyorlar, hesap mı soruyorlar. Tavanda asılı kalmış bakışlar, bir sarılmaya muhtaç. Belki bir dokunuş bütün gidişleri kolaylaştıracak. Yok ama o dokunuş.
“İnsanların hayatını enkaza çeviren biziz”
46 - Adamın "Katil Allah" sözleri aklımdan çıkmıyor. Gerçekten katil biz miyiz, Allah mı? Her şeyi yoktan var eden Allah neden katil olsun? Allah katletmek için yaratmadı ki. Katil olan biziz. 3-5 kuruş fazla kazanmak için malzemeden çalıp insanların hayatını enkaza çeviren biziz.
47 - Hayatlarımız ucuz, ölüm sıradandı. Gidecek bir yerimiz hiç olmamıştı. Taş duvarlar arasında saklanmıştık. Saklanıyorduk birbirimizden. Azrail her yerde bizi gözetliyordu. Kaçamamıştık akıbetimizden. Ucuz malzemelerle lüks hayatların, sıradan ölümlerle sonsuzluğun düşünü kuruyorduk.
48 - Keşkelerle hayatlar kurtarmaya çalışıyoruz, pişmanlıklarımızı hafifletmek istiyoruz. Nafile. Ölenler ölmesi gerektiği gibi öldü, yaşayanlar yaşaması gerektiği yaşıyor, korkanlar korkması gerektiği gibi korkuyor. Keşkelerimiz ortalık yerde duruyorlar. Keşkelerimiz enkaz yığını.
49 - Enkazların üzerine ölü mevlit kuşları yağıyor. Kimse görmüyor kimse bakmıyor. Yetim dualarla gömüyorum ölü mevlit kuşlarını. Öksüz yakarışlarla uğurluyorum yarım kalan her şeyi. Mesela bir yarayı, bir umudu, bin yuvayı. Böyle olmamalıydı. Bu hikaye ihanetler yurduna dönüşmemeliydi.
“Haritada toplu mezarlar tutacak memleketimin yerini”
50 - Silindi memleketim haritadan. Toz duman oldu Adıyaman. Haritada toplu mezarlar tutacak memleketimin yerini. Nerde bir toplu mezar görsem oraya sığınacağım, bir başıma ağlayacağım, ölülerimle geri döneceğim. Gitmesem de görmesem de harita boşluklarında yerimi tutacaktır toplu mezarlar.
“Hayatlarımız hangi ara halı yerine kullanılan kefenlere sarıldı”
51 - Adam iki top kefeni sırtlamış gidiyor arkasına bakmadan. “Kaç kişi öldü ki ailesinde” diye soruyorum. Çadırında halı yokmuş, halı yerine kefen kullanacakmış. Hayatlarımız hangi ara halı yerine kullanılan kefenlere sarıldı. Nasıl bu hale geldik. Eskiden halıları kefen yerine kullanır mıydık?
12 Şubat 2023
52 - Ölülerimizin kokusu üzerimize sinmekle kalmamış, görünmez bir elbise olup içimize yerleşmiş, ruhumuza sirayet etmiş. Ömür boyu ölülerimizin kokusuyla yatıp kalkacağız, onlar hep bizimle olacaklar. Günlerdir yıkanmamış olmak bu gerçeği buradan çıkarıp metafizikleştiriyor.
53 - Hayatımıza yeni bir ses girdi. Yeryüzünün kemiklerinin kırılması etinin yer değiştirmesi. Ölüler ile diriler yer değiştiriyorlar. Yerin karnı acıkmış, gurultu uğultuya dönüşüyor. Yerin uğultusu hayatımın ve varlığımın merkezine yerleşiyor. Biçare bir kabulleniş.
“Kimliği olmayanın hikayesi olmaz”
54 - Enkazların içinde binlerce ölü kimliksiz ve kayıtsız olarak kimsesiz mezarlarına toplu olarak gömülmeyi beklerken kimin hikayesi yazacaksınız? Ortada kimlik yok. Kimliği olmayanın hikayesi olmaz. Ortada enkazların anonim söylentileri, toplu ölümleri, hayal kırıkları var.
55 - Deprem efsaneleri. Depremde iyi olanlar hayatını kaybetti şehit oldu. Kötü olanlar kurtuldu daha çok acı çekmek için. Böylece yıkılan binaları yapan kötü insanlar iyi insanların cennete gitmesine vesile oluyorlar. Sağlam bina yapan iyi insanlar kötüleri burada tutmuş oluyorlar.
56 - Duanın gücüne bir daha inandım. Dua deyip geçmemek gerek. Dua Allah'ın iyi kalpler arasında zatıyla iletişim sağlaması. Dua yardımsever insanların yüzündeki tebessümü. Dua dünyayı kuşatan iyilik ağının aktif olması. Dua bir şeyi alan Allah’ın bin şeyi verdiğine şahit olmak.
“Kıyamete çıplak yakalanmıştık”
57 - Deprem olabilecek en kötü zamanda oldu. Kışın neredeyse bütün köylüler şehirde kalır. Okullar tatil olduğu için de bütün öğrenciler öğretmenler şehirdeydi. Deprem de herkes sıcak yatağındaydı, dışarıda –(eksi) derecede soğuk vardı, kar yağmur karışık yağıyordu. Kıyamete çıplak yakalanmıştık.
58 - Zaman yine başa saracak, her kes hikayesinin başladığı yere dönecek. Yalnızlık ve eşyasızlık. Çadırlarda umutlar yeniden yeşerecek. Köyler şenlenecek. Zaman insanın ilk şarkısını okuyacak Adem'in dilinden Havva'nın kalbinden. Herkes susacak, dinleyecek, yola yeni sözüyle çıkacak.
59 - Depremde en çok istismar edilen “kelime” kader oldu. Allah'ın adaleti tecelli edecek, tamam. Ya ilim. Binalar bilime göre yapılsaydı bu binalar yıkılmazdı, bu insanlar ölmezdi, Allah'ın adaleti başka şekilde tecelli ederdi. Hırslarımızın üstünü örtmek, mevzilerimizi korumak için kullanıyoruz.
“Hayatta kalıp değerli eşyaları olmayanlar şanslı”
60 - Evlerimiz orada kaldı. Herkesi bir korku sarmış: Enkaz hırsızları. Besni’de hırsızlar evlere giriyorlar, değerli eşyaları çalıyorlar. Hayatta kalıp değerli eşyaları olmayanlar şanslı. Evlerimizin kapısını kilitledik, korkuyoruz insani zaaflarımıza yenilerek: Hırsızlar evlerimize girerlerse!
61 - Can büyüdükçe kabuk tutmuş deprem yaralarımızı kanırttıracak, kayıplarımızı yitimlerimizi bize hatırlatacak. Can ailesinin ölümüne uyanacak, annesizlik taş olup yüreğine oturacak, babasızlık dağ olup üzerine yıkılacak, kardeşsizlik ayaklarına dolanacak. Can daha yanacak yakacak.
62 - Allah kolaylaştırıyor ama biz zorlaştırıyoruz. Allah bize akıl vermiş, biz beyinsizliği kendimize sermaye yapmışız. Hatalarımızdan ders alınmayacağını bir daha gördüm. Cehalet odakları halkımızın içine kök salmış. Cehalet odaklarını enkaz cesetleriyle güçlendiriyoruz.
63 - Kör topal çatılmış taziye çadırlarında, alelacele kotarılmış mevlitlerle ölülerimizi uğurluyoruz, hep bir tarafımız kırık sonsuzluğumuz eksik. Allah kelamı girmiyor kulaklara ulaşmıyor kalplere. Hakikat kuşları göz çukurlarımıza düşüyor. Hiçbir şey değişmiyor.
64 - Nefrin örümcekleri ağlarını örmüşler kalplerde. Peygamber bir daha hicret ediyor munkir ve müşrik hayatlarımızdan, kalplerimizden. Başımıza düşecek kadar yakın isimsiz mezar taşlarımız. Görmüyoruz duymuyoruz. Devir nefrin örümceklerinin devri. Susmak, gitmek aynı yola çıkıyor.
65 - Kalp kırmamak için insan kalemlerini kırıyorum. Kalp, Allah'ın çekip çevirdiği. Kalp kutsi söz üzerine olan. Kalp ebediyen atacak olan. Kalem, Allah'ın kelamını insana ulaştıran. Kalem, kalbin munzeviliğini teskin eden muharrik. Kalem, zamana ve mekana vurulan kelepçe.
“Kalbimizin yağlarıyla bütün varlığımızı yıkamalıyız”
66 - Hayvanlar dahi depremin sesini önceden hissediyorlar, biz yanı başımızdaki insanların sesini duymuyoruz. Yeni vahiy gelmeyecek. Yeni peygamber gelmeyecek. Kalbimizi yağlarını eritmeliyiz. Kalbimizin yağlarıyla bütün varlığımızı yıkamalıyız. Kalbimizin sesini duymalıyız.
67 - Hiçbir emek boşa gitmez kardeşim. Yaşamak öldürmek, vesile kılmak vesilesiz kurtarmak Allah'ın elinde. Deprem emeklerinde sonsuzluğunu kokusunu merhametli kalpler duyar. O emekler kalbi iyileştirecektir. O emekler ahirette sonsuz hayat sahibi olarak karşımıza çıkacaktır.
68 - Kumdan kalelerimiz bir bir yıkıldı. Hayatlarımızın kolonları kırıldı, hayallerimizin kemikleri. Morarmış dudaklarla, kırılmış dişlerle hayata asılıyoruz, ayakta kalmaya çalışıyoruz. Yeraltı şimşekleri tekrar tekrar içimizde çarpıyor, fay hatları bir türlü yerine oturmuyor.
69 - Artçı sarsıntılarla önümüzü görmeye çalışıyoruz. Yaralarımız sıcak, gözyaşlarımız düştü düşecek buz kütlesi. İnsan tüccarları günah keçisi ilan edilmiş. İnsan tüccarlarına yol veren taş yürekler günü kurtarmak derdinde. Bütün eski yollar tükendi yok oldu.
70 - Eski Şubat soğuklarına rahmet okutturacak buz tutmuş acılarla, hatırası her daim kanayacak zamansız gidişlerle, uğultusu kulaklarımızdan hiç çıkmayacak kayıplarla yeni yollar inşa etme, firuze yolculuklar yapma zamanı. Tek başınalıklardan derin yalnızlık kuleleri inşa etme zamanı.
“Güzel insanlar hiç gitmediler”
71 - Belki çok can kaybımız oldu. Öte yandan çok güzel insanlarla tanıştık. Kalbi tamamen sevgi ve insanlık dolu. Güzel insanlar hiç gitmediler. Hep bir yerlerde yardım için bekliyorlardı. O güzel insanlar akın akın yardıma geldiler ülkemin, dünyanın her yerinden. Bize umut oldular.
72 - Çadırlar ve sopalar karaborsaya düşmüş. Yapmayın efendiler. Yardımsever insanlara yardımcı olun. Binlerce insan, Şubat soğuğunda üşüyoruz. İçeriye girmeye korkuyoruz. Halkımız yolları gözlüyor çadır, soba için. Kadın, yaşlı, hasta var. Herkes ölümü göze alıp hasarlı evlerde yatamıyor.
“Bu deprem gösterdi ki dünya hiç güvenli bir yer değil”
73- Corona’dan daha büyük bir felaket olmaz diye düşünüyordum. Bu deprem den sonra her şeyi mümkün görüyorum. Bu deprem gösterdi ki dünya hiç güvenli bir yer değil. Güvenlik için en büyük tehdidi biz insanlar oluşturuyoruz. Bunu biz kendimiz yaptık. Bütün felaketlerin sorumlusu biziz.
74 - Belki insanın bu hikayesi bitecek başka bir öyküye dönüşecek. Yokluk, varlık hiçleşecek. Deprem ile yeni bir insan tipi ortaya çıkacak, yeni bir yol haritası inşa edilecek. Ya gökyüzü çizgileriyle ile yer yüzü hatlarını birleştirecek ortak akla ulaşacağız ya birlikte yok olacağız.
75 - Bütün deprem tartışmaların odak noktası: Malzemeden çalmak. Kim izin veriyor buna? At gözlüğüyle bakanlar, şahıslara tapanlar, kafatasçılar malzemeden çalanların var oluş, palazlanma sebebi. At gözlüklerini kırmak çözüm değil. Çözüm at gözlüklerini üreten bataklığı kurutmaktır.
76 - Deprem değil deprem sonrası psikolojisi bozulmuş insanlar yoruyor. Haklılar; çünkü Artçıların sonu gelmiyor. En ufak bir sarsıntıda yürekler ağızda. Hepimizin ruhsal dengesi alt üst olmuş. Özellikle çocuklarının kaygısını çeken anneler, babalar bütün dengeleri değiştiriyorlar.
“Şehirler ölür mü? Adıyaman öldü”
77 - Dilimin altında depremden kalmış bir tekbir. Zamanı kuşatan mekanı yırtan kelime: Allah büyüktür. Duvar çatlaklarına yansımış yeni bir kıyamet provası. Dört bir yanımda aynı hakikat: insan zalimdir. Ayaklarımın altında ağzını açmış bekleyen kara toprak. Göğün mahremini çiğnemekle başladı her şey.
78 - Şehirler ölür mü? Benim memleketim Adıyaman öldü. Bir haftadır cenazesi yerde, kaldırılmayı bekliyor. Memleketimin kan sesleri hiçbir şeye benzemiyor. Belki başka yerde öleceğim, başka bir insana dönüşeceğim, geçmişimi muhafaza eden memleketim olmadan. Dayanmaz kalbim bu asri yalnızlığa.
79 – Adıyaman’a çok yardım geliyor. Ama bu yardımlar öyle ortalık yerde. Halkı mobilize edecek bir güç yok. Yardımlar dağlar gibi yükseliyor farklı noktalarda. Halk çok dağınık, savruk. Yardımların belli merkezlerde toplanıp ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması lazım, bundan çok uzağız.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)