Piranlı Şeyh Said

“Aşkından can veren Seîd

Buldum seni, bildim seni” Şêx Seîdê Neqşî

 

Şeyh Said ve önderliğini yaptığı 1925 Kürt Bağımsızlık Mücadelesi ve Direnişi Kürt siyasal tarihinde önemli bir mihenk taşı olup Kürt milliyetçiliğinin de dönüm noktalarından birisi sayılır. İsyanın örgütleyicisi ve yürütücüsü Azadi Hareketi’dir. Azadi, laik ve ulusal Kürt kimlik bilincine sahip olup Osmanlı ordusu içerisinde oldukça örgütlüydü. İhsan Nuri paşa örgüt için, “Kürdistan İstiklal Komiteleri” veya “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi” adını kullanıyor. Başka kaynaklar ise Azadi ismini daha çok kullanıyor.

 

İsyanın aslında işaret fişeği daha 3-4 Eylül  1924 başlıyor. Yüzbaşı İhsan Nuri Paşa önderliğinde bir grup asker silah ve cephaneleriyle o tarihte direnişe geçti. İsyan sırasında yaklaşık olarak 350 asker firar ediyor. Yanlış anlaşılma ve yürütmeden dolayı dağa çıkan birlikler Güney Kürdistan’a çekiliyorlar.

 

Yapılan birçok araştırma açıkça göstermektedir ki Beytüşşebap isyanı Şeyh Said direnişi üzerinde oldukça etkili olmuştur. Hatta, bir çok güvenilir kaynağa göre İhsan Nuri, Şeyh Said İsyanını hızlandırmıştır. İhsan Nuri Paşa’nın zemin hazırlaması ile Şeyh Said isyanı ortaya çekmiştir. İsyan hem iktidar cephesinden hem de direniş cephesinden Şeyh Said direnişini hızlandırmıştır. Şeyh Said İsyanından önce,  Ekim 1924’de, Halit Bey ve Yusuf Ziya tutuklandı. Beklenmedik daha doğrusu hızlı gelişen tutuklanmalar isyanının da bazı örgütlenme sorunlarına yol açtı.

 

Halit Bey’in aralık ayında tutuklanması ile beraber Şeyh Said, Azadi örgütünün başkanı seçildi. Şeyh Said, oğlu Ali Rıza üzerinden Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Şey Ubeydullah Nehri’nin oğlu Seyit Abdulkadir ile bazı görüşmeler gerçekleştirdi ve desteklerini aldı.

 

İsyan emrini veren Yusuf Ziya Bey’in tutuklanmasından sonra, Şeyh Said daha önce de ilişkisi olduğu Azadi örgütü içinde daha etkin oldu. Ziya Bey tutuklanması üzerine Şeyh Said ifade vermek üzere Bitlis’teki divan-ı harbe çağrılır. Bu gelişme üzerine direniş daha hızla örgütlenmeye başlandı. İsyan sırasında, asıl direniş alanı olarak ilkin Botan bölgesi düşünüldü fakat Beytüşşebap direnişinden dolayı, isyanın merkezi kuzeye kaydırıldı.

 

İsyana geçmeden önce isyanın beyni sayılan Azadi örgütünden biraz daha detaylı söz etmek gerekir. Azadi’nin örgütlenme faaliyetleri 1920’de başladı. Azadi’nin oluşumunda özellikle İstanbul merkezli  Kürdistan Teali Cemiyeti oldukça önemli bir yere sahiptir. Kürdistan Teali Cemiyeti çok sayıda Kürt lider, entelektüel ve toplumsal saygınlığa sahip olan Kürtlerin kurduğu bir örgüt olup 1918 yılında kuruldu. Bu cemiyet içerisinden daha sonra Civata Azadi Kurd -Kürd Özgürlük Cemiyeti- Civata Xweseriya Kurd (Kürd İstiklal Cemiyeti), Azadi olarak bilinen yapı ortaya çıktı.

 

Bu yüzden sahip olduğu ulusal bilinç ve liderlik kültürü ile Şeyh Said direnişin örgütleyici ve yürütücüsü Azadi örgütüdür. Cemiyetin beyni ilkin İstanbul’da olmasına rağmen, Azadi 1921 yılında Erzurum’da kuruluyor. Daha doğrusu, Miralay Cibranlı Halit Bey’in (Xalid Begê Cibrî)  Erzurum’da kurduğu Kürdistan Bağımsızlık Komitesi’ne Azadi katılıyor. Kürdistan İstiklal Komitesi (Azadi) Albay Cibranlı Halit Bey başkanlığında 1923 yılında Azadi adını alıyor.   

 

Şeyh Said direnişinin asıl nedeni Kürdistan’ın bağımsızlığıydı. Şeyh Said, Kürtlerin eğitim ve ilmine oldukça önem veren birisiydi. Bu yüzdende olsa gerek, Bitlisli Seîdê Kurdî ile isyan öncesinde diyaloğu olmuştur. Şeyh Said sahip olduğu ‘Şeyh’ unvanına rağmen muhafazakar veya dini bir bağnazlığa ve tutuculuğa sahip değildir. Örneğin kimseye elini öptürmezdi ve karşısında insanların diz çökmesine asla izin vermezdi.

 

Maddi olarak oldukça zengin birisiydi. Şeyh’in ailesi Nakşibendi Tarikatının temsilcisiydi. Dedelerinden Seyid Haşimi 1639’da IV. Murad tarafından idam ettirilmiştir. Yanında 1880 direnişinin önderi Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Şeyh Abdulkadir de vardı. İşgalciler iki tarihi birden astılar. Oldukça cesurdu. Nakşi şeyhi olmasının yanında, etkili bir kişilikti. Şeyh Said, uzun boylu, narin yapılı, temizlik ve şıklığına önem veren birsiydi. ‘Halep işi kırk düğmeli’ yelek giyerdi. Apak sakalını kınalardı. Kürt geleneği ile kirpik altına sürme çekerdi. Medrese geleneği ile bölge dillerini bilirdi. Beş dil konuşurdu. Kışın ‘aşağı memleket’ diye bilinen Musul, Kerkük Şam ve Halep’e giderdi.

 

Şeyh Said İsyanı sırasında ve sonrasında istiklal mahkemeleri kuruldu. Düzmece istiklal mahkemelerindeki, birçok belge ya saklandı ya da imha edildi. Mahkemede, “Ben, bu hareketin ne başındayım, ne de sonunda. Herkes gibi içindeyim” demesi bile onun aydın ve alçakgönüllü kişiliğini göstermektedir. Direniş hem yeni TC’nin Kürt politikasının belirleyicisi hem de Kürt sorununa bakışta ayrım noktasını, miladını oluşturmuştur. Şeyh Ubeydullah gibi Kürt milliyetçiliğinin babası sayılan şahsiyetin oğlunun da direnişin içinde olması, bu miladın başka bir yanıdır.

 

Şeyh Said İsyanı sırasında ilkin Piran kontrol edilmiştir. Şeyh Said, Palu doğumlu olmasına rağmen, Piran’da ikamet ettiği için Şêxê Pîranî’de denir. Piran ‘pirlerin yurdu’ anlamına gelir. Piran da başlayan direniş ile Cibranlı Halit Bey tutuklanır, Şeyh direnişin öncüsü olur.

 

Çatışma ve direniş, bir provokasyon ile hazırlıksız başlıyor. Devlet güçleri, 13 Şubat 1925 tarihinde Şeyh’in evinde ağırladığı bazı misafirleri tutuklamak isteyince isyan patlak verir. Kürtler ‘Kendileri ölür misafirlerini vermez’ misafirlere dokunulamaz, Kürt milli ve aristokrat geleneği bunu gerektirir. Devletin bu provokasyonu sonucu, devlet güçlerinden bazı askerler öldürülür ve tutuklanır. Bu olay ile erken ve hazırlıkız  başlatılan direniş ile ilk Darahinê (Genç) ele geçirilir, daha sonra Elazığ alınır. Merkez güç Lice - Diyarbakır kuşatma hazırlığında iken, Lice kontrol edildi. 21 Şubat Cumartesi 1925’te Elazığ alınır, 7 Mart 1925’te Diyarbakır’a saldırı olur, Diyarbakır kuşatılır. Bu kuşatma yenilgi ile sonuçlanır. Bu yenilgi aynı zamanda direnişin sonu anlamına da gelir.

 

Bu yenilgiden sonra Şeyh, 15 Nisan’da Muş, Bulanık Seyda köprüsünde bir oyun, aldatma, ihanet sonucu yakalanıyor. İlk mahkeme 12 Nisan 1925’te oluyor. Mahkeme ilk Nehri’nin oğlu Seyit Abdulkadir, oğlu ve arkadaşlarını astırdı. Dava 26 Mayıs 1925’te başladı. Düzmece bir mahkeme oluşturuldu ve film seti gibi kurgusal bir mahkeme salonu ile yargılamalar yapıldı. Propaganda ve basın desteği ile yapılan yargılamalarda, 47 idam kararı infaz edildi. Hainler ve af dileyenler dahil, bu mahkemede en ağır cezalara çarptırıldılar.

 

Şeyh Said’in ise 27 Mayıs 1925 Çarşamba günü 04.35’te Ulucami avlusunda idamla yaşamı son buldu. İstiklal mahkemelerinden bütün sorumluluğu üzerine almasına rağmen bölgenin bütün ileri gelen şahsiyetleri yargılanır, hapis, sürgün ve idamla cezalandırılırlar. Diyarbakır istiklal mahkemelerinde işkence ve hastalıktan ölmüş olan  Zülfükar Axayê Deşta Gewran da öldüğü halde cansız bedeni ipe çekilip indirilir. Önceden öldüğü halde, cesedini götürüp idam edilenlerin içine kattılar. Büyük bir kıyım yaşandı.

 

Şeyh’in “Siz dağılın, biz yeniden toparlanmak üzere İran’a  geçeceğiz” demesine rağmen bunu başaramadığından, bir kesim bu taktik üzerine, teslim olmayarak dağlara sığındı ve gerilla taktiği ile savaşı sürdürdü. Sonra bu kadro Ağrı direnişini (1927-1930) örgütledi. 1946 Kürdistan Cumhuriyeti’ne kadar giden bir bağımsızlıkçı gelenek bu direnişle oluşturulmuştur. Yaygın milli bir direniş olduğundan, içte ve dışta oldukça etkili sonuçları olmuştur. Dönemin, Kürt aydınları ve ileri gelenleri bir biçimde direnişin içinde olmuşlardır. Direniş çok yaygın bir Kürt desteği elde etmiştir.

 

Şeyh Said direnişi sırasında, İngiltere ve Fransa Ankara’ya yoğun destek vermiştir. İngiltere hakim olduğu Irak’ta Barzani güçlerinin yardıma gelmesini engelledi. Fransa egemen olduğu Suriye sınırını  hem kapatıyor, hem de demiryollarını Türk ordusunun emrine vererek Kürt güçlerini arkadan kuşatma fırsatı oluşturuyordu. TC güneyde Fransızların desteği ile direnişçilere gelecek desteği engellediği gibi, direnişi sınırlamıştır da. Tarihi çarpıtmaların tersine, Ankara uluslararası destek ile direnişi bastırabilmiştir. Bu yenilginin en önemli nedenlerinden birisidir.

 

Türkiye devleti direnişe saldırmadan önce, Başbakan Fethi Okyar görevden alınıyor. Fethi Okyar, elini Kürt milletinin kanına bulamayacağını söyleyerek bir nevi karşı duruş sergiliyor. Bunun üzerine istifa tarzında görevden uzaklaştırılıyor. Onun yerine “tedip ve tenkil” (yok etme ve bastırma) İsmet Paşa’ya göre bir iş olduğundan, göreve o getiriliyor. Kazım Karabekir de Kürtlere karşı ılımlı idi ve bu tarz bir saldırıya sıcak bakmıyordu. Buna rağmen birçok Türk, örneğin istiklal mahkemesi üyesi Vali Avni Doğan gibi, vahşiliği ve acımasızlığı ile ünlüydüler.

 

Takrir-i Sükun yasası, Kürtlere ve bütün muhaliflere karşı çok ağır uygulamalar getirdi, uygulayıcısı ise bu Vali Avni Doğan oldu. Şark Islahat Planı, istiklal mahkemeleri, düşünülmesi bile zor kanun ve uygulamalar getirdi.

 

Cizreli bir ihtiyar: “Sabahları uyandığımızda, meydanın asılmış insanlarla dolu olduğunu görüyorduk.”

 

Necip Fazıl Kısakürek, ‘Kürd Feryadı’ yazısında istiklal mahkemeleri için, “Beraber mahkum olmuşsa, önce oğlunu idam edip babaya seyrettiriyor, sonra babayı asıyorlardı” diye belirtiyor ve ekliyor: “Sokakta Kürtçe konuşmak suç, karşılığı dayak ve para cezası oluyordu. Şehre inen insanlar konuşamadıkları için el kol hareketleri ile anlaşmaya çalışıyordu.”

 

Şeyh’in son sözleri: “Dünya yaşantımın sonu geldi. Milletim için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız bizi düşmanlarımızın önünde mahçup bırakmasınlar.”

 

Yine ‘Kürtler yenilerler ama asla düşmanın önünde eğilmezler’ olmuştur. ‘Zulme karşı ayağa kalktık, niyetimizin sonunu getiremedik. İyi sonuç alamadık’. Mezarı bütün Kürt kahramanları gibi gizlenmiştir. Bugünkü yeri tahminidir. 1865 Palu doğumlu olan Şeyh Said, isyan sırasında bir tuzak ile yakalandı ve 75 yaşında iken idam edildi.

 

Not: Tarihte her ne kadar Şeyh Said ve Seyit Rıza arasında ilişki ve bağ yok denilse de durum tam tersidir. Kürt tarihinin bu iki milli öncüsü birbirinden ayrılamaz. İki tarihsel şahsiyetin aralarındaki bağdan dolayı şair ve öykü yazarı Kamil Küpeli’nin, ‘Seyid Reza Destanı’ adlı kitap çalışmasından bir şiirle bitirelim:

 

UZUN SEYİD

 

Yaşlı çınar altında

çömelmiş

aksakalları uzun

uzun bir adam

bin yıllık hasret

uzun bakar

Kilitleri kayıp dağlara

Munzur suyu

akar

uzun, uzun

kızlar, oğullar

sarp kayalardan çığlık

geyik sürüleri, Kartal sesi

mavzer ve kasatura

kadınları susmuş

direnişe ölüm sisi

korkusuz Seyid

kızıl yamaçlardan

yürür

uzun, uzun

düştü meşe yaprakları

düştü serin çimenlere

Terli kısraklar patikalarda

ürktü kınalı Keklikler

cebinde tütün kokusu

yüzünde bilgelik

aklında bir söz var

önce gidenlere

dokundu kederli

yüreğindeki birikmiş acılara

doğruldu

uzun, uzun

yürüdü yaşlı Seyid

çiyli iplere

gece gözüyle

baktı oğul Baba’ya

Baba oğula

güldü dingin yüzleri

gitti gökte yıldızlar

söndü

uzun, uzun

ölüme, boy verdiler

mor bir sessizlik

döküldü karanlıklara

Buğday meydanında

gökçe fidan

ve

yedi yiğit adam

yetkin başaklar gibi

savruldular sehpalarda

sesleri gitti

Munzur’a

uzun, uzun.

 

 

Kaynakça:

 

Hasan Hişyar Serdi; Görüş Ve Anılarım

Robert Olson; Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı

Osman Aydın, Kürt Ulusal  Hareketi, 1925

Cemil Gündoğan, 1924 Beytüşşebap İsyanı ve Şeyh Said Direnişine Etkileri

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)