İstanbul seçimleri ile Türkiye’de seçim süreci de sona erdi. Muhalefet İstanbul başta olmak üzere Ankara, İzmir, Mersin ve diğer bazı büyükşehirlerde AK Parti’ye karşı zafer kazandı. Seçimlerin ardından başta AK Parti olmak üzere diğer partiler arasında da yeni tartışmalar başladı. Gerek iktidar partisi ve gerekse de muhalefeti yeni süreçte neler bekliyor? Seçimlerden çıkarılması gereken sonuçlar ve seçmenin partilere verdiği mesajlar neler?
AK Parti eski kadrolarının kuracağı söylenen yeni oluşum Türkiye siyasetine nasıl yansıyacak? Yeni oluşum kimleri kapsayacak? Türkiye’de yeni bir çözüm sürecinin başlaması mümkün mü? Olursa nasıl olacak?
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak iktidar tarafından da dikkate alınan bir şahsiyet. AK Parti içerisinde olanlardan ve Türkiye’de cereyan eden olaylardan yakinen haberdar olan Dilipak, süreç konusunda Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.
Türkiye’de yerel seçimler gerçekleştirildi. Sizce bu seçimlerden nasıl bir tablo çıktı?
Sonuçta İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üç büyük şehir CHP’ye geçti ama bu süreçte bakarsanız bütün taşlar yerinde oynadı. Ankara’da seçilen belediye başkanı CHP’li biri değil, MHP geleneğinden gelen birisi. Öbür taraftan bakıyorsunuz Kur’an kursundan gelen bir CHP’li İmamoğlu, İstanbul’dan seçildi. Evet daha önce de CHP’li belediye başkanıydı ama o bilinen klasik CHP profiline sahip değil. Ne solcu, ne sosyal demokrak, ne de sosyalist. Hatta Kemalizm konusunda da ideolojik bir söylemi yok. Yani sokaktaki insanlar ne kadar Kemalistse öyle.
Sizce böyle olması kötü birşey mi iyi birşey mi? Halk buna bakarak mı İmamoğlu’na oy verdi?
Aslında taşlar yerinden oynadı. Bundan sonraki sürece bakmak gerekiyor. Başkanlık sisteminden sonra polarizasyon yani iki parti olacak denmişti. İki parti kaldı, Millet ve Cumhur İttifakı şeklinde iki koalisyon değil ittifak kuruldu. Ama burada bakıyorsunuz HDP, İYİ Parti ve CHP, hatta Saadet Partisi de bir şekilde katıldı. Bu tarafta da MHP ile AK Parti katıldı. Öbür taraf daha fazla ittifak sağladığı için öne geçtiler. İlk seçim sonuçlarının ardından çıkan tartışmalarda kullanılan söylemler, bir yandan Yunan, Rum tartışması Karadeniz kitlesini caydırdı. Öbür yandan da Kürt meselesi üzerinden bir takım söylemler yada Abdullah Öcalan’ın son dakika açıklaması hesapları değiştirdi. Bazen edeki hesap çarşıya uymaz. Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olunabilir. Böylece seçimlerde yüzde 54’e yüzde 45 gibi bir fark çıktı. Ben bir fakr olacağını yazdım, söyledim. Sürecin yanlış yönetildiğini, halkla iletişimin sağlıklı olmadığını anlatmaya ama dinlenmedi. Hatta 36 bin oy farkı tartışması yapılıyordu İmamoğlu lehine. O zaman seçimlerin yenilenmesi gündeme gelmişti. Ben o zaman 36 binle gönderirseniz 360 binle gelir demiştim. Ben farkın 800 binle geleceğini tahmin edememiştim. Eğer bu seçimlerde ilçe belediye başkanlıkları ve ilçe meclisleri de yenilenecek olsaydı AK Parti’ye sadece 11 belediye kalıyordu ve belediye meclislerindeki çoğunlukları da kaybediyorlardı. Eğer uyumlu bir yönetim ortaya çıkmazsa, inatlaşma ve restleşme olursa İstanbullular yada Ankaralılar ağır bir bedel ödemek zorunda kalır.
Hem iktidarın ve hem de CHP’nin reflekslerine baktığınızda böyle bir uyum olasılığı görüyor musunuz?
Bu tarafların göstereceği anlayışa bağlı. Milletin iradesi bu şekilde tecelli etti ve doğru bir işe destek verilmesi gerekir. Doğru söze de doğru demek, yanlış bir işse de engellemek gerekir. Halk bu konuda çok hassas hale geldi. Mesela İmamoğlu’na karşı bu söylemlere tepki gösterdi. AK Partililer de bu söyleme karşı ben oyumu AK Parti’ye vereceğim ama bu yanlıştı diyor. Bu durum CHP için de AK Parti için de çok ciddi sorunlara yol açabilir. Ben gelecek günlerde çok daha sürpriz olaylarla karşılaşabileceğimizi düşünüyorum.
Ne tür sürprizler?
CHP eliyle AK Parti yıpratıldı, AK Parti eliyle de CHP yıpratıldı. Taşlar yerinde oynadı. Önümüzdeki günlerde yeni tartışmalar gündeme gelecek. Davutoğlu konuşuyordu, Gül konuşuyordu, herkes Ali Babacan ne yapacak diye bakıyordu.
Babacan siyasi bir hareket için kolları sıvadı deniyor...
Evet Babacan kolları sıvadı. Babacan’ın karakteri sadece AK Parti’den alarak değil, CHP’den de, MHP’den de İYİ Parti’den de alacak. Yani ANAP’taki dört eğilimi toplamaya çalışacak. Bu CHP’de de çözülme anlamına gelir. CHP’de bir çözülme yaşanırsa, Ankara Belediye Başkanı’nın yeni bir oluşama katılmayacağını kim garanti edebilir? Kişilerin de kariyerleri var ve Ankara Belediye Başkanı zaten zihniyet olarak da CHP’li değil. Ya da Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nun üzerine giderse, çünkü daha önce Muharrem İnce hadisesindeki polemikleri biliyoruz, bu durumda İmamoğlu çok rahat bir şekilde gidebilir. Böyle olursa ne CHP’nin bir seçim başarısı kalır ne de AK Parti’nin. Çünkü AK Parti’den gidenlerle de zemin araştıran bir grup var karşımızda. Önümüzdeki günlerin ne getirip ne götüreceği bilinmiyor. Öncelikle Tayyip Erdoğan’ın yol haritasını ortaya koyması gerekiyor. Yani Bakanlar Kurulunda bir değişiklik olacak mı onu göreceğiz. Çünkü toplumda değişim talebi çok yüksek. Parti üst yönetimi, il ve ilçe teşkilatları, belediye yönetimleri ve bürokraside bir yenilenme olacak mı? böyle bir yenilenme olursa bir rüzgar yakalanabilir. Ama bu yenilenmeyi başaramazsa bu gidiş AK Parti için....
2002’de AK Parti tüm seçimleri kazanarak iktidar oldu. Ve yine gittikçe yükselen bir oy grafiği vardı. Başlangıçla bu son seçim sonuçları arasında ne farklar var?
Bir defa toplumun inanç, tarih ve gelenekleriyle bağlantılı. Ben Akil İnsanlar Heyetindeydim. Toplumda bir barış, birbirimizi dinleme ve anlama konusunda baskın bir irade vardı. İslam dünyasının birliği temeline dayalı, batının dyatmalarına hayır diyebilen “One Minute” süreci ve birçok ülkedeki mazlum halklarla kolkola giren bir Türkiye vardı. Yani Emperyalist ülkelerin sıçrama tahtası ve ucuz asker deposu değil, mazlum halklarla kolkola giren bir Türkiye imajı vardı. Ekonomik olarak da ciddi adımlar atıldı, karayolları, havayolları, sanayileşme ve teşvikler vardı, bu süreç olumluydu ve yükseldikçe yükseldi. Ama bir noktaya geldi ki bir üst sekmeye çıkabilmeniz için herşeyi bir daha gözden geçirmeniz gerekiyor. Bir şekilde buraya kadar gelebiliyorsunuz. Bu holdingler için de, vakıflar için de böyle. Madem uluslararası, global bir aktör olarak sahneye çıkacaksınız bazı güç dengeleri üzerinde yeni bir strateji planlamanız gerekiyor. Tamam, Rusya ile bir enerji koridoru açtık. Şimdi Avrupa ile arasında bir İpek Yolu örgütlüyoruz. Şimdi D-8 ülkeleri arasında Endonezya ve Malezya’dan başlayıp ta Nijerya’ya kadar uzanan bir bumerang hattının oluşturulması için birşeyler yapıyoruz. Bütün bunları uzun vadeli bir senaryoya dönüştürüp içini doldurmanız gerekiyor. İhale ile yapılacak işleri içeride çok fazla yaptık. Orada bir takım yolsuzluk, torpil iddiaları gelişti. İstihdamda ehliyet ve liyakat konusunda toplumda giderek yükselen bir eleştiri vardı. Bütün bunlar üstüste gelince bugünkü sonuç kaçınılmaz oldu.
Sonuçlara bakıldığında çok sayıda AK Parti’nin sandığa gitmediği veya AK Parti’ye oy vermediği görülüyor. Siz veya sizin gibiler de bu konuda bir ikilem yaşadınız mı?
AK Parti’ye oy verme konusunda birinci seçimde ceza verme olayı vardı. İkinci seçimde ise tepki vardı. Yani birinci seçim ile ikincisi arasında hem bakanlarda ve hem de parti yönetiminde bir değişime gidilmedi. Halk değişim ümid ediyordu. Değişim gerçekleşmeyince ve aksi yönde bir takım söylemler ortaya çıkınca bu sonuç çıktı. Mesela ben şunu dedim; parti propagandası için bazı isimleri sahaya sürüyorsunuz bu insanlar sokakta ne kadar çok dolaşırsa o kadar az oy alırsınız. Çünkü toplumun ona tepkisi var, o tepki alan kişileri siz vitrine çıkarırsanız toplum bu anlamda tepkisini önce partiye, sonra Tayyip Erdoğan beyin sonradan doğrudan meydana inmesine rağmen bu tepkiyi göstermiş olması dikkat çekici.
Önceki konuşmalarınızda AK Parti içerisindeki AKP’lilerden söz etmiştiniz. Bu bahsettiğiniz çevre partinin kontrolünü ele mi geçirmiş?
En azından onlara dokunulmadı. Yada onlar üzerinden topluma bir güven verilemedi. AK Parti içerisindeki AKP’liler, AK Parti içerisinde hala mevcut olan FETÖCÜ’ler ciddi bir sorundur. AK Parti tabanının üçte ikisi 17-24 Aralık olaylarına kadar FETÖ ile kolkolaydı. O zaman herkesi içeri al. Hayır, bir kısım FETÖ ile etkin bir şekilde içiçe olanlar hala dışarıda, çok dolaylı ilişkileri olanlar hakkında görevden alma ve hatta cezalandırma yoluna gidildi. Bunlar da toplum vicdanında bir tepkiye yol açtı.
Yazılarınızda, bize yapılanları biz şimdi başkalarına yapıyoruz diyorsunuz, ayrımcılığı kastederek…
Yani o FETÖ danması vuran troller, birilerini linç etmek istedikleri zaman “bu da FETÖCÜ” diyor ve ondan sonra üzerine gidiyorlar. Toplumda yaygın olmasa da fiilen butür olaylar yaşandı. Kendisi FETÖCÜ iken uçsuz insanları ihbar edenler terfi ettiler. Diğerleri görevden alınıt tutuklandılar. Tutuklanıp beraat edenlerin hala işe alınmaması toplum vicdanında bir reaksiyona yol açıyor. FETÖ ile terörle mücadelede son derece kararlı olmak gerekiyor ama terör ve FETÖ gerekçesi ile kullanılacak kelimelerde de ihtiyatli olmak gerekiyor. Kürtleri potansiyel tehlike şeklinde tanıtan bir ifade olmasa bile öyle yorumlanma ve anlaşılma ihtimali olsa yine onu da ihtiyatla kullanmamak gerek. Çünkü bir yara var ve kaşıdığınız zaman toplumda başka bir rahatsızlığa neden oluyor. Politikacıların ne söyledikleri kadar, söylediklerinin nasıl yorumlanıp anlaşılacağı konusunda da dikkatli olmaları gerekiyor.
AK Parti içerisinden yeni bir hareketin çıkma ihtimalini basıl değerlendiriyorsunuz? Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın böyle bir girişim başlatması geçmişteki Refah Partisi’nden kopuşun yenilenmesi gibi olur mu?
Babacan böyle bir siyasi hareketi başlattı. Daha önce de Davutoğlu başlattı. Bana kalırsa birden fazla hareket ortaya çıkacak hem CHP ve hem de AK Parti kanatlarında. Bunlar bütün partilerden de alacak. Yani AK Parti’nin bölünmesinden değil, diğer partilerden toplayarak merkez sağ ve merkez solun birleştiği bir oluşum olur. Bu uluslararası arenada da kabul görür. Bir oluşumu ortaya koymak için ikiden hatta dörtten fazla grup çıkacak. Bunlar nerede polarize oluyorlar ve bunların performansı ne, toplumdaki karşılığı ne, o görüldükten sonra bunlar tekrar kendi içerisinde gruplaşacak. Demokrat Parti de tekrar kurulabilir, var zaten, canlandırılabilir. Doğru Yol Partisi de canlandırılabilir. Babacan ana hareket kurarsa bunlar yarın buna eklemlenebilir. Yani yeni kurulacak siyasi partiler de kendi içerisinde koalisyon. ANAP’ın dört eğilim dediği bir siyasi oluşuma doğru bir takım çabalar olduğunu görüyoruz. Bunların hangi ölçüde başarılı olacağı AK Parti ve CHP’nin kendi içerisindeki bütünlüğü ve bundan sonraki yol haritası ile ilgili.
Son seçimlere baktığımızda, özellikle de İstanbul’daki seçim sonuçlarına baktığımızda AK Parti’nin Kürt oylarını yitirdiğini görüyoruz. Sizce bunun nedeni nedir, AK Parti neden Kürtleri kaybetti?
Hem Kürt ve hem de Karadeniz bölgesinde kaybetti. Karadeniz’deki o Rum tartışması çok büyük rahatsızlık verdi. Güneydoğu bölgesinde de Kürt tartışması geri tepti.
Öcalan’ı neden son anda devreye soktular?
Kürt sorunu, etnik sorunlar Türkiye’de siyasi polemik konusu yapılmamalı Yani Türkiye’de ayrışmaya, çatışmaya götürüyor. Çözüm aranacaksa birlikte arayalım. Bir çözüm sözkonusu olacaksa bunu kendi aramızda yapalım. Daha önce de iktidar masaya oturdu. Irak’tan Barzani de geldi, şarkılar söylendi. Konuşarak bu sorunu çözebiliriz noktasına yani barış süreci öncesi ortam yeniden mümkün olabilir mi anlamında bir çıkış yapmak istediler. Ama bana kalırsa zamanlaması ve yöntemi toplum tarafından satın alınmadı, tepkiye dönüştü. Kuşkuya dönüştü ve başka bir şekilde anlaşıldı.
Yeni bir süreç ihtimali var mı. Siz de Akil İnsanlar Heyetindeydiniz. Benze bir çalışma hükümet kanadında yeniden başlatılabilir mi?
Bakın, bütün ihtimaller değerlendirilmeli. Siyaset bir elinde silah, bir elinde çiçekle oluyor. Yani devlet meşru haklarına yönelik bir tehdit algılıyorsa silah kullanması meşru olan ve bu maksatla örgütlenen bir yapıyı ifade eder. Ama tehdit ortadan kalkmışsa kendi halkına ve komşularına karşı dostça bir açık kapı bırakması gerekir.
Erdoğan’ın bu tabloyu kendi leyhine değiştirebileceği söyleniyor. Bu anlamda tabloyu kendi avantajına değiştirmek adına ne yapabilir?
Önümüzdeki günlerde bir karar vermesi gerekiyor. Önce kiminle yapacak bunu, bakanlarla yapacak. Bakanları bir görelim kimlerdir. Yani bu yola kimlerle gidecek. Bir yörük hikayesi anlatılır; adamın biri çobana sormuş, “filan yere kaç saatte giderim”, çoban da “git işine” demiş. Adam demiş galiba bu adam ters. Yola çıkmış gidiyor, yörük arkadan bağırmış, “sen bu gidişle ancak akşama varırsın” diye. Önce bir yürüyüşünü görelim de. Yani kadro ne, düşünceleri ne, güçle mi gidiyorsun, diyalogla mı gidiyorsun, uluslararası bir zeminde mi çözüm arıyoruz. Önce bu kadroyu görmemiz gerekiyor. Herzamanki gibi sizin iyi niyetiniz sorunu çözmeye yetmez. Yani acaba Irak Kürtleri ne diyor, Suriye Kürtleri ne diyor, dışarıdaki Kürtler ne diyor? Türkiye’deki Kürt siyasal aktörler, işadamları, aşiret reisleri ne diyor? Ve birçok şart üst üste gelirse butür çözümler yeniden gündeme gelebilir. Gelmeli de.
Türkiye’de yaklaşık 18 yıldır İslami refleksli bir iktidar var. Sizce bu iktidar bu konuda nasıl bir sınav verdi?
Başlangıçta daha iyiydi, son zamanlarda sadece AK Parti ile sınırlı değil, cemaat dediğiniz vakıflar, dernekler, okul, cami de sorumlu bundan. Din ile toplumun bağı gevşedi. Yani hembilgi seviyesinde, hem eylem seviyesinde ve hem de bu örgütler yapısı açısından baktığımızda hepimizin birbirimizi Allah’a, kitaba ve Resulüne çağırmamız gerekirken herkes kendi cemaat grubuna çağırmaya başladı. AK Parti veya Refah iktidarı öncesinde cemaat dediğiniz yapılar dış baskılar karşısında kolkola giriyordu. Ama iktidar olduktan sonra, iktidardaki rant kavgasında birbirlerinden ayrılmaya başladılar. Bu sadece iktidarın başarısı da değildi, iktidarın sorumluluğunda da değil. Ama malesef cemaat dediğimiz yapılar siyasetin arka bahçesi olmak için siyasi pazarlıklara giriştiler. Vakıflar ve STK’lar da öyle. Bu da çok büyük bir kayıp oldu. Herkes yerinde olsa taş yerinde ağır olurdu, herkes bulunduğu yerden siyasete daha fazla katkı sağlayabilirdi. Ama siyasetle dirsek temasını kaybetmemek değil de kolkola girince o zaman kıskançlıklar, rekabetler, çatışmalar geldi. Eğitim konusunda malesef iyi bir yerde değiliz. Daha önce din eğitimi alanlara baskı uygulanıyor diye millet buna tepki olarak çocuklarını daha fazla din eğitimine gönderiyordu, şimdi ise nasıl olsa serbest dediler deizmi tartışmaya başladık. Bir de cep telefonu ve sosyal medya denen ağlar da hayatımıza girdi. Bir yandan mavi balinayı konuşuyoruz, bir yandan da ahlaksız bir takım şeyler.
1990’lı yıllarda yapılan bir anket çalışmasında katılımcılara şu soru sorulmuştu. Çocuklarınızı içiniz rahat bir şekilde kime emanet edebilirsiniz? O ankette büyük bir oranla diyanet işleriçalışanlarına cevabı çıkmıştı. Aynı anket 2018’de de yapıldı ve katılanların yüzde 75’e yakını çocuklarını diyanet işleri çalışanlarına bırakmak istemediğini belirtmişti. Sizce bu sonuç neyi anlatıyor?
Bu araştırmanın ne kadar doğru olduğundan çok emin değilim. Ama dindarlara yönelik güvenin özellikle iktidar cemaat ilişkisinden kaynaklanan kaygıyla, yani siyasi rekabet nedeniyle ki bunu Saadet Partisi ile AK Parti arasındaki söylemde de görebiliyorsunuz. Yani bir Saadetçi çocuğunu AK Parti’ye destek veren bir gruba o anlyışla emanet etmek istemeyebilir. Bu dini hassasiyeti sebebiyle değil siyasi ve ideolojik hassasiyetlerinin, etnik hassasiyetlerinin dini hassasiyetlerinin önüne geçmesi sebebiyle ortaya çıkan bir durum olsa gerek.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın