(1)
(Şêr şêr e, çi jin çi mêr e)
Üç Kürt liderinden maksat Kürt davasının karizmatik, efsane ve sembolleri olan Kadı Muhammed, Molla Mustafa Barzanî ve Celal Talebanî’dir. Bu üç efsane isim hakkında çok şey yazılmış ve yazılmaktadır.
Ancak onların eşleri ve devrimci faaliyetlerinin biraz ihmale uğradığı ve Kamuoyunun bunları yeterince tanımadığı kanaatindeyiz. Bu bağlamda “her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır” ve “şêr şêr e, çi jin çi mêr e” (aslan aslandır ister erkek olsun ister dişi) gerçeğinden hareketle iki bölümden oluşan makalemizin bu ilk bölümünde Mehabad Kürt Cumhuriyeti’nin başkanı Kadı Muhammed’in eşi Mîna Hanım, ikinci bölümünde de Molla Mustafa Barzanî’nin eşi Hamayil Hanım ve Mam Celal’in (Celal Talebanî) eşi Hêro Hanım hakkında detaylı bilgiler vermeye çalışacağız.
“Mîna Hanım” (1908-1998)
İran Kürtleri tarafından “Daye Hanım” (Hanım Ana) olarak anılan Mîna Kadı, 1908 yılında Mehabad’da yurtsever bir ailede doğmuş ve 1998 yılında vefat etmiştir. Babasının adı Ahmed, annesinin adı Gülendam’dır. Hacî Hesen Xan (Hacî Beg) aşiretindendir.
1928 yılında 19 yaşında iken Kadı Muhammed ile evlenmiş ve bu evlilikten sekiz çocuk dünyaya getirmiştir. Evlilikten önce Mîna İskenderî olarak tanınırken evlendikten sonra Mîna Kadı olarak anılır olmuştur. Yaşamını bu efsanevî eşiyle birlikte Kürt davası yolunda geçirmiş ve bu alanda Kürt kadını için mücadelenin bir sembolü olmuştur.
Kürt Kadınlarının kendilerini her yönüyle geliştirmelerini isteyen Kadı Muhammed’in bu işe kendi hanımıyla başlaması gerekirdi. Mîna Hanım bu konuda eşiyle aralarında geçen bir konuşmayı şöyle nakleder:
“Kadı benden Parti saflarına katılmamı ve Mehabad Kürt Cumhuriyeti’nin yararı için çalışmamı istedi. Ben ona ‘benim okuma yazmam bile yok, bu iş nasıl olacak?’ diye sorduğumda bana şu cevabı verdi; ‘Önce senin acilen okuma yazma öğrenmen, daha sonra da Kürt kadın ve kızlarına öğretmen gerekir. Sen Kürt Cumhuriyeti Başkanı’nın eşisin, dolayısıyla senin rehberlik işlerinde en önde olman ve Kürt kadın ve kızlarını bilinçlendirmen gerekir. Ben senin bunu kararlılık ve iradenle başaracağından eminim’. (Bkz. Narîn Ömer, “Mîna Hanım Kadî, Ümmü’l-Kürd Evi’s-Seyyidetü’l-Ümm”, Mecelletu Şermûla, yayım tarihi: 17 Temmuz 2020)
Kadı Muhammed’in bu teşvik ve desteğinden sonra Mîna Hanım çalışmak için kolları sıvayarak kendini geliştirmeye başladı. Bu bağlamda Parti faaliyetlerine katıldı ve acilen yaptığı önemli iş 1946 yılında “Yekîtî Aftetanî Kurdistan”ı (Kürdistan Kadınlar Birliği) kurmak ve başkan olarak başına geçmek oldu. 11 Aralık 2016 yılında “el-Kardîna” adlı elektronik dergide yazılan bir makalede bu birlik hakkında şu bilgiler verilmektedir:
“1946 yılında kurulan bu birlik, Mehabed Kürt Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılmasından sonra faaliyetlerini gizli olarak yapmak zorunda kalmıştır. Birlik Mehabad’da kız çocukları için bir okul açmış ve bu okulda eğitim Kürtçe verilmiştir. Kendisine özgü bir tüzüğü olan bu birliğin belli başlı amaçları şunlardı:
1) Kürtlerin kızlarını ve kadınlarını okumaya teşvik etmek,
2) Yeni kurulan Mehabad Kürt Cumhuriyeti için aidat toplamak,
3) Basın çalışmaları yapmak,
4) Mehabad’a gelen Barzanî ailesine sahip çıkmak.”
Kürt yazar Kakşar Oramar, Mîna Kadı ile Kürtçe bir söyleşi yapmış ve bu söyleşi Arapçaya çevrilerek “Wekhevî”de yayımlanmıştır. Kakşar doğrudan sorulu cevaplı söyleşiye geçmeden önce giriş mahiyetinde Mîna Kadı hakkında şöyle der:
Mîna Hanım ömrünün son anlarına kadar Kürt ulusal davasından asla sapmamıştır. Bundan dolayı da hem Şah Pehlevi rejimi hem de İslam Cumhuriyeti dönemlerinde defalarca tutuklanmış ve zindanlarda her türlü işkenceye maruz kalmıştır. O, Kürtlerin durumundan bahsederken hep şöyle der:
“Bağımsız Kürdistan hayalimizin gerçekleşmesi için Kürtlerin bir olmaları gerekir. Çünkü Kürt siyasi güçlerinin birlik oluşturmaları tüm dertlerin dermanı olacak ve Kürdistan’ın bağımsızlığını kolaylaştıracaktır. Kadı Muhammed’in hayali ve hasreti, diğer kavimler gibi Kürtlerin de ulusal bir bilince sahip olmalarıydı. Şimdi Kürt halkını özgürleştirme hedefine daha yakınız. Çünkü Kürt kadını da artık siyasal ve askerî sahada yerini almıştır. Mehabad Kürt Cumhuriyeti kurulduğunda en büyük arzumuz ‘Kürdistan Kadınları Birliği’ni kurmak ve bu yolla Kürt kadınını toplumsal yaşama dâhil etmekti”.
Şahlığın karanlık yıllarında Mîna Kadı Büyük Kürdistan umuduyla mücadele ediyordu. İran Halk Devrimi yapılıp şahlık rejimi devrildikten sonra Doğu Kürdistan Kürt güçlerinin eline geçti ve İran Kürtlerinin Daye Hanım’ı da bu mücadelenin içerisinde aktif bir şekilde yer aldı. Kürt çocukları için bir şeyler yapmak istiyordu. Fakat Doğu Kürdistan’da Kürt hâkimiyeti uzun sürmedi ve 1979-1980 yılları arasında yaşanan şiddetli savaşların ardından Kürt bölgeleri İslam Cumhuriyeti Rejiminin kontrolüne girdi. Bu çatışmalı süreç boyunca binlerce Kürt öldürüldü ve binlercesi de idam edildi. Daye Hanım da 1986 yılında tutuklandı ve bir yıl zindanda kaldı. O sırada 70 yaşındaydı ve ağır işkencelere maruz kamıştı. İran İstihbarat yetkilileri ona hep şöyle diyorlardı:
“Eğer kocan Kadı Muhammed olmasaydı İran’da Kürt ve Kürdistan diye bir sorun da olmayacaktı”. Mîna Kadı bir yıl zindanda kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Fakat yurt dışına çıkışı yasaklandı ve sürekli olarak polis kontrolü altında yaşamak zorunda kaldı.
Kakşar bu bilgileri verdikten sonra Mîna Kadı ile sorulu cevaplı söyleşiye başlar. Arapça olan bu söyleşiyi Türkçeye tercüme ederek aşağıda sunuyoruz. Bundan amacımız Mîna Hanım ve onun ağzından Kadı Muhammed’in bazı yönleri hakkında bazı bilgilere birlikte sahip olmaktır.
Kakşar: Daye Hanım, senin hayatın ile Kadı Muhammed’inki beraber geçti. Ona en yakın kişi sendin. Acaba bu önderin ahlakî, dinî ve sosyal özellikleri nelerdir? Onun insanlarla ilişkileri nasıldı?
Mîna Kadı: Kadı Muhammed büyük bir insandı. Kültürlü ve âlimdi. Cesur ve kahramandı. Çok zekiydi. Mehabad’ın büyük bir ailesinden geliyor. Kürdistan Cumhuriyeti Başkanı olmadan önce Mehabad’da “Kadı” olarak görev yapıyordu. Halk onun sözlerine büyük itibar ediyor ve her önemli işlerinde ona danışıyordu. Kararları isabetliydi ve bu bağlamda halk tarafından çok seviliyordu. Kürdistan Cumhuriyeti kurulmadan önce gece gündüz kitap okuyordu. 22.01.1946 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni ilan için kürsüye çıktığında şöyle dedi: “Kahraman halkım! Ben burada başkanlık koltuğuna geçtim; fakat burada öldürüleceğimi de biliyorum”. Gerçekten de bu tarihî olaydan bir sene sonra “Çarçıra Meydanı”nda asılarak şehit edildi.
Kakşar: Kadı Muhammed’in evdeki kişiliği nasıldı?
Mîna Kadı: Bana bir arkadaş gibi davranırdı. “Mahbubem!” (sevgilim!) diye beni çağırırdı. 7 çocuk dünyaya getirdim. Kendisi asla erkek kız ayrımı yapmazdı. Erkek çocuklarını sevdiği gibi kız çocuklarını da severdi. Kadınlara çok saygı duyardı. Dindar biriydi. Temizliğe ve halk sağlığına çok önem verirdi. Hiç sigara içmedi ve alkole yanaşmadı. Kürt ağaları ve ileri gelenleri arasında çokeşlilik âdeti olmasına rağmen, Kadı tek eşliliği savunuyordu ve benden başkasıyla evlenmedi. Hukukta kadın erkek eşitliğini savunuyordu. Bir gün bana şöyle dedi: “Asla kendini mülküm gibi görme! Ben sana bir arkadaş gözüyle bakıyorum. Görüşlerin benim için önemlidir”.
Önder Kadı dünyada gelişen siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler hakkında bilgi sahibi biriydi. Dünyada meydana gelen olayları yakından takip ediyordu. Yabancı dil olarak 7 dil biliyordu: İngilizce, Fransızca, Rusça, Arapça, Türkçe, Farsça ve Azerice. Kadı’nın kütüphanesi Kürdistan aydınları arasında meşhurdu. Kütüphanesinde her türlü kitap vardı. Onun birçok kitabını kızımın evine bırakmıştım. Birçoğu felsefî, ahlakî, dinî, siyasî ve ilmî idi. Bu kitapların çoğu ne yazık ki yok oldu.
Kakşar: Kürdistan Cumhuriyeti ilan edildiği zaman neredeydiniz?
Mîna Kadı: O büyük güne selam! O gün Kürdistan’ın her tarafından aşiret reisleri ve büyük din adamları gelip toplanmıştı. Bu tarihî tören yapıldıktan sonra birçok misafir Kadı ile beraber evimize geldiler. Aşiret kuralları kadının erkeklerin içine girmeye fazla müsait olmadığı için ben de diğer kadınlar gibi o tarihî günde evdeydim. Kürdistan’ın dört bir yanından Mehabad’a gelen misafirler için yemek hazırlamalıydım. Çok iyi hatırlıyorum: Kürdistan Cumhuriyeti ilan edildiği alana pencereden baktığımızda, binlerce insanın o tarihî ana şahit olmak için nasıl ayakta beklediklerini gördük! Celalî Aşiretinin atlı kahramanları renkli milli kıyafetleriyle orada hazır bekliyorlardı. Üstün cesaretleriyle tanınan Şikakî kahramanları da orada hazırdılar. Aynı şekilde Kürdistan’ın Sine, Bîranşar, Bûkan, Zerdeşt ve daha nice yerlerinden misafirler vardı. Mehabad o gün rengarenk bir çiçek bahçesine dönmüştü. Yaşadığım sürece o günü unutamam ve o günle hep iftihar edeceğim. O gün genelde her Kürt için, özelde Kadı için tarihî bir gündü. O gün Kürdistan Cumhuriyeti ilan edildikten sonra Mela Mustafa Barzanî, Diyararbakırlı Kadri Bey, Zêro Bey Herkî, Reis İzzet Abdulaziz, Mîr Hacı, Mustafa Hoşnav, Şeyh Abdullah Efendi Gîlanzade, Torun Şeyh Abdullah Nehrî gibi birçok din adamı ve ileri gelen şahsiyet yemek yemek için evimize geldiler. O tatlı günler ne çabuk geçti!
Kakşar: Kadı Muhammed o akşam eve geldiğinde ne dedi? Mutlu muydu?
Mîna Kadı: Eve geldiğinde gerçekten çok neşeliydi ve şöyle dedi:
“Sevgilim! Kürtler ve Kürdistan için her şeyi yapacağım inşallah. Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmek istemezdim, ama halkımın kendi geleceğini belirlemesi için her şeyi yapacağım, halkım için bir hizmetçi gibi çalışacağım.”
Kakşar: Kürdistan Cumhuriyeti’nin bir yıl devam eden yönetimi sürecinde Kadı seninle hiç istişare ediyor muydu? Senin öneri ve eleştirilerini dikkate alır mıydı? İş ve mücadelesinden memnun muydu? Bir şikâyeti var mıydı?
Mîna Kadı: Evet, her alanda benimle istişare ederdi. Çıkacağı yolculuktan siyasilerle ilişkilere kadar bana danışırdı. Doğrusu Kürt kadınına büyük değer verirdi. Kürdistan Cumhuriyeti zamanında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye gittiğinde yanına kızım Fevziye’yi almıştı. Genç kızları siyaset ve devlet yönetimi konusunda eğitmek istiyordu. Dünyada olup bitenler hakkında benimle günlük görüşmeler yapardı. Özellikle kızım İsmet ile uzun uzadıya siyasi tartışmalar yapardı. Büyük kızının Kürt davası için mücadele edecek büyük bir siyasetçi olmasını arzuluyordu. Çok az şeyden şikâyet ederdi. Bakü’den Kürdistan Cumhuriyeti Başbakanı Hacı Bavşeyh ile beraber eve döndüğü gün Hacı Bavşeyh ona şöyle dedi: “Korkmaları için bazı kesimlere baskı uygulamak gerekir”. Kadı ona şöyle cevap verdi:
“Dünya âlem şunu kabul etmelidir ki öldürmek ve dövmekle hiçbir sorun çözülmez. Herkes karşısındaki kişiyi demokratik yöntemlerle ikna etmeye çalışmalıdır”.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın