1923 Lozan Antlaşması, yalnızca yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası meşruiyetini sağlayan bir diplomatik belge değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki Kürt halkı için yüz yıla yayılan bir siyasal yokluğun temelini atan jeopolitik bir tasarım olmuştur.
Lozan’da alınan kararlarla, Kürtler ilk kez uluslararası düzlemde herhangi bir siyasal hakka veya statüye sahip olmadan dört ayrı egemen devletin sınırları içinde bölünmüş ve sessiz bir onayla devletsizleştirilmiştir.
Bu durum, klasik sömürgeciliğin ötesinde bir yapısal dışlanmışlık biçimi üretmiş, Kürtleri uluslararası sistemin hukuki çerçevesi dışında kalan bir halk olarak konumlandırmıştır. Ne bir manda statüsü, ne bir özerklik protokolü, ne de bir azınlık koruma rejimi Kürtler için tanınmıştır. Bu durum, Kürtleri fiilen tanınmayan ulus statüsünde bırakmış ve modern ulus-devlet sisteminin dışında tutmuştur.
Devletsizlik, yalnızca bir devlet kuramamakla açıklanamaz; devletsizlik aynı zamanda uluslararası sistemde tanınmamak, kolektif haklardan yoksun bırakılmak, temsil ve katılım mekanizmalarının dışında tutulmak anlamına gelir.
Kürt halkı, 20. yüzyıl boyunca bu durumun tüm sonuçlarını derinlemesine yaşamıştır. Devlet kurma hakkı, modern uluslararası hukukta her ne kadar self-determinasyon ilkesine dayanarak teorik olarak tanınsa da, bu hak sadece belirli siyasal bağlamlarda ve büyük güçlerin onayıyla işlerlik kazanabilmiştir.
Kürtler bu küresel çifte standardın en açık kurbanıdır. Antonio Cassese'nin de belirttiği gibi, self-determinasyon hakkı esasen emperyal sınırları yeniden çizmek için değil, mevcut statükoyu korumak için işlevselleştirilmiştir (Cassese, 1995). Kürtlerin bu hakka dair tüm başvuruları, üniter devletin bütünlüğü gerekçesiyle reddedilmiş veya bastırılmıştır.
Ortadoğu’nun siyasal yapısına bakıldığında, Kürt halkının devlet sahibi olamaması bir istisna değil, sistematik bir tercihtir. Bu tercihin arkasında yatan temel gerekçeler, bölgedeki egemen devletlerin Kürt coğrafyasına yönelik yayılmacı politikaları ve Batılı güçlerin enerji, güvenlik ve denge siyasetiyle uyumlu hareket etme refleksidir.
Kürt coğrafyasının, Mezopotamya ile Zagros Dağları arasında uzanan ve tarihsel olarak doğal kaynaklar (özellikle petrol ve su) bakımından zengin olması, Kürtlerin değil bölge devletlerinin lehine olacak şekilde paylaşım savaşlarının merkezine yerleştirilmiştir. Bu nedenle Kürt meselesi, yalnızca bir kimlik ya da azınlık meselesi değil, aynı zamanda enerji-jeopolitiği, bölgesel hegemonyalar ve küresel çıkarlar arasında sıkışmış bir halkın trajedisidir.
Benedict Anderson’un hayali cemaatler olarak tanımladığı ulusların inşasında, dil, kültür ve tarihsel aidiyetler belirleyici bir rol oynarken, Kürtler hem bu öğelere sahip olmuş hem de tüm ulusal ögeleri taşıyan bir topluluk olarak siyasal olarak görünmez kılınmıştır (Anderson, 1991).
Kürtlerin dili, kültürü, kolektif hafızası ve mücadele mirası, yüz yıl boyunca sistematik biçimde bastırılmış, inkâr edilmiş ya da manipüle edilmiştir.
Türkiye’de Kemalist ulus-devlet projesi kapsamında dağ Türkü miti ile Kürt kimliği inkâr edilmiş; İran’da etno-sekteryan tehdit olarak tanımlanmış; Irak ve Suriye’de ise askeri yöntemlerle sindirilmiştir.
Enfal operasyonu, Halepçe katliamı, Dersim ve Zilan kıyımları bu sistemli imha siyasetinin en açık tezahürleridir. Bu bağlamda Kürtlerin devletsizliği sadece hukuki bir boşluk değil, aynı zamanda fiziki bir tehdit ve kültürel bir yokluk biçimi olarak uygulanagelmiştir.
21. yüzyılın başı ile birlikte, Ortadoğu'da devlet sisteminin çözülmeye başlaması, özellikle Irak ve Suriye’deki savaş süreçleri, Kürt halkının devletsizliğini hem görünür kılmış hem de bazı yeni alanlar açmıştır. Irak Kürdistanı’nda kurulan Bölgesel Yönetim, uluslararası tanınma düzeyine ulaşamasa da, Kürtlerin kendi topraklarında sınırlı bir egemenlik pratiği geliştirebileceğini göstermiştir. 2017’de gerçekleştirilen bağımsızlık referandumu, büyük halk desteğine rağmen, uluslararası toplumun ve komşu devletlerin doğrudan baskısı sonucu başarısızlığa uğratılmıştır. Bu da göstermektedir ki Kürt halkı kendi kaderini tayin etmek istediğinde yalnızca ulusal sınırlarla değil, aynı zamanda uluslararası güç dengeleriyle de mücadele etmek zorundadır.
Kürtler bugün hâlâ devletsizdir.
Ancak bu devletsizlik artık bir sessizlik ya da teslimiyet anlamına gelmemektedir. Tersine, Kürt halkı yüzyıllık inkârın karşısına, direnç, siyasal bilinç ve örgütlenme deneyimiyle çıkmaktadır. Bu süreçte en büyük tehditlerden biri de Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının uluslararası güçlerce bir kart’a, bir jokey’e, yani araçsal bir unsur haline getirilmesidir.
ABD, Rusya, Avrupa Birliği ve bölgedeki diğer aktörler, Kürtleri bir stratejik koz olarak değerlendirmekte; bu kozun hangi cephede kullanılacağına, Kürt halkının taleplerini değil, kendi jeopolitik çıkarlarını esas alarak karar vermektedir. Bu bağlamda Kürt kartı, bir özgürlük aracı olmaktan çok, bölgesel hegemonya oyunlarının bir parçası haline getirilmektedir.
Kürt meselesi artık yalnızca bölgesel bir sorun değil, uluslararası sistemin kurucu ilkeleriyle çelişen yapısal bir krizdir. Bu kriz çözümlenmeden ne Ortadoğu’da istikrar sağlanabilir ne de uluslararası hukukta eşitlik iddiası sürdürülebilir.
Kürt halkı, kendi kaderini belirleme hakkını sadece diplomatik müzakerelerle değil, aynı zamanda kendi içinde geliştirdiği tarihsel hafıza, kolektif direnç ve siyasal özneleşme süreciyle hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Devletsizliğin yüz yıllık mirası, artık sadece tarihsel bir adaletsizlik değil, aynı zamanda geleceğin inşasında onarılamaz bir gecikme tehlikesi yaratmaktadır. Bu nedenle Kürt halkının devletsizlikten çıkışı, yalnızca bir halkın özgürlüğü değil, aynı zamanda adaletin evrenselliği için bir ölçüttür.
Kaynakça:
Anderson, Benedict. Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması. İstanbul: Metis Yayınları, 1993.
Cassese, Antonio. Self-Determination of Peoples: A Legal Reappraisal. Cambridge University Press, 1995.
Gunter, Michael M. The Kurds: A Modern History. Markus Wiener Publishers, 2016.
McDowall, David. Modern Kürt Tarihi. İstanbul: Doruk Yayınları, 2004.
Natali, Denise. The Kurdish Quasi-State: Development and Dependency in Post-Gulf War Iraq. Syracuse University Press, 2010.
Olson, Robert. Kürt Milliyetçiliği ve Kürdistan. İstanbul: Avesta Yayınları, 2007.
Yıldız, Kerim. Kürtler: Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları. İstanbul: Belge Yayınları, 2007.
Üstel, Füsun. Makbul Vatandaşın Peşinde. İstanbul: İletişim Yayınları, 2005.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın