Nurettin Aydın
Türkiye’nin en köklü meselelerinden biri olan Kürt sorunu, kamuoyunda ve resmi söylemde sıklıkla bir güvenlik ve terör sorununa indirgenmektedir. Oysa bu yaklaşım, sorunun derin sosyo-politik köklerini ve çok boyutlu doğasını göz ardı etmektedir. Bu mesele, yalnızca bir örgütün varlığıyla açıklanamayacak kadar karmaşık; tarihsel, ekonomik, hukuki ve toplumsal katmanlara sahip “12 boyutlu” bir yapıdır.
Sorunun 12 boyutu
Kürt sorununu doğru teşhis edebilmek için, onu oluşturan on iki temel bileşeni anlamak gerekir:
1 - Kimlik boyutu: Sorunun temelinde, ulus devletin kurguladığı “şablon kimlik” ile Kürtlerin kendi sosyal ve kültürel kimlikleri arasındaki gerilim yer alır. Cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümünde (1924–1993) temel mesele, Kürtlerin varlıklarını ve kimliklerini “Türk” üst kimliği dışında ispat etme mücadelesi olmuştur. Bu döneme “Varlığı ile sorun olan Kürt” dönemi diyoruz. Devlet, Kürtlerin varlığını bilmekte; bu nedenle çeşitli planlar, uygulamalar, nüfus seyreltmeleri, sürgünler vb. politikalar yürütmektedir. Ancak resmi söylemde ve yasal metinlerde “Kürt” varlığı hiçbir şekilde ifade edilmemektedir. Bu “yok sayma” politikası işe yaramayınca, 1993’te resmi düzeyde bir kabul ifade edilmiştir. Ne var ki, varlığın inkârı sona erer ermez bu kez “Talepleri ile sorun olan Kürt” dönemi başlamıştır. Devlet, mealen Kürtlere şunu söylemektedir: “Tamam, varsın; inkârı bıraktım, fakat bu varlığından dolayı herhangi bir talepte bulunma.” Böylece Kürtler; kimlik temelinde eşit yurttaşlık, anadilde eğitim, devlet yönetimine katılım, hatta kendi başlarına bir siyasi parti kurup Meclis’e girme gibi taleplerde bulunduklarında “sorun Kürt” olarak etiketlenmiştir. Buna karşılık, talepte bulunmayan ve “Türk’müş gibi” davrananlar “makbul Kürt” sayılmıştır. Bugün hâlâ devam eden Kürt sorununun kimlik boyutu kısaca budur.
2 - Etnik milliyetçilik boyutu: Kürt milliyetçiliği, 1924 Anayasası sonrasında gelişen ve “resmi milliyetçilik” hüviyeti kazanan Türk milliyetçiliğine karşı bir “direniş milliyetçiliği” olarak şekillenmiştir. Milliyetçilik, karşıtını üretir ve büyütür. Ancak Türk milliyetçiliği resmî milliyetçilik olarak baskın biçimde dayatılmasaydı bile, yine de bir Kürt milliyetçiliği ortaya çıkacaktı. Çünkü ulusçuluğun yeryüzünü şekillendirdiği bir çağda, farklı bir dil, kültür, tarih ve coğrafyaya sahip her toplum milliyetçiliğe yönelmiştir. Resmî milliyetçilik bu süreçte katalizör işlevi görmüş ve hâlen de görmektedir.
3 - Eşitsizlik boyutu: Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, yoksulluk, işsizlik ve kamu yatırımları açısından ülkenin geri kalanından belirgin biçimde negatif ayrışmaktadır. Bölgesel eşitsizlikler ve yoksulluk, sorunu derinleştiren yapısal bir faktördür. Bu yapısal sorunların gerekçesi ne olursa olsun (ihmal, kasıt ya da imkânsızlık), Kürtler arasında “kimliğimizden dolayı yeterli yatırımları almıyoruz” şeklinde içselleştirilmektedir. Bu da Kürt sorunu dediğimiz olgunun önemli bir boyutudur.
4 - Demokrasi boyutu: Türkiye’de demokrasiyi kullanacak olan “halk” tanımı, belirli bir şablona (Türk, Sünni, laik) göre kurgulanmış; bu şablonun dışında kalan Kürtler, demokratik işleyişin de dışında bırakılmıştır. Hâlen anadilde eğitimin olmaması, Meclis kürsüsünde dahi Kürtçe konuşmaların “bilinmeyen dil” olarak kayda geçirilmesi gibi örnekler, aksak demokrasimiz içinde bile Kürtlerin “negatif” biçimde ayrıştığını göstermektedir. Türkiye’de demokrasi aksaktır; ancak Kürtler için birkaç kat daha aksaktır.
5 - Çatışma boyutu (PKK): Sorunun “terör sorunu”na indirgenmesine yol açan unsur, devlet ile PKK arasındaki düşük yoğunluklu çatışma hâlidir. Bu boyut, sorunun diğer tüm boyutlarını örten kalın bir örtü işlevi görmektedir.
6 - Siyasi temsil boyutu: Cumhuriyetin başından bu yana Kürtlerin siyasi temsili engellenmiş; kurulan partiler kapatılmış, seçilen belediye başkanlarının yerine kayyumlar atanarak demokratik temsil hakkı zedelenmiştir.
7 - Kamu yönetimi ve ayrımcılık boyutu: Kürtlerin vali, kaymakam, emniyet müdürü gibi karar alıcı bürokratik makamlara gelmeleri neredeyse imkânsız hâle gelmiş; bu durum devlete aidiyet bağını zayıflatmıştır.
8 - Jeopolitik boyut: Sorun yalnızca Türkiye ile sınırlı değildir. İran, Irak ve Suriye’deki Kürtlerin durumu; enerji kaynakları ve sınır güvenliği gibi unsurlarla birleşerek bölgesel bir nitelik taşımaktadır. Bunun yanı sıra, bölgenin jeopolitiği ve enerji geçiş koridorları gibi alanlarda hesapları olan hegemon güçlerin ve bölge ülkelerinin birbirlerini zayıflatma girişimlerinin de soruna etkisi bulunmaktadır.
9 - Hukuki boyut: Güvenlikçi politikalar nedeniyle hukuk normlarının aşındırılması, uzun tutukluluk süreleri ve yargının siyasallaşması, Kürtlerin adalet sistemine olan güvenini sarsmıştır.
10 - İç siyaset boyutu:
Kürt sorunu, siyasi partiler tarafından oy devşirme, milliyetçi duyguları mobilize etme ve güvenlik bürokrasisinin siyaset üzerindeki vesayetini sürdürme aracı olarak kullanılmaktadır.
11 - Dış Kürtler boyutu:
Türkiye’nin sınır dışındaki (Irak ve Suriye) Kürt kazanımlarına “tehdit” algısıyla yaklaşması, içerideki Kürtlerin devlete olan güvenini ve “kardeşlik” söyleminin inandırıcılığını zedelemektedir.
12 - Medya dilinin zehirleyici boyutu: Dizilerde, haberlerde ve tartışma programlarında kullanılan ötekileştirici ve kriminalize edici medya dili, toplumsal kutuplaşmayı artırmakta ve Kürt kimliğini “tehdit” ile özdeşleştirmektedir.
Neden sadece PKK’nin feshi çözüm değildir?
Kamuoyunda yaygın olan “PKK biterse sorun biter” algısı, meselenin tarihsel ve sosyolojik gerçekliğiyle örtüşmemektedir. PKK, bu on iki boyuttan yalnızca biri olan “çatışma boyutu”nu temsil etmektedir.
Kürt sorunu, PKK’nin kuruluşundan çok önce, Cumhuriyetin ulus-devlet inşası sürecinde Kürt kimliğinin reddedilmesi ve asimilasyon politikalarıyla başlamıştır. Dolayısıyla sorun, PKK’nin varlığına indirgenemez; aksine PKK, çözülemeyen bu sorunların yarattığı bataklığın bir sonucudur. PKK’nin feshedilmesi ya da silah bırakması, sorunun şiddet boyutunu sonlandırabilir; ancak: anayasal vatandaşlık tanımındaki dışlayıcılığı, bölgesel ekonomik uçurumu, anadil üzerindeki kısıtlamaları, kamudaki temsil adaletsizliğini ve zihinlerdeki “öteki” algısını ortadan kaldırmaz.
Çatışma boyutu, sorunun diğer meşru ve sivil taleplerini (anadil, kültürel haklar, eşit temsil) görünmez kılan ve kriminalize eden bir “örtü”dür. Bu örtü kalksa bile, altındaki yapısal sorunlar çözülmedikçe, sorunun başka bir formda yeniden nüksetme potansiyeli her zaman var olacaktır.
Sonuç: Bütüncül çözüm ihtiyacı
Sorunu yalnızca güvenlik perspektifinden okumak ve çözüm için sadece askerî yöntemlere başvurmak, son kırk yılda olduğu gibi, sorunu çözmek yerine yeniden üretmiştir. Kalıcı bir barış için şiddetin son bulması elzemdir; ancak yeterli değildir.
Gerçek çözüm; yeni ve kapsayıcı bir anayasa, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi, kamuda liyakat temelli fırsat eşitliği ve anadil haklarının tanınması gibi adımları içeren bütüncül bir yaklaşımdan geçmektedir. Kürt sorunu bir “terör” sorunu değil; bir demokrasi, hukuk ve adalet sorunudur.
Analoji yapmak gerekirse: PKK sorunun ateşi ise, diğer on bir boyut vücuttaki enfeksiyondur. Sadece ateşi düşürmek (güvenlik önlemleri) hastayı iyileştirmez; asıl tedavi, enfeksiyonu kurutacak yapısal reformlardır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın