Krizin gölgesinde Irak - Rusya ilişkilerine bakış

28-02-2022
Bilgay Duman
Etiketler Rusya Irak Ukrayna
A+ A-

Rusya’nın 24 Şubat 2022 sabahı Ukrayna’ya saldırmasının ardından, yeni bir uluslararası ve bölgesel denklem oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Bu denklem içerisinde ABD – Rusya – Çin gibi küresel güçler arasındaki ilişkilerin boyutu kadar bölgesel ve hatta ikili ilişkilerin de farklı bir boyut kazanması muhtemel gözüküyor.

Bu noktada Ortadoğu denkleminde ve hatta ABD’nin Irak’taki politikaları, Çin ve Irak arasındaki ticari ilişkilerin giderek arttığı dikkate alındığında, Irak ve Rusya arasındaki ilişkilerin de irdelenmesi faydalı olacak.

Tarihsel süreçte Irak – Rusya ilişkileri

Günümüzde Irak - Rusya ilişkilerinin, 1958'de Bağdat Paktı'nın sona ermesinin ardından, yeniden kurulan Irak ile Sovyetler Birliği arasındaki bağların devamı niteliğinde olduğunu söylenebilir. Yeniden tesis edilen ilişkilerin özellikle 1968’de Baas Partisi’nin Irak’ta iktidara gelmesiyle oldukça istikrarlı bir zemin kazandığı görülüyor. Öyle ki bu süreçte üçüncü dünya ülkeleriyle ticaretinin neredeyse beşte birini Irak ile yapan Sovyetlerin, Bağdat yönetiminin askeri ihtiyacının da neredeyse yarısını sağladığı biliniyor.

Ancak Sovyetlerin 1979’da Afganistan'ı işgal etmesi bölgeden bir süre uzaklaşmasına yol açmakla birlikte ve 1991’de dağılan Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bölgesel politikalarda yeniden bir hesaplama içerisine girildiği görülüyor. Bu süreçte batı ülkeleri ve ABD ile ilişkilerine öncelik verme arayışına giren Rusya’nın, 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgalinin ardından batı blokunun yanında Saddam Hüseyin’e yönelik uygulanan Birleşmiş Milletler yaptırımlarına katılması dikkat çekti. Nitekim Irak – Rusya ilişkileri açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilecek Saddam’a yönelik yaptırımlar nedeniyle iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde sert bir düşüş yaşandığını söylemek yanlış olmaz.

Öte yandan ABD'nin 2003’teki Irak'ı işgalinin Rusya’nın Irak politikası açısından yeni bir sayfa açtığı ifade edilebilir. Zira Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığını yeniden tahkim etmek isteyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in işgale kadar Irak’a uygulanan yaptırımların kaldırılması ve ABD’nin silahlı müdahalesini önleme konusunda çaba sarf ettiği görüldü. Washington veya Bağdat’ı birbirine tercih etmeyen Moskova, krizin BM aracılığıyla çözülmesini savundu. Rusya’nın bu yönde pozisyon almasının en büyük sebebinin Saddam rejimiyle yaklaşık 30 milyar dolar değerindeki olan petrol anlaşmalarının zarar görmemesi ve Bağdat’ın Moskova’ya olan borçlarını ödemesi için işgale karşı çıkan Rusya, işgal sonrasında Irak pazarında var olma isteği olduğunu söylemek mümkün. Ancak oluşan güvenlik ve istikrarın eksikliği, Rusya’nın Irak ile ilişkilerini ciddi bir biçimde etkiledi. Öyle ki, Haziran 2006’da Bağdat’ta Rus bir diplomat öldürüldü ve 4 Rus da kaçırıldı. Ayrıca, ABD’nin Rusya’nın Irak’taki girişimlerini bloke etmesi de zarar gören ilişkilere çarpan etkisi yaptı.

Irak’ta neredeyse tüm sektörlerde önemli paya sahip olan Rusya’nın, işgal sonrası ekonomik ve jeostratejik çıkarlarını korumak amacıyla ABD öncülüğünde kurulan hükümeti destek verdiği görülüyor. Ancak ABD’nin ülkede istikrarı sağlayamaması, Arap dünyasında ABD karşıtı ruhun güçlenmesi ve 2008 ABD başkanlık seçimlerinden sonra Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilme emareleri Moskova-Bağdat ilişkilerine güçlü zemin sağladı. Bu dönemde iki devlet arasında enerji iş birliğinde hareketlenme yaşanmaya ve Rus petrol şirketleri Lukoil, Gazprom ve Rosneft ülkede hem kuzey hem de güney petrol sahalarında ciddi etkinlik göstermeye başladı.

Arap Baharı sonrası Irak – Rusya ilişkileri

Bu noktada ABD’nin askeri birliklerini Irak’tan çektiği ve Arap Baharı’nın başladığı 2011 yılının Rusya-Irak ilişkileri konusunda dönüm noktası olduğunu söylemek mümkün.. Nitekim Mayıs 2011’de dönemin Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov işgalden sonra ilk kez Bağdat’ı ziyaret etti.

Sonraki yıl ise dönemin Irak Başbakanı Nuri el-Maliki Moskova’yı ziyaret ederek Putin ile görüştü. Washington’dan boşalan yeri askeri alanda da doldurmaya çalışan Moskova 2012’de Bağdat’la 4,2 milyar dolarlık silah anlaşması imzaladı ki bu anlaşma Rusya’nın 1991’den beri Ortadoğu’da yaptığı en büyük silah anlaşması oldu.

Her ne kadar Irak, savaş helikopterleri, füzeler ve diğer askeri malzemelerin yer aldığı silah alım anlaşmasını “yolsuzluk” ihtimali gerekçesi ile iptal etse de Rusya, Ekim 2013 itibariyle Mİ-35 ve Mİ-28 tipi helikopterlerin Irak’a sevkiyatlarını yaptı. Bu anlaşmayla ilgili olarak ABD’nin Irak üzerinde baskı kurduğu da sıklıkla dile getirilen konulardan biri oldu.

Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçraması üzerine 2015’te sahaya inerek savaşın seyrini değiştiren Rusya için Irak toprakları, Suriye’deki müttefiki İran’ın Suriye’ye erişimi bağlamında önem arz etti. Bununla birlikte, IŞİD’in Irak ve Suriye topraklarında hakimiyet sağlaması da Moskova ile Bağdat hattını ortak tehdit algısı çerçevesinde yakınlaştırdı. Söz konusu tehdidin ortaya çıktığı 2014 baharında Bağdat’ın talebiyle Moskova ile 1 milyar dolar değerinde silah anlaşması yapıldı.

Ayrıca Irak’ın, ABD’den Eylül 2011'de sipariş ettiği F-16 uçaklarını zamanında alamaması, Rusya’ya bu konuda yakınlaşmasına neden oldu ve Moskova  Haziran 2014’te 5 adet SU-25 savaş uçağını Bağdat’a teslim etti. Öte yandan Eylül 2015’te Irak, Suriye, İran ve Rusya’dan oluşan IŞİD’e karşı Bağdat’ta koordinasyon merkezi kuran Moskova, bu dönemde Bağdat’a Pantsir S-1; Erbil’e ise ZU-23-2 uçaksavar topçu sistemleri sattı. Ayrıca, son zamanlarda Irak hükümetinin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almak istediğine ilişkin tartışmalar da dikkat çekti.

IKBY – Rusya İlişkileri

2003 sonrasında anayasal federal bir bölge statüsünü elde eden Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasındaki ilişkilerinin, Ruslar ve Kürtler arasındaki geçmişteki yakınlığın izlerini taşıdığı gibi, günümüz Rusya’nın politik duruşuna göre de şekillendiği görülüyor. Erbil ile Bağdat arasında denge gözeterek çıkarlarını korumak için ülkede istikrarı ve bütünlüğü destekleyen Rusya’nın, Kürtlerle ilişkilerini de güçlü tutma gayreti gösterdiğini söylemek yanlış olmaz.

Bununla birlikte Rusya Federasyonu içerisindeki ayrılıkçı hareketler nedeniyle de Rusya’nın Irak’ın toprak bütünlüğünden yana bir politika izlediğini söylemek mümkün. Nisan 2014’te IKBY’nin Moskova’daki temsilciliğinin resmi törenle açıldığı Rusya, özelikle ekonomik çıkarlarını koruyabilmek için Bağdat ve Erbil arasında dengeli bir politika izliyor.

Bu noktada 2010’dan itibaren IKBY ile ilişkilerini daha çok enerji sektörü üzerinden kurgulayan Moskova, 2012 yazında Gazprom şirketi IKBY’nin güneyinde bulunan Germiyan ve Şakal petrol yatakların işletmesi projesine katıldı. Şubat 2013’te Irak Parlamentosu’nun bütçe ve Rusya’dan silah satın alma gibi konuları değerlendirdiği sırasında Gazprom şirketi IKBY ile yeni bir antlaşma imzaladı.

Antlaşmaya göre Germiyan projesinde Gazprom ve Kanadalı Western Zagros sirketinin yüzde 40’lık, Şakal’da ise Gazprom’un yüzde 80’lik hisseye sahip olması öngörüldü. Her iki projede de IKBY’nin yüzde 20 hisseye sahip olması konusunda anlaşıldı. Sonrasında Gazprom şirketi Germiyan yatağından 30 km uzaklığında bulunan Halepçe’nin üçüncü  blok projesinde hisselerin yüzde 80’ine sahip olmaya da başladı.

2017’de ise IKBY ile 20 yıllık bir anlaşma imzalayan Rosneft, Kerkük'ten Türkiye'ye petrol taşıyan boru hattını da 1,8 milyar dolara satın aldı. Antlaşmaya göre, petrol karşılığında Rusya ilk adım olarak IKBY’ye 3 milyar dolarlık yatırım yapması öngörüldü. Nitekim 2017’deki referandumla ilgili kesin bir pozisyon almaktan kaçınan Moskova, Erbil ile Bağdat’ın çatışmaya girmeden anlaşma yolunu bulması gerektiğini savundu.

Burada Rusya açısından en önemli mesele, Rusya Federasyonu içerisinde özerk yapıdaki bölgelerin aynı yönde talepte bulunmasının önüne geçmek olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle IKBY ile özellikle ticaret alanında ilişkiler korunmakta, ancak ilişkinin seviyesi farklılaştırılmadığı görülüyor.

Ancak Rusya’nın, 2007’de IKBY’de temsilcilik açan ilk ülkelerden biri olduğunu da akıllarda tutmak gerekiyor. Bu noktada 2008’deki Gürcistan müdahalesi sonrası Güney Osetya ve Abhazya’yı tanıması, 2022’de ise Ukrayna’daki Rus ayrılıkçıların olduğu Luhansk ve Donetsk bölgelerini “halk cumhuriyeti” olarak tanıması dikkat çekici oldu. Bu noktada kendi içerisindeki Çeçenistan, Dağıstan gibi federal yapılar üzerinde baskı kuran Rusya’nın farklı ülkelerde çıkarlarını destekleyecek yapıların önünü açmak girişiminde bulunması göz ardı edilmemeli.

Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli
 

Son paylaşılanlar

Fotoğraf: Rûdaw

Qesra Şaneşîn: Dönüşen inançlar, kripto kimlikler ve kasabalı Kürt modernleşmesi

Qesra Şaneşîn, Kürt toplumunda inanç, kadın, mekân ve kimlik arasındaki kadim ilişkinin izini sürerken; din değişimleri, kasabalı modernleşme ve kripto kimliklerin nasıl üretildiğini tarihsel ve sosyolojik bir çerçevede ele alıyor.