ÖZEL RÖPORTAJ - Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem: Atatürk Kürtlere özerklik tanımıştı, yeni anayasada da bu olabilir

27-09-2025
Maşallah Dekak
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem (Sağda) Rûdaw TV Diyarbakır temsilcimiz Maşallah Dekak'a konuştu.
Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem (Sağda) Rûdaw TV Diyarbakır temsilcimiz Maşallah Dekak'a konuştu.
Etiketler Maşallah Dekak Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem Kürtler Çözüm süreci Yeni anayasa
A+ A-

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde akademisyen olan anayasa hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, yeni ve sivil bir anayasanın Türkiye’nin olmazsa olmazlardan olduğunu söyledi. Yeni anayasada Kürt sorununun tamamen çözülmesi için Kürtçe anadilde eğitimin önünün açılması gerektiğini savunan Fazıl Hüsnü Erdem, Kürtçe eğitimin yasal güvenceye alınması gerektiğini ve 1921 anayasasında olduğu gibi muhtariyet ve özerkliğin de Kürtler için tanınması gerektiğini ifade etti.

Anayasa hukukçusu Fazıl Hüsnü Erdem, hem dünya hem de Türkiye ölçeğinde anayasa yapım aşamaları ve yeni taslakların oluşturulması konusunda nadir uzman kişilerden biri.

Türkiye’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından başlatılan ve PKK’nin kendini fesih etmesi, sembolik silah bırakması ile devam eden süreçte, en çok konuşulan konulardan biri de yeni anayasa.

Erdem, 2007 yılında dönemin başbakanı bugünkü Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla kurulan anayasa komisyonunda yer almış ve yeni anayasa için düzenlenen taslak çalışmasında yer alan 6 kişiden biri.

Fazıl Hüsnü Erdem ile hem 2007 yılında hazırlanan anayasa taslağını hem de bugün olası bir yeni ve sivil anayasada hangi maddelerin değiştirilmesi veyahut tamamen kaldırılması gerektiği konularını konuştuk.

Rûdaw TV Diyarbakır temsilcimiz Maşallah Dekak tüm açıklığıyla sordu, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem de tüm açıklığıyla cevap verdi. İşte o özel röportaj:

Bugün tüm Türkiye kamuoyunun üzerinde konuştuğu bir konu var, yeni bir anayasa konusu. Bu anayasada neler yer almalı neler yer almamalı tartışmaları sürüyor. Sanırım 2007 yılı idi, siz dönemin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bir anayasa taslağı üzerinde çalıştınız. Ancak o taslak rafa kaldırıldı, hiç hayata geçmedi. O süreci sizden dinlemek isterim.

Evet, 2007 yılının Haziran ayının sonlarına doğruydu. Bugünün Cumhurbaşkanı, o günün Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yeni ve sivil bir anayasa yapılması istendi. Bizim Komisyon Başkanı Rahmetlik Ergün Özbudun’du. O da olumlu cevap veriyor ve 6 kişilik akademisyenlerden oluşan, anayasa hukuku profesörlerinden oluşan bir komisyon oluşturuldu. Biz hemen çok kısa bir süre içerisinde anayasa taslağını hazırlama çalışmalarına başladık. İki aylık bir süre içerisinde bir taslak metin hazırladık. Bu akademisyenlere ait taslak bir metindi. Ve o metin sonra AK Partili yetkililerle bir görüşme yaptık. Ortak bir görüşme yaptık. AK Parti'nin metni haline getirilmesi için. Son toplantının akabinde bizim hazırladığımız taslak partinin metni haline dönüştürülemedi. O dönem bizim tabi sonradan öğrendiğimiz kadarıyla AK Parti'nin kapatılacağına ilişkin tehditler geldiğinden dolayı dönemin başbakanı da o anayasa taslak metnini rafa kaldırıyor.

Ben de tam onu soracağım. Sizin de içinde bulunduğunuz 6 kişilik bir ekip çalıştı, taslağı hazırladı. Ancak AK Parti kapatılacak gerekçesiyle o taslak tamamen rafa kaldırıldı. Doğru mu?

Evet, yani bizim sonradan öğrendiğimiz o dönemin yetkili ve etkili isimleri tarafından sonradan ifade edildi. Tabi o dönem ifade edilmekten de çekinildi, korkuldu, çekinildi bilemiyoruz gerekçesini. Ama her halükarda böyle bir tehdit olduğu için nitekim hemen bizim o anayasa taslarını hazırlamamızdan 6-7 ay sonra AK Parti hakkında bir kapatma davası da açıldı gerçekten. Yani bunun bir gerçekliğini olduğunu söylemek gerekiyor.

Peki o dönem ile bugünü karşılaştırdığımızda, hazırladığınız anayasa taslağı Kürt sorununu çözebilecek bir taslak mıydı?

Evet. O zaman böyle bir anayasa taslağı hazırlandığında doğrudan doğruya çok açık bir şekilde Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yeni bir anayasa olacağı seslendirilmedi. O zaman bu seslendirilmedi fakat sonuçta ortada çözülemeyen bir Kürt meselesi var. O zaman da yani bizim de dikkat ettiğimiz çok radikal öneriler vasıtasıyla değil ama bizim o zaman da bu meselenin var olduğunu ve bu meselenin üzerine, bu ateşin üzerine bir su dökmek gerekliliğini biz komisyon üyeleri de biliyoruz. Muhtemelen AK Parti iktidarı da biliyordu. Çünkü 2005 yılında zaten Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır'a geldiğinde bu sorunun kendi sorunu olduğunu söyledi. Yani bununla yüzleşmek gerekliliğini de ifade etti. Biz anayasa metninde doğrudan doğruya Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir düzenleme yapmadık. Sadece var olan ve Kürt meselesinin çözümünde engel gibi durulan maddeleri temizlemeye çalıştık.

Hangi maddelere müdahale ettiniz, hangi maddeleri değiştirdiniz?

Kürt meselesine ilişkin Kürtlerin bugüne kadar Kürt siyasi hareketi olsun gerekse genel olarak Kürtlerin üç temel talebi var. Bir vatandaşlık tanımının değiştirilmesi. Çünkü vatandaşlık Türklükle tanımlanıyor. Türkiye'de yaşayan bütün Kürtler Türk vatandaşı olarak algılanıyor.  Halbuki Türklük etnik bir kimliğin ifadesidir. Bu nedenle Kürtler haklı olarak vatandaşlık maddesinin değiştirilmesi gerektiğini talep ediyorlar. İkincisi ana dilde eğitim hakkını yasaklayan, anayasada yer alan 42. maddenin son fıkrasının kaldırılmasını istiyorlar. Üçüncüsü de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebi. Yani ademi merkeziyetçi bir yönetim tarzının kabul edilmesi. Çünkü nihai tahlilde Kürt meselesi dediğimiz bu kimlik meselesi, bir egemenlik meselesidir. Egemenliğe ortak olma meselesidir. Ya da başka bir ifadeyle kendi kendini yönetme. Yerelde de olsa kendi kendini yönetme hakkının kendisine tanınmasıdır. İşin özü bu. Dolayısıyla mevcut anayasadaki idari özellik merkezi otoritenin vesayetiyle sınırlandırılmış. Bunun yumuşatılması, özerkliğin daha genişletilmesine ilişkin talepler vardır.

Peki siz o dönem yani 2007 yılında o maddelere müdahale ettiniz mi?

Evet. Biz o zaman 42. maddenin son fıkrasında yer alan ve Kürtlerin kendi ana dilinde eğitim görmelerini yasaklayan 42. maddenin son fıkrasını kaldırdık.

Onu tamamen mi kaldırdınız?

Evet. Biz onu kaldırdık. Dolayısıyla yasal düzenlemelerle Kürtlerin kendi ana dilde eğitim görmelerinin önünü aşmış olduk. İkincisi vatandaşlığa ilişkin 3 alternatifli bir öneride bulunduk. Bu önerilerde vatandaşlığın Türklükle tanımlanmamasına özen gösterdik. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı önerisi vardı. Onun dışında vatandaşlığın sadece bir hak olduğu, bunun elde edilmesi ve kaybedilmesine ilişkin esasların yasalar tarafından düzenleneceğini ifade ettik. Yani bu üç beklentiye uygun bir düzenleme yaptık yani.

Aslında tam da netleştirmemiştiniz, biraz ortada bırakmıştınız.

Evet, evet.

Peki bugün anayasının 66. maddesine, yani vatandaşlık tanımına baktığımızda Türkiye’de yaşayan herkes Türk olarak tanımlanıyor. Burada nasıl bir değişiklik olmalı, siz neyi öneriyorsunuz?

Evet, şimdi benzer şeyleri yani 2007'de bizim önerdiğimize yakın şeyleri önermek mümkün. Yani dünyadaki anayasalara baktığımızda da bu anayasaların bir kısmı da vatandaşlık hiç düzenlenmiyor. Amerikan anayasası, Kanada anayasasında falan vatandaşlığa hiç yer verilmemiş. Yer verilen anayasaların bir kısmında hiç tanımına gidilmemiş. Yani tanımlanmamış. Vatandaşın kim olduğu tanımlanmamış. Denilmiş ki vatandaşlık, bizim taslak metninde de yer alan alternatif önerilerden biri oydu. Vatandaşlığın bir hak olduğu ve bunun kazanılması ve kaybedilmesine ilişkin esasların kanuna düzenleneceği ifade edilmiş bazı anayasalarda. Kime anayasalarda tanımlanmış ama tanım etnik kimliğe ya da dinsel kimliğe atıfla değil coğrafyaya atıfla yapılmış.

Yani o ülkede kimler yaşıyorsa vatandaş olarak kabul edilmiş.

Evet, evet.

Yani sen Kürtsün, sen Türksün, sen İngilizsin, sen Arapsın denilmemiş.

Evet, kesinlikle.  Yani dünyada 200'e yakın ülke var, çok az sayıda, üç beş anayasa dışındaki düzenlemeler böyle. Sadece 3-5 anayasada bu var. Biri Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıdır. Türklükle tanımlamış. Kimi anayasalar işte Araplıkla tanımlamış vatandaşları. Müslüman olmakla tanımlamış falan. Yani dünyada çok az sayıda böyle bir uygulama var.

Anayasası hiç olmayan ülkeler de var mı?

Var tabi. İsrail'dir, İngiltere'dir. İsrail'in hala anayasası yok. İngiltere'nin de yok ama anayasası yok demek yazılı anayasası yok demek. Yoksa anayasa metni yerine geçecek, yazılı anayasa niteliğinde olmasa dahi anayasa hükümleri var. Ama yazılı anayasa yok.

Hatırladığım kadarıyla sizin o dönem hazırladığınız anayasa taslağında Türkiye toprakları üzerinde yaşayan herkes bu ülkenin vatandaşıdır demiştiniz. Böyle bir tanımlama yapmıştınız. 

Evet doğru…

Siz Türklüğe ya da başka bir etniğe vurgu yapmamıştınız. Eğer bugün bu anayasa taslağını hazırlarsanız vatandaşlık tanımını nasıl tanımlarsınız? Kürt, ya da Türk, ya da Kürt, Türk, Arap ve Çerkez diye tek tek belirtir miydiniz?

Evet, bazı anayasalarda özellikle millet tanımlanırken o ülkede yaşayan bütün topluluklar, bütün milletler, dinsel, etnik kimlikler tanımlanıyor. Bir kısmında belli başlı olanlar tanımlanıyor. Şimdi Türkiye gibi etnik, dinsel, mezhepsel açıdan sayısız, sınırsız farklılıkları içeren bir ülkede hepsini tek tek saymak mümkün değil. Belli başlı olanları saydığınızda diğerlerini küstürmüş olursunuz. Doğru olan hiç buna yer vermemektir. Nitekim bu son dönemlerde buna ilişkin ciddi açıklamalar da var. Hiç beklenmedik yerlerden gelen açıklamalar var.

Binali Yıldırım bu kişilerden biriydi.

Kesinlikle. Evet. Eski başbakanlardan Binali Yıldırım’dı. İşte bu vatandaşlığın etnik kimliğe atıfla tanımlanmaması gerekliliğini, daha kapsayıcı ve kuşatıcı olması gerekliliğini, vatandaşlık eksenli bir düzenlemenin yapılması gerekliliğini hem bu geçen Şubat ayı içerisinde ifade etti hem de meclis komisyonunda yaptığı konuşmada ifade etti. Onu teyit etmiş oldu.

Siz de öyle mi düşünüyorsunuz?

Evet, belki çok daha önemlisi de şu;  daha önce Kürtlük, Kürt kimliği, Kürt meselesi karşısında katı bir tutum izleyen Devlet Bahçeli'den geldi. Bu sürecin bir anlamda mimarı pozisyondadır. Devlet Bahçeli' de geçen Mart ayı içerisinde Türk Gün gazetesindeki üç günlük bir tefrikası vardı. O tefrikanın birinde şunu söyledi. Yani hepimizi şaşırtan bir ifade. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir. Mükemmel. Nötr bir kavram? Ne Türk var, ne Kürt var, ne Arnavut var, ne Arap var, kimseyi ifade etmemiş. Yani vatandaşlık eksenli bir düzenlemeyi öngörüyor. Bunlar sevindirici gelişmeler. Yani özellikle Devlet Bahçeli'nin böyle bir tanımı getirmesi, bunun olabilirliğine vurgu yapması, eski başbakanlardan Hakeza Binali Yıldırım'ın bunu söylemesi önemlidir diye düşünüyorum.

Bir de anayasanın 127. maddesi var. İllerde özerkliği sağlayan, belediyeler ile ilgili olan maddeden bahsediyorum. Hem özerkliği sağlayan hem de devletin vesayeti olan maddeden bahsediyorum. Siz bu maddede değişikliğin yapılacağını düşünüyor musunuz?

Mevcut anayasanın 127. maddesi aslında yerel yönetimlerin yerinden yönetim ilkesi çerçevesinde yönetileceğini söylüyor. Bu önemli bir ifade. Özerkliği güçlendiren bir idari özellik tanıyor ama merkezi otoritenin bu yerel üzerindeki vesayetini de öngörüyor. Bir vesayetin olduğunu anayasa açıkça söylüyor. Ama buna rağmen aslında bugüne kadar mevcut iktidarın uyguladığı kayyum ataması aslında bu 127. madde ile bağdaşmayan bir uygulamadır diye düşünüyorum. Yani yasada bir değişiklik yapıldı ama o yasadaki değişiklik mevcut anayasayla bağdaşmayan. Yani bugünkü uygulama mevcut anayasanın dahi gerisindeki bir uygulamadır diye düşünüyorum. Şimdi özelliğe ilişkin tabii Türkiye'de çok sert bir muhalefet var. Üniter yapının fetişleştirildiği, tabulaştırıldığı, konuşulmasının, tartışılmasının yasaklandığı bir ülkedeyiz, bir toplumdayız. O nedenle bunun çok makul gerekçelerle anlatılması gerekiyor. Hiç şüphesiz Kürtler açısından düşünüldüğünde bu Kürtlerin kendi kendini yönetme hakkının tanımasıdır diyeceğiz. Nitekim Mustafa Kemal aynı şeyi söylemiş. Yani 1923 yılında Mustafa Kemal'in İzmit'te basın mensupları ile yaptığı toplantıda dönemin gazetecilerinden Ahmet Emin Yalmağan -önemli bir isimdir- O soruyor. Diyor ki paşam bu Kürt meselesini ne yapacağız? Nasıl çözeceksiniz diyor. 23 yılının başı. O da diyor ki biz zaten anayasayla, 1921 anayasasıyla, teşkilatı esasıyla, kanunla bu sorunu çözdük diyor. Kürtlerle Türkleri birbirinden ayrı etmek mümkün değil diyor. Harput'tan Sivas'a, Konya ovalarına varıncaya kadar her iki unsur da muhteliktir, iç içe geçmiştir diyor. Ayrılık mümkün değil diyor. Ama diyor zaten biz 1921 anayasasına özerkliği koyduk, muhtariyet koyduk. Dolayısıyla Kürtler kendi kendilerini yönetmiş olacaklar. Bu çok önemli. Ve 1921 anayasası sosyolojik meşruiyeti yüksek bir meclis tarafından hazırlanmış. Ve bu muhtariyet konusu, özerklik konusu konuşulduğunda kimse itiraz etmemiş. Anayasa taslak metninin öngördüğü özelliğin ötesine gidilmesi gerekliliği dahi söylenmiş. Anayasa 23 madde, bir de ek madde var. 24 maddenin 14 maddesi özerkliğe ayrılmış. Neden ayrılmış? Çok basit. Kürtlerin desteğini kazanabilmek için. Burası çok çok önemli. Bir milli mücadele yürütülüyor. Bu mücadele Türklerin ve Kürtlerin mücadelesidir. Mecliste bu çok açıkça ifade ediliyor. Hatta vatandaşlığa ilişkin tartışmalar olduğunda da bu mecliste artık söz sahibi olacak Türkler de Kürtler de söyleniyor.

Şimdi yeni bir anayasa yapıldığında tekrar 1921 anayasasında tanınan muhtariyet veyahut özerkliğin yeniden tanınması mümkün mü?

Evet, ben onu demek istiyorum. Şimdi o zamanki hassasiyet neydi? Milli mücadeleyi birlikte yürütmekti. Çünkü zaten Osmanlı darmadağını olmuş. Anadolu'da Türkler, Kürtler kalmışlar. Bunların birlikteliği bir zorunluluk olarak ifade ediliyor. Ve bu birlikteliği sağlayabilmek hem milli mücadele sürdürülürken hem de sonraki dönemde, birliği sağlayabilmenin gereği olarak özellik öngörüldü. Aynı ihtiyaç bugünün içinde söyleniyor. Yani bugün ne oldu? Geçen yıl yaklaşık bir yıl oldu. Ekim ayının biri itibariyle başlayan bir süreç var. Aynı hassasiyet var. Orta Doğu'da gelişmeler yaşanıyor. Türkiye'nin bölünme, devletin bekasının tehlikeye girmesi söz konusu deniyor. Birlik ve beraberliğe ihtiyacın olduğu bir dönem. Bunu devam ettirebilmek, birliği ve beraberliği sağlayabilmek için bir takım anayasal ve yasal reformların yapılması gerektiğini Devlet Bahçeli ifade etti

Yani siz bunun gerçekleşebileceğine inanıyor musunuz?

Bilmiyorum yani aynı dönem, aynı hassasiyet, aynı gerekçe var. Mademki bütünlüğü sağlayabilmek için bir şeyler yapmamız gerekiyor, o zaman nasıl ki özellik tanımışsa bugün içinde tanınması gerekiyor. Yani Kürtlerin istediği özerklik de bir federasyon düzeyinde bir şey değil. Yani bir bağımsızlık istenmiyor, federasyon istenmiyor. Mevcut düzenlemenin daha da genişletilmesi isteniyor. Yani 21 anayasasındaki düzenleme... Güzel bir düzenlemedir. Anayasanın metninde hem merkeze ait yetkiler sayılıyor hem de yerele ait yetkiler sayılıyor. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkaracağı kanunlar çerçevesinde bu özerkliği kullanacağı vilayet meclislerinin olması… Mesela Diyarbakır'ı bir vilayet olarak düşünelim, bizim seçilmiş olduğumuz parlamento olacak. Bugünkü belediye meclisi gibi. Orada parlamento olacak. Kanunlara aykırı olmamak, anayasa aykırı olmamak kaydı ile tarımdır, turizmdir, sağlıktır, eğitimdir, vakıflardır, sosyal yardımlaşmadır bu tip konularda yetki meclisin olacaktır? Yani bizim seçmiş olduklarımızın çıkardığı kanunlarla, kararlarla, yapacağı hukuki düzenlemelerle biz yönetilmiş olacağız. Ya o zaman öyleydi.

Bu yeni sürece baktığımızda bu sürecin öncülüğünü Devlet Bahçeli yapıyor, Erdoğan da destekliyor. CHP sürecin önünde engel değil. Eskiden yaptığı gibi karşı çıkmıyor. Böyle bir atmosferde yeni sürecin yeni ve sivil bir anayasa ile taçlandıracağına inanıyor musunuz?

Evet, yani bugünkü şartlar özellikle bu yeni süreci destekleyen aktörlere baktığımızda sizin de dediğiniz gibi… Devlet Bahçeli'nin ki daha önceki süreçte şiddetle muhalefet eden bir siyasi aktördü. Onun temsil ettiği siyasi parti ve toplumsal kesim öyle idi. Onun bu sürecin önderliğini, liderliğini bir anlamda yapması ve CHP'nin de destek vermesi sürece, komisyonda yer alması çok çok önemli. Belli başlı siyasi partilerin hemen tümünün bu sürece destek veriyor olması yeni ve sivil bir anayasa yapımını kolaylaştıran bir veridir diye düşünüyorum. Gerçekten de iyi parti dışında bu sürece karşı çıkan bir siyasi parti ve onun temsil ettiği bir toplumsal kesim dışında başka bir toplumsal kesim yok sürece karşı çıkanlar. Bu süreç eğer nihayete erdirilmek isteniyorsa, ki silahlar bırakıldı, PKK fesih kararı aldı, silahlar yakıldı, bir negatif barış hali sağlandı. Bu negatif barışı pozitif barışa dönüştürmemiz gerekiyor. Yani barışı kalıcı kılmamız gerekiyor. Barışı hem toplumsallaştırmamız hem de sürekli kılmamız gerekiyor. Bunu yapabilmenin yolu, en önemli gereklerinden biri yeni bir anayasa yapmaktır.

Eğer yarın yeni ve sivil bir anayasanın yapımı için, yani 2007’deki gibi tekrar sizi çağırırlarsa, bu şu an bu röportajda savunduğunuz fikirleri o komisyonda da söyler misiniz? Bunda ısrarcı olur musunuz?

Hiç şüphesiz, böyle hayırlı bir iş için böyle bir teklif geldiğinde ben kendi kişisel bilgimi, düşüncelerimi ve tecrübelerimi hiç şüphesiz böyle bir komisyonda değerlendirmek isterim. Katkı sunmak isterim. Yani barış adına, her şeyi yapmaya hazırız. Siz şüphesiz. Bunda bir şüphemiz yok.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli