TL'nin geleceği ve komşu ülkeler üzerindeki etkisi

02-08-2025
Rûdaw
Etiketler TL Ekonomi Bakanı Merkez Baknası
A+ A-

Türkiye Merkez Bankası (TCMB), 24 Temmuz’da aldığı sürpriz kararla politika faizini %46’dan %43’e indirerek para politikasında gevşemeye gitti. Bu adım, Türk Lirası’ndaki dalgalanmanın ve enflasyondaki istikrarsızlığın sürdüğü bir dönemde atıldı. Alınan karar yalnızca Türkiye ekonomisi üzerinde değil, aynı zamanda Türkiye ile ekonomik ilişkileri güçlü olan komşu ülkeler üzerinde de etkili olma potansiyeli taşıyor.

Geçtiğimiz yıl boyunca uygulanan sıkı para politikası kapsamında, Merkez Bankası faiz oranlarını belirgin biçimde artırarak enflasyonla mücadele etmeye ve liranın değerini istikrara kavuşturmaya çalışmıştı. Ancak son faiz indirimi, bu politikanın yön değiştirdiğini gösteriyor. Karar, Türkiye'de siyasi ve ekonomik baskıların sürdüğü bir dönemde alınırken, yetkililerin artık yüksek faiz ve yüksek borçlanma maliyetlerinin istenen sonuçları vermediği görüşüne vardığını gösteriyor.

Bugün itibarıyla 1 Amerikan doları, yaklaşık 40 Türk Lirası üzerinden işlem görüyor. Liranın sürekli değer kaybı; yüksek enflasyon, jeopolitik riskler ve temel ekonomik zorlukların bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Bazı ekonomistler, yıl sonuna kadar liranın değerinin daha da düşeceği öngörüsünde bulunuyor.

Rûdaw’a konuşan ekonomist ve yazar Mustafa Sönmez, liranın değer kaybının süreceği uyarısında bulunarak, bunun hem iç hem de bölgesel risklerden kaynaklandığını ifade ediyor. Sönmez, "Yıl sonuna kadar doların 44 TL seviyesine ulaşması muhtemel. Ancak bu, siyasi gelişmelere doğrudan bağlı," diyor.

Sönmez’e göre faiz indirimi, vatandaşların dövize yönelmesine neden olacak. Bu da hem mal ve hizmet fiyatlarında artışa yol açacak hem de ekonomideki belirsizliği derinleştirecek. “Siyasi riskler, yurttaşların ulusal para biriminden uzaklaşıp yabancı para birimlerini güvenli liman olarak görmelerine neden oluyor. Bu durum, fiyat artışlarını tetikleyebilir ve Kürdistan Bölgesi ekonomisi üzerinde de etkili olabilir,” diyor.

Merkez Bankası’nın daha yumuşak bir para politikasına yönelmesi, çok boyutlu kaygıları da beraberinde getiriyor. Düşük faiz oranları borçlanma maliyetlerini düşürerek harcamaları ve ekonomik büyümeyi teşvik edebilir. Ancak yüksek enflasyonla mücadele eden bir ülkede bu tür bir yaklaşım, liranın daha da değer kaybetmesine ve vatandaşların alım gücünün zayıflamasına neden olabilir. Liranın düşen değeri, ithalat maliyetlerini artırırken enflasyonu körükleyebilir ve hükümetin yatırımcı güvenini yeniden tesis etme çabalarını zora sokabilir.

Bölgesel düzeyde de gelişmeler dikkatle izleniyor. Duhok Ticaret Odası Başkanı Şükrü Cemil, “Türkiye hükümeti, dış ticarette Amerikan doları yerine euroyu öne çıkarmaya çalışsa da, Türkiye ile yaptığımız ticaretin %95’i hâlâ Amerikan dolarıyla gerçekleşiyor. Bu nedenle faiz indiriminin ikili ticaret üzerindeki etkisi sınırlı. Biz daha çok ithalatçıyız, ihracatçı değiliz,” ifadelerini kullandı.

Uluslararası ticaret uzmanı Dr. Hami Salih de kısa vadede liranın değer kaybının Kürdistan Bölgesi’ndeki ithalatçılar için avantaj sağlayabileceğini, ancak uzun vadede bu durumun Türkiye’de enflasyonu artırarak Türk mallarının pahalanmasına ve dolayısıyla ithalatçıların zarar etmesine yol açabileceğini belirtiyor.

Ekonomi uzmanları ayrıca yatırımcı güveninin ciddi biçimde zarar gördüğüne dikkat çekiyor. Geçmişte, Türkiye’de oturum izni veya vatandaşlık edinme amacıyla emlak yatırımı yapan birçok Kürt yatırımcı, liranın değer kaybı nedeniyle ciddi maddi zarara uğramış durumda. Satın alınan mülklerin değerinin düşmesi yatırımcıları hayal kırıklığına uğratırken, Türkiye’deki ikamet ve vatandaşlık yasalarında yapılan değişiklikler de yabancı yatırımcı güvenini daha da sarsmış durumda.

Mustafa Sönmez, özellikle Suriye ile ilgili gelişmelerin Türk Lirası üzerinde doğrudan etkili olduğunu vurguluyor. Ayrıca iç politikada, hükümetin Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) karşı yürüttüğü operasyonlar ve bunun yarattığı siyasi gerginliğin de ekonomik istikrarsızlığı derinleştirdiğini söylüyor.

Bununla birlikte, Türkiye’de ekonomik ve toplumsal istikrar umutlarını besleyen bir başka gelişme de, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın girişimleriyle, devlet ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) arasında Kürt meselesine dair başlatılan yeni sürece bağlanıyor. Öcalan’ın bu yöndeki adımlarının, Türkiye’nin iç huzurunu ve dış imajını olumlu yönde etkileyebileceği düşünülüyor. Eğer bu süreç kalıcı bir istikrara dönüşürse, Türkiye ekonomisi üzerinde de olumlu yansımaları olabilir.

Öte yandan küresel finans kuruluşları da liranın geleceği konusunda endişeli. Goldman Sachs, faizlerin tekrar yükseltilmemesi ve siyasi istikrarsızlığın devam etmesi halinde, 2025 yılı sonunda doların 44,5 TL’ye çıkacağını tahmin ediyor. JPMorgan ise enflasyonun %50 seviyesine geri dönmesi durumunda, 2026 başında dolar kurunun 45,2 TL olabileceğini öngörüyor. HSBC ise daha karamsar bir tablo çizerek, gevşek para politikasının sürmesi ve döviz rezervlerinin yeterince korunmaması durumunda doların 46 TL’ye ulaşabileceği tahmininde bulunuyor.

Bu öngörüler, siyasi istikrarın sağlanamaması, enflasyonun kontrol altına alınamaması ve ulusal para birimine olan güvenin yeniden inşa edilememesi durumunda, liranın değer kaybının süreceğine işaret ediyor.

Türkiye, şu anda son derece hassas bir ekonomik dönüm noktasında. Faiz indirimleri kısa vadede mali baskıları hafifletebilir; ancak bu politika, enflasyonun tekrar yükselmesi ve Türk Lirası’nın daha da değer kaybetmesi riskini barındırıyor. Liranın değer kaybı yalnızca Türkiye’deki bireyleri ve işletmeleri değil, aynı zamanda Türkiye’nin komşu ülkelerindeki ticaret ve yatırımları da doğrudan etkiliyor. Bu durumdan özellikle Kürdistan Bölgesi tüccarları da etkileniyor.

*Omer Ahmed – Rûdaw Ekonomi Bölümü Müdürü

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli