Ayn’ul Kudat Hemedani, Baba Tahir'in hemşerisidir. Baba tahir’den “Tâhir” ismiyle söz eden de Ayn’ul Kudat Hemedani'dir. Aynu’l Kudat’ın Kürt olup olmadığı noktasında bazı tartışmalar mevcuttur. Kürtlüğü konusunda danıştığımız yetkin araştırmacılardan (Müfit Yüksel, Hüseyin Siyabend Aytemur vd.) bu konu hakkında bilgi talep ettik fakat böyle bir bilgiye sahip olmadıklarını belirttiler.
Aynu’l Kudat, Baba Tahir Uryan’ın hemşerisi olduğu gibi onun düşüncelerinden etkilenen biridir. Aynu’l Kudat’ın düşünceleri, Baba Tahir’in düşüncelerinin yorumudur ve Aynu’l Kudat, Baba Tahir’in yorumcusudur.
Aynu’l Kudat Hemedani, Selçuklu sultanları Sultan Mahmut ve Sultan Sencer döneminde yaşamış büyük bir Kürt düşünürdür. 1098 tarihinde bugünkü İran sınırları içinde yer alan Hemedan’ın Miyanec beldesinde doğdu. Keskin bir zekâya sahip olan Aynu’l Kudat, çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim almıştır. Aynu’l Kudat, düşünce serüveninde iki temel kırılma yaşamıştır.
İlk fikri buhranında Gazali’nin düşüncesine sığınır fakat Gazali de onu doyurmaz. Kısa süreliğine de olsa bu fikri buhranı aşar fakat 1126 yılında üstadı Şeyh Bereke vefat edince ikinci bir fikri buhrana düşer.
Bu dönemde, aynı zamanda Gazali’nin kardeşi olan Ahmed Gazali’nin Hemedan’a gelmesiyle onunla tanışır ve bu tanışma neticesinde ikinci fikri buhranını da Ahmed Gazali sayesinde aşar.
Aynu’l Kudat, yüksek bir zekâya sahip olması nedeniyle kısa zamanda Hemedan kadısı olmuş ve “Aynu’l Kudat” lakabıyla ünlenmiştir. Onu kadılığa getiren kişi Selçuklu veziri Azizüddin Müstefi’dir. Azizüddin Müstefi, aynı zamanda Aynu’l Kudat’ın derslerine katılan ve bir nevi onun öğrencisi olan bir devlet adamıdır. Her zaman Aynu’l Kudat’ı koruyup kollayan da Azizüddin Müstefi’dir.
1130’lu yıllarda Selçuklu sarayındaki yönetim çekişmeleri sonucunda büyük bir çatışma ortaya çıkar. Selçuklu sultanı Sencer, kızı Mahmalik Hatun’u yeğeni olan 2. Mahmut ile evlendirir. Mahmalik Hatun, doğum esnasında ölünce sultan Sencer, verdiği çeyizi geri ister.
Fakat çeyiz 2. Mahmut ve diğer devlet yöneticileri atarından harcanmıştır. Saraydaki iki vezir olan Azizüddin Müstefi ve Kıvamüddin Dergezini arasında da sürekli bir çekişme vardır. Kıvamüddin Dergezini, çeyizin nereye harcandığı konusunda Azizüddin Müstefi’yi sorumlu tutarak sultanları buna ikna eder ve Azizüddin Müstefi, “ısırıcı mülke” dönüşen Sünni saltanat ideolojisinin politik bir kurbanı olarak idam edilir.
Aynu’l Kudat, derin bir felsefi ve irfani düşünceye sahip biridir. Onun bu düşünceleri zaman zaman eleştirilere maruz kalmıştır. Hem kurumsal Sünni din anlayışının dışında bir fikriyata sahip olması, hem kadı olması toplum üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunun göstergesidir.
Onun bu karizmatik ve ilmi derinliğini çekemeyenlerin başında Selçuklu veziri Kıvamüddin Dergezini gelmektedir. Aynu’l Kudat’ı koruyup kollayan Azizüddin Müstefi’nin idam edilmesiyle Aynu’l Kudat, Kıvamüddin Dergezini’nin hedef tahtasına girmiştir. Aynu’l Kudat tutuklanarak Hemedan’da zindana atılır.
Politik iktidar, onun idam edilmesi için dönemin Hemedan fakihlerinden fetva alamayınca Bağdat’a götürüp hapseder ve Bağdat ulemasından idam fetvasını alırlar. İdam fetvası alınınca tekrar Hemedan’a götürülerek 525/1131 yılında 33 yaşındayken idam edilir ve naaşı ders verdiği medresenin kapısında günlerce teşhir edilir. Başka bir rivayette ise yakılarak şehid edildiği belirtilir. Şehid edilişi çok trajik bir olaydır.
Bağdat’ta hapisteyken Şekval Garip (Garibin Şikâyetleri) adlı eserini yazar ve bu eser hem politik iktidara hem fakihlere karşı bir savunmadır. İdam edilmesine gerekçe gösterilen düşüncelerine daha sonra değineceğiz.
Aynu’l Kudat hakkında Seyyid Hüseyin Nasr ve Oliver Leaman tarafından yazılan İslam Felsefesi Tarihi’inde Hamid Debaşi “Ayn El-Kudat El-Hemedani Ve Zamanında Enelektüel İklimi” başlığıyla geniş bir sunum yapmıştır.
Selçuklular döneminde Nizamü’l Mülk ve Gazali ile başlayan felsefe karşıtlığının boyutlarını Hamid Dabaşi şu şekilde izah etmektedir: İslam felsefesi, tarihinin tüm diğer dönemlerinde olduğu gibi bu dö¬nemde de fıkhın akıl merkezli düşünceye karşı yönelttiği saldırılardan nasibini alarak ağır darbeler yedi.
Meşhur Sufi Şeyh Şihabuddin Ömer Sühreverdi (ö. 63211234) (Kürt bir sufidir, G.K) de filozoflara karşıydı ve Keşf’ul'n-Nesaihu’l İmaniyye ve Keşfu'l-Fezaihu'l-Yunaniyye adlı eserini yazdı. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere o, "imanın rehberliğinin "Yunanlıların saçmalıkları"nın karşısına koydu.
Ondan yaklaşık olarak bir asır önce Ebu Hamid el-Gazali (ö. 505/111 1) Tehafütü'l-Felasife'de filozofları tekfir etmek suretiyle mahkûm etti. Gazali'nin etki gücü o derece büyüktü ki, İbn-i Sina'nın dolaylı olarak öğrencisi olan ve bizzat Behmenyar'ın öğrencisi olan Ebu'I-Abbas el-Lükari'den felsefe dersleri alan İmam Feridüddin Umer İbn Gaylan el-Belhi gibi bir kimse bile felsefeyi mahkûm etme kervanına katıldı.
Selçukluların hâkim olduğu toprakların dışında ise, felsefenin en büyük ve en daimi savunucusu olan Ayn el-Kudat'ın ölü-münden beş yıl önce doğan İbni Rüşd'ün (ö.S20/1126-595/1 198) etkili sesi işitiliyordu. İbni Sina ve Ayn el-Kudat'ın memleketlerine daha yakın olan bir yerde, ruhi cömertliği ona el-Milel ve'n-Nihal adlı eserine felsefe ile ilgili bir bölüm yazmasını temin eden Abdülkerim eş-Şehristani (ö. 548/1 153), saldırmak için İbn-i Sina'yı özellikle seçer.
Ayn el-Kudat'ın zamanındaki felsefe karşıtı duygular şiire kadar uzanmış durumdaydı. Bu dönemin en ünlü iki şairi olan Hakani ve Senai, diğerleriyle birlikte Yunanlılar'a ve onların felsefelerine ve akılcı tavırlarına karşı içten gelen şiirler yazdılar. Peygamber'e ve dinine olan kayıtsız imanlarını, bu dünyadaki saadet ve öbür dünyadaki kuruluş için gerekli olanların hepsini kapsayan hiyerarşinin en başına yerleştiriyorlardı (1).
Bu arka plana bakıldığında Müslüman coğrafyada kurulan politik mekanizmaların, toplumu konsolide etmek için dini nasıl araçsal bir konuma düşürdüklerini açıkça görmek mümkündür. Aziz İslam dini politik, mezhebi ve saltanatçı kuşatmalara maruz bırakılarak onun “tevhid, adalet, özgürlük” şiarları baskılanmıştır. Aziz İslam’a biçilen rol, her türlü yaklaşımın “sınır bekçiliği” olmuştur.
Bu araçsal yaklaşım sonucunda en parlak düşünürler soluğu darağaçlarında almışlardır. Aynu’l Kudat Hemedani de dini gerekçeler öne sürülerek şehit edilmiştir. Bugün için bile Aynu’l Kudat’ın düşünsel derinliği modern insana çok şey bahşedecek bir kapasiteye sahiptir.
Açıklama: Bir sonraki makalemizde “İlmi Kişiliği, Yetişme Tarzı, İdamın Arka Planı ve Eserleri” üzerinde durulacaktır.
(1) Seyyid Hüseyin Nasr-Oliver Leaman, İslam Felsefesi Tarihi, Açılım Kitap, İst. 2007, Cilt 2, s.25.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın