Türkiye Kürtlerinin sosyolojisi (2)

28-08-2025
Etiketler Türkiye Kürtlerinin sosyolojisi Roni Aydın Dere Türkiye Kürtler Sosyaloji Demografi Sosyal yapı
A+ A-

Roni Aydın Dere

Türkiye Kürtlerinin sosyolojisi, karmaşık bir tarihsel, kültürel ve politik bağlamda şekillenmiş bir konudur. Kürtler, Türkiye'de anayasal olarak tanınmayan bir millettir. Sosyolojik yapıları, hem geleneksel unsurları hem de modern dönüşümleri yansıtır.

Bu değerlendirmeyi demografik özellikler, sosyal yapılar, kimlik ve kültür, siyasi katılım, ekonomik durum, göç dinamikleri, zorluklar ve son dönem gelişmeler üzerinden yapacağım. Analizim, raporlar ve güncel verilere dayanarak dengeli bir bakış açısı sunmayı amaçlıyor.

Demografik özellikler: Kürtler, Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 35'ini oluşturur ve tahmini 30-35 milyon kişi arasındadır. Bu rakamlar kesin değildir, çünkü resmi nüfus sayımlarında etnik köken sorusu sorulmaz; tahminler doğal nüfus artışı, göç ve etnik kimlik algısına göre değişir. Çoğunlukla Diyarbakır, Dersim, Muş, Siirt, Mardin, Bingöl, Batman, Ağrı, Hakkâri, Şırnak, Van, Urfa gibi illerde yoğunlaşırlar; ancak İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde de önemli bir nüfus bulunur.

İstanbul, dünyanın en büyük Kürt nüfusuna sahip şehri olarak bilinir. Dini açıdan büyük çoğunluk Sünni Müslümandır, ancak Aleviler önemli bir kesimi oluştururken Yezidiler gibi küçük gruplar da vardır. Konuşulan diller arasında Kurmanci lehçesi baskınken, Zazaca da önemli bir yere sahiptir. Kürtçe konuşan kadınların doğurganlık oranı (2020'de 3,51 çocuk), Türkçe konuşanlara (2,09) göre daha yüksektir; bu, gelecekteki demografik ağırlığı artırabilir.

Sosyal yapılar: Kürt sosyolojisinin temelinde aşiret (klan) sistemi yatar. Bu yapı, Mezopotamya'nın neolitik dönemine uzanan tarım, hayvancılık ve göçebe yaşamdan izler taşır. Aşiretler, toplumsal düzeni devlet müdahalesi olmadan sürdüren bir sistem olarak işlev görür; aile bağları güçlüdür ve bireysel çıkarlar genellikle topluluk çıkarlarının gerisinde kalır. Ancak modernleşme ile bu yapı dönüşmektedir: Şehirleşme, eğitim ve göç, geleneksel aşiret bağlarını zayıflatırken, aile içi dil ve kültür aktarımı (örneğin, torunların büyükanne-babalarla Kürtçe konuşması) kimliği korur.

Cinsiyet rolleri gelenekseldir, ancak genç nesillerde eğitim ve kentleşme ile değişim gözlenir. Yaş, cinsiyet, eğitim seviyesi ve kırsal-kentsel ayrım, dil kullanımı ve sosyal davranışları etkiler.

Kimlik ve kültür: Kürt kimliği, tarihsel baskılara rağmen dirençlidir. Devlet politikaları, örneğin Kürtçenin kamusal kullanımının yasaklanması ve asimilasyon çabaları, kimliği bastırmış olsa da, aile ve topluluk içi aktarım, medya ve diasporanın katkılarıyla korunmuştur.

Kürtçe, ev ve informal ortamlarda baskınken, Türkçe eğitim ve kamusal alanda hâkimdir; bu, dengesiz bir çift dillilik yaratır ve Kürtçenin kaybolma riskini artırır. Bir ankete göre, Kürtlerin yüzde 69'u güçlü bir Kürt kimliği taşır ve yüzde 71'i bundan gurur duyar.

Siyasi katılım: Kürt sosyolojisinin ikinci bölümünü 1970'lerden özetleyerek ele almakta fayda var. 1970'ler, Türkiye Kürtlerinin yoğun siyasi hareketler kurduğu bir dönemdir.

Ulusal haklar, özerklik ve bağımsızlık talepleri etrafında şekillenen bu süreç, önemli bir dönüm noktasıdır. Kürt meselesi, özellikle 1960'lardaki sosyal ve siyasal hareketlenmenin etkisiyle daha örgütlü bir yapıya kavuştu. "Kürdistan sömürgedir" tezi ve buna dayalı Ulusal Kurtuluş Mücadelesi yaklaşımı, 1970'lerin Kürt siyasi örgütlenmelerinin temel ideolojik çerçevesini oluşturdu. Bu dönemde ciddi bir politik ulusal bilinç gelişirken, asimilasyon henüz tam anlamıyla yaygınlaşmamış, ancak devlet çok yönlü asimilasyon yöntemlerini geliştirmeye başlamıştı. Türk eğitim sistemi yaygınlaşmaya başlıyor, yatılı okullara ağırlık veriliyor ve pazar dilinin Türkçe olmaya başladığı yıllar yaşanıyordu.

Diğer yandan hem küresel hem de bölgesel konjonktür, Marksist hareketlerin yoğun olarak ortaya çıktığı bir dönemdi. Ancak bazı iddialara göre, Türk Özel Harp Dairesi aracılığıyla Kürt uluslaşmasının önüne geçmek için Kürt örgütleri ideolojik alanlara kaydırılmaya çalışıldı. 1970'lerde ortaya çıkan Kürt hareketlerinin bir özeti, bölgenin siyasal sosyolojisini anlamakta kolaylık sağlar.

Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP): 1965'te kurulmuş olsa da, 1970'lerde faaliyetlerini illegal olarak sürdürdü. Irak'taki Kürdistan Demokrat Partisi'nden (KDP) etkilenerek, Kürt ulusal haklarını savunan bir çizgide hareket etti. Marksist olmayan, Kürt ulusal değerlere dayalı bir çizgiyi benimsedi.

Kürdistan Sosyalist Partisi (TKSP): 1974'te kuruldu. Sosyalist bir çizgide, Kürt ulusal haklarını savundu ve silahlı mücadeleye mesafeli durdu. 1970'lerdeki çok parçalı Kürt hareketi içinde önemli bir aktördü. Daha sonra HAK-PAR gibi partilere dönüşen sosyalist geleneğin öncülerinden oldu ve federasyon modelini savundu.

Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO): 1969'da kurulmuş, 1970'lerde faaliyetlerine devam etti. Kürt kimliğini kültürel ve siyasi olarak savunmayı amaçlayan, sol eğilimli bir oluşumdu. 1967'deki Doğu mitinglerinin etkisiyle ortaya çıktı. Kürt öğrenciler ve aydınlar arasında etkili oldu, ancak 12 Mart 1971 muhtırasıyla faaliyetleri baskılandı. DDKO, PKK gibi daha radikal örgütlerin oluşumuna zemin hazırlayan bir platform olarak görüldü.

Rızgari: 1976'da kuruldu. Marksist-Leninist çizgide bağımsız Kürdistan'ı savunan bir hareketti. PKK ile ideolojik ve eylemsel rekabet içinde oldu. Kürt illerinde taban bulmaya çalıştı, ancak PKK'nın hegemonyası karşısında sınırlı bir etki gösterdi.

Kawa: 1976'da kuruldu. Marksist-Leninist ideolojiye dayalı, bağımsız Kürdistan hedefli bir örgüttü. Adını Kürt mitolojisindeki Kawa efsanesinden aldı. PKK ile çatışmalar yaşadı, sık sık saldırılara uğradı ve 1980 darbesinden sonra etkinliğini büyük ölçüde yitirdi.

Özgürlük Yolu (Riya Azadi): 1975'te yayın organı olarak ortaya çıktı, ardından örgütlenmeye dönüştü. Sosyalist bir perspektifle Kürt ulusal haklarını savundu ve silahlı mücadeleye mesafeli durdu. 1970'lerdeki ideolojik tartışmalara katkıda bulundu, ancak kitlesel bir taban oluşturamadı.

Devrimci Demokratik Kültür Derneği (DDKD): 1974'te kuruldu. Demokratik ve kültürel hakları ön planda tutan, sol eğilimli bir oluşumdu. Kürt kimliğini kültürel ve siyasi alanda savunmayı amaçladı. Daha sonra PAK gibi partilere dönüşen geleneklerden biri oldu.

Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları (KUK): 1971'de kuruldu. Özellikle 1970'lerin ortalarında Irak-Türkiye sınır hattında faaliyet gösterdi. Silahlı mücadele ve Kürt ulusal kurtuluşu odaklı bir yapıydı. Barzani hareketinden etkilendi. 1978'de PKK ile çatışmalara girdi ve önder kadrolarının çoğu PKK tarafından öldürüldüğü iddia edildi. 1980 darbesinden sonra büyük ölçüde etkisiz hale geldi.

Kürdistan İşçi Partisi (PKK): 27 Kasım 1978'de kuruldu. Marksist-Leninist çizgide, bağımsız ve birleşik bir Kürdistan hedefiyle ortaya çıktı. "Sömürge Kürdistan" kavramını benimseyerek, Türk devletine karşı silahlı mücadele yolunu seçti. 1984'te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla silahlı eylemlere başladı. Ancak PKK'nin Türklüğü ve Türkçeyi reddeden, diyalog yerine şiddete dayalı yaklaşımı, aşiretler arasında bölünmelere ve köy koruculuğu sisteminin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu durum, Kürtleri adeta ikiye böldü.

PKK'nin direnişi yükseltmekte başlangıçta başarılı bir trend izlediği, ancak zamanla bu trendin düşüşe geçtiği gözleniyor. Örgütün başarılı olamamasının nedenleri arasında askeri ve siyasi hatalar, jeopolitik ve stratejik faktörler, totaliter liderlik ve dünyada artık rağbet görmeyen ideolojinin ulusal davanın önüne geçmesi sayılabilir. Diplomasiyi önemsememesi ve bu alanda kurumsallaşamaması, örgütün uluslararası destek almasını engelledi ve diplomatik izolasyona yol açtı. PKK'nin şiddet yöntemleri (sivil ölümler, bombalamalar), Türkiye, ABD ve AB tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılmasına neden oldu.

Ayrıca, devletin sivil katliamlarını uluslararası mercilere taşımaması da dikkat çekicidir. Şiddet yöntemleri, Türk toplumunda Kürt ayrılıkçılığı korkusunu artırarak devletin sert önlemlerini meşrulaştırdı. Bazı analizlere göre, bu durum Kürtler arasında bile zamanla desteği azalttı. Siyasal çalışmaların ezici ağırlıkta Türkçe yapılması, asimilasyonu artırdı. 1993'te Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın sınırlı reformlara zemin hazırladığı bir dönemde, zehirlenerek öldürüldüğü iddia edildi. 1999'dan sonra Öcalan'ın cezaevindeki tutumu, mahkeme savunmalarındaki tavrı ve ifadeleri derin bir hayal kırıklığı yarattı. Tek taraflı ateşkesler, Dolmabahçe görüşmeleri gibi çözüm girişimleri sonuçsuz kaldı. Son olarak, Öcalan'ın devletin isteğiyle partisini feshettiği ve yeni bir süreç başlattığı belirtildi. Devlet bu sürece "Terörsüz Türkiye" derken, örgüt "Çözüm Süreci" adını veriyor; ancak henüz olumlu bir gelişme yaşanmamıştır.

Göç dinamikleri: Kürt köylerinin boşaltılması, PKK eylemleri ve ekonomik yoksulluk, Kürtleri Diyarbakır, Van gibi bölge kentlerine, İstanbul, İzmir, Adana gibi batı illerine ve Avrupa'ya yönlendirmiştir. Bazı istatistiklere göre, bu göçün oranı 10 milyon civarındadır. Bu göç, Kürt nüfusunun kentleşmesini hızlandırmış; örneğin, İstanbul dünyanın en büyük Kürt şehri haline gelmiştir. Göç, kırsal tarım toplumundan kentsel işçi sınıfına geçişi tetiklemiş, ancak informal sektörde düşük ücretli işler ve sosyal dışlanma getirmiştir. Zorunlu göçler, aşiret yapılarının zayıflamasına, aile bağlarının parçalanmasına ve bireyselliğin artmasına yol açmıştır. Kolektif travma (örneğin, Dersim katliamı hafızası) göçle pekişmiş, yeni nesillerde kimlik bilincini güçlendirirken aynı zamanda asimilasyonu da artırmıştır.

Türkiye Kürtlerinde en büyük politik yıkım Kürdistan Bölgesi'ne dönük "birakujî", PKK-Hizbullah çatışması ve köy koruculuğun oluşması olarak özetlenebilir.

Zorluklar ve son dönem gelişmeler: Sosyolojik değişimin bir evresi olarak görülen "hendek direnişi" süreci, Varto, Sur, Şırnak gibi on kent ve kasabanın yarıdan fazlasının yıkılmasına neden oldu. Türk ordusunun siviller dahil on bini aşkın Kürdü katletmesi, halkın korkutulmasına ve sindirilmesine yol açtı. Türk devletinin uyguladığı şiddet politikaları kapsamında, faili belli cinayetlerin 17 bin civarında olduğu, köyler yakıldığı ve milyonlarca Kürde dokunan bir süreç yaşandığı belirtiliyor. Bu süreçte, yüz binlerce Kürt cezaevlerine alındı; birkaç yıldan ömür boyu hapse kadar değişen cezalar, halkın korkutulmasında ve sindirilmesinde önemli bir faktör oldu. Cezaevlerinde hâlâ on binlerce siyasi tutuklu bulunmaktadır. PKK, kurulduktan sonra yaklaşık 47 yıl boyunca (11 Temmuz 2025'te kendisini feshetmesine kadar) silahlı mücadele yürüttü. Başlangıçta bağımsız bir Kürdistan devleti kurma hedefiyle yola çıkan örgüt, zamanla bu hedefi kültürel ve siyasi özerklik taleplerine, en son ise Öcalan'ın "kültürel hakları dahi istemiyoruz" imasına dönüştürdü.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli