Bir halkın, çarmıha gerilmiş hafızası

04-06-2025
Hüsamettin Turan
Etiketler Hüsamettin Turan Halk Hafıza Kürt halkı Zilan Katliamı
A+ A-

Hüsamettin Turan

Son iki yüzyılda Kürt halkı bir değil, birkaç değil, sistematik biçimde sayısız defa kitlesel şiddete, sürgünlere, asimilasyona ve soykırıma uğradı. Bu tarih sadece Kürtlerin değil, insanlığın kolektif vicdanında da silinmez izler bıraktı.

Zilan Deresi'nde boğulanlar, Dersim dağlarında kurşuna dizilenler, Halepçe sokaklarında zehirlenen çocuklar, Enfal çukurlarına toplu halde gömülen siviller…

Kürt halkının hafızası bu acıların toplamıdır ve bu hafıza unutmayı değil, anımsayarak direnmeyi seçmiştir.

Her defasında farklı failler ortaya çıktı: Osmanlı'nın merkezileşme politikalarından Türkiye Cumhuriyeti'nin inkârcı rejimine, Saddam Hüseyin'in Baasçı soykırımından İran'ın mezhepçi baskılarına, Suriye rejiminin Araplaştırma politikalarından Ermenistan sınırında yaşanan dışlayıcı güvenlik stratejilerine kadar…

Ama tüm bu dönemlerde ortak olan tek şey vardı: Sessizlik.

Uluslararası toplumun göz göre göre sergilediği suskunluk ve cezasızlık kültürü, Kürtlerin yaşadığı trajedilerin sürekliliğini mümkün kıldı.

1925'teki Şeyh Said kıyamı, Kürt halkının ulusal ve dini kimliğine sahip çıkma girişimiydi. Ancak bu hareket, ağır bir askeri operasyonla bastırıldı. Düzmece yargılamalar sonucunda Şeyh Said ve arkadaşları idam edildi; bununla da kalınmadı. Murat Vadisi boyunca köyler yakıldı, insanlar camilere doldurularak katledildi. Katliam yalnızca Palu ve Hani havzalarıyla sınırlı kalmadı; Peçar Nahiyesi ve köylerine kadar uzandı. Bugün hâlâ bazı köylerin harabe halinde oluşu, bu travmanın taşlara sinmiş hâlidir.

Yine 1930 yılında Ağrı Direnişi sırasında yaşanan Zilan Katliamı, yaklaşık 15.000 Kürt'ün hava bombardımanları ve kara operasyonlarıyla katledilmesine sahne oldu. Ancak katliam yalnızca Zilan Deresi'yle sınırlı değildi. Ağrı Dağı'nın farklı yörelerinde de köyler yakıldı, sivil halk zorla göç ettirildi, binlerce insan tehcir edildi. Bu olay, Birleşmiş Milletler'in soykırım tanımıyla örtüşse de, uluslararası camiada neredeyse hiç yankı bulmadı.

1937-38 Dersim Harekatı, uzun yıllar "asayiş operasyonu" olarak sunulduysa da, giderek artan tarihsel ve sosyolojik değerlendirmeler onun sistematik bir etnik temizlik olduğunu ortaya koymuştur. Sadece silahlı erkekler değil, kadınlar ve çocuklar da hedef alınmış; on binlerce insan öldürülmüş, köyler yakılmış, binlerce çocuk ailelerinden koparılarak asimilasyon merkezlerine yerleştirilmiştir.

1921 Koçgiri Direnişi, Kürtlerin anayasal taleplerine karşı başlatılan ilk kapsamlı askeri harekâtlardan biridir. Koçgiri'deki kıyım, sadece bir askeri bastırma operasyonu değil, Kürt kimliğine yönelmiş bilinçli bir sindirme politikasıydı. Kadınların dahi süngülenerek öldürüldüğü bu süreç, Cumhuriyet öncesi dönemde dahi Kürtlere yönelik planlı şiddetin göstergesidir.

1920'li yılların ortasında başlayan ve 1926'da bastırılan Sason kıyamı, Osmanlı ve ardından gelen Cumhuriyet rejiminin bölgeye yönelik tenkil politikalarının yeni bir halkasıydı. Bu süreçte Sason halkı büyük acılar yaşadı; köyler yakıldı, sivil halk sürgüne gönderildi, birçok insan öldürüldü.

Yine unutulmaması gereken bir diğer direniş ise Ali Baţţe Hareketi'dir.

6 Mayıs-18 Ağustos 1919 tarihleri arasında Midyat-Nusaybin hattında gelişen bu direniş, Türkiye Cumhuriyeti resmi kayıtlarına Ali Batı olarak geçmiştir. Bu harekette yüzlerce Kürt öldürülmüş, bölgede geniş çaplı sürgünler yaşanmıştır. Bu direniş, yalnızca silahlı mücadele değil, aynı zamanda asimilasyona karşı verilen bir sosyokültürel direnişti.

Irak'ta Enfal kampanyası, Saddam Hüseyin yönetiminin Kürt varlığına karşı yürüttüğü sistematik bir soykırım politikasıydı. Dört binden fazla köy yerle bir edilmiş, yaklaşık 182.000 sivil Kürt organize şekilde öldürülmüş, kimyasal silahlar Halepçe gibi sivil yerleşim yerlerinde doğrudan kullanılmıştır. Halepçe'ye yapılan gaz saldırısı, tarihsel olarak Hiroşima ve Nagazaki'den sonra sivillere karşı kullanılan en büyük kimyasal saldırı olarak kayıtlara geçmiştir.

Suriye'de Hafız Esad rejiminin 1970'lerde uyguladığı özel nüfus sayımı sonucunda yüz binlerce Kürt vatandaşlık haklarından mahrum bırakıldı. 2004 Qamışlo olaylarında ise barışçıl protestolar rejim tarafından kanla bastırıldı, onlarca Kürt genç öldürüldü.

Türkiye'de 2011 Uludere (Roboskî) katliamı, savaş uçaklarının sınırda kaçakçılık yapan köylüleri bombalamasıyla 34 sivilin ölümüyle sonuçlandı. Bu olay, uluslararası kamuoyunun ciddi tepki göstermediği örneklerden biri olarak tarihe geçti.

Bu tarihsel kırılmalar zinciri, yalnızca bir etnik grubun yaşadığı trajedilerin toplamı değildir. Aynı zamanda ulus-devlet inşalarının dışlayıcı, tek tipleştirici doğasının ve emperyal aktörlerin müdahaleci, çıkar odaklı politikalarının sonucudur. Kürtlerin karşılaştığı baskılar, sadece bölgesel aktörlerin değil, aynı zamanda İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin tarihsel sorumluluğu altındadır.

İngiltere, 1920'lerde Irak'ta Kürt ayaklanmalarını bastırmak için hava bombardımanlarını meşru gördü. Dönemin Sömürgeler Bakanı, zehirli gazların isyancılara karşı kullanılmasını savundu.

Almanya, 1980'lerde Saddam'a kimyasal silah yapımında kullanılan maddeleri sağlayarak Halepçe saldırısının dolaylı ortağı oldu. Fransa, Suriye'deki Kürt nüfusu baskılamak için Arap milliyetçiliğini dengeleyici politikalar güttü. Rusya, Suriye'de Kürtlerin elde ettiği kazanımları rejimin güvenlik alanına sıkıştırarak baskı altına aldı. ABD ise Kürtlerle olan askeri ittifakını yalnızca taktik düzlemde sürdürdü; 2019'da Türkiye'nin Suriye kuzeyine müdahalesine onay vererek yüz binlerce Kürt'ü yeniden tehcire uğrattı.

Bu bağlamda, kardeşlik kavramı çoğu zaman sahte bir teselliye dönüştü. Din kardeşliği adı altında mezhepçilik yapıldı. Demokrasi kardeşliği adı altında seçimlerde oy istenip sonra inkâr siyaseti sürdürüldü. Kürtler, artık kardeşlik değil, insanlık istiyor. Onurla yaşamanın, diliyle konuşmanın, kültürüyle var olmanın, geçmişini sahiplenmenin ve geleceğini inşa etmenin hakkını talep ediyor. Ne bir lütuf, ne de merhamet; sadece adalet.

Bugün, Kürtler yalnızca mazlumiyetlerini değil, aynı zamanda tarihiyle barışık bir bilinçle, modern dünyaya entegre olmuş bir halk olma iradesini de dillendirmektedir. Her Kürt bir İsa'dır, belki: İhanete uğramış, susturulmuş, ama içinde dirilişin umudunu taşıyan. Artık bu halk susmayacak. Çünkü biz taşı tanırız, onu atan eli de biliriz, inkârın dilini de...

Kürt halkı sadece yaşamak istiyor. İnsanca yaşamak. Ne fazla, ne eksik. Bu istek, yalnızca bölgesel yönetimlerin değil, aynı zamanda insan haklarını savunduğunu iddia eden küresel düzenin de karşısına konulmuş ahlaki bir sınavdır. Bu sınav, yalnızca Kürtler için değil, tüm insanlık için geçerlidir.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli