Modern Kürt düşüncesinin en önemli sütunlarından biri olan Cemal Nebez’in vefatının üzerinden yedi yıl geçti. Tarihin akışı içinde bir aydının mirasını değerlendirmek için yedi yıl kısa bir süre gibi görünse de, Kürt kolektif hafızasının dinamikleri açısından bu belirleyici bir evredir.
Cemal Nebez’in yokluğu, yalnızca biyolojik bir figürün veya bir yazarın yitirilmesi değildir; aynı zamanda dil, akademi, çeviri kültürü ve Kürt siyasi düşüncesi alanlarında ortaya çıkan derin bir ontolojik ve epistemolojik boşluğun işaretidir.
Nebez’in vefatının yedinci yıl dönümü, sıradan bir anma ritüelinin ötesine geçmeli; Kürt entelijansiyasının mevcut durumunun eleştirel bir analizi için bir fırsat olarak görülmeli ve düşünsel bir muhasebenin başlangıcı olmalıdır.
Cemal Nebez’i çağdaşlarından ve diğer Kürt aydınlarından ayıran temel özellik, onun "disiplinlerarası" ve metodik yaklaşımıdır. Nebez sadece bir yazar, çevirmen veya teorisyen değildi; Kürtçenin modernleşme sürecini sistematik bir yöntemle yürüten ve bunu siyasi bilinçle harmanlayan, sistemli bir düşünce insanıydı.
Bağdat Üniversitesi’nde aldığı fizik, matematik ve felsefe eğitimi, zihin dünyasında analitik bir metodolojinin temelini atmıştır. Bu akademik altyapı, Nebez’in sosyal ve dilsel fenomenleri hislerle değil, bilimsel bir perspektifle yorumlamasını sağlamıştır.
O sadece bir bilgi üreticisi değil, aynı zamanda ulusal bilinci rasyonel ve bilimsel bir zemin üzerine inşa etmeye çalışan bir düşünce sisteminin kurucusuydu. Bu "entelektüel zemin", onun pozitif bilimler ile sosyal bilimler arasında bir köprü kurmasını sağlamıştır ki bu, o dönemde çok az Kürt aydınının başarabildiği bir şeydi.
Nebez’in en devrimci yönlerinden biri, dile bakış açısıydı. Cemal Nebez, dili sadece bir iletişim aracı veya folklorik hafızanın aktarıcısı olarak görmüyor; aksine, toplumun evreni kavrama ve medeniyet kurma kapasitesini belirleyen bilişsel bir sistem olarak tanımlıyordu.
Yıllarca Kürtçeyi "modern öncesi" bir dil olarak kodlayan ve onu sadece şiir ile folklor alanına hapseden bu klasik ve hatalı anlayışa karşı mücadele etmiştir. Fen bilimleri, matematik terminolojisi ve sosyolojik kavramlar üzerine yaptığı çalışmalarla, Kürtçenin en modern bilimsel ve felsefi kavramları taşıma ve yeniden üretme potansiyeline sahip olduğunu pratik olarak kanıtlamıştır. Bu duruş, Kürtçenin bilim ve akademi dili olamayacağını iddia edenlere karşı güçlü bir cevaptı.
Nebez’in Avrupa’daki yaşam evresi ve diaspora deneyimi, ona gerekli olan "entelektüel mesafeyi" sunmuştur.
Almanya’daki yaşamı ve Avrupa’nın büyük kütüphanelerindeki gezintileri, onu gündelik yerel çekişmelerden uzaklaştırmış, ancak aynı zamanda kendi toplumunun sorunlarına daha objektif bakmasını sağlamıştır. Bu 'dışarıdaki' konum, Nebez’e Kürt toplumunun sosyo-politik sorunlarını aşiretçi veya partizan, yani etnosentrik hassasiyetlerden uzak, küresel bir perspektifle değerlendirme fırsatı vermiştir.
Diasporadaki entelektüel yalnızlık onu kırmamış; aksine, onu daha disiplinli, daha metodik ve çok daha cesur bir aydın yapmıştır. Arapça, Almanca ve İngilizce kaleme aldığı metinler, Kürt Davası’nı sınırlı yerel bir çerçeveden çıkarıp uluslararası hukuk ve siyaset platformunda sistematik bir şekilde analiz etmiştir.
Nebez, Kürt Davası’nı bir "merhamet" sorunu olarak değil, bir statü, yani egemenlik ve uluslararası adalet sorunu olarak tanıtmaya çalışmıştır.
Nebez’in oldukça dikkat çekici bir diğer yönü de çeviriye dair paradigmasıdır. Nebez’e göre çeviri, metinlerin bir dilden diğerine aktarılması eylemi değildir sadece; aynı zamanda "dilin ve zihniyetin modernleşmesi" için temel bir stratejidir. Dünya klasiklerinin (Gogol, Shakespeare vb.) Kürtçeye çevrilmesi, dilin anlamsal (semantik) ve sözdizimsel (sentaks) sınırlarını genişletme yöntemi olarak kullanılmıştır.
Cemal Nebez, çevirinin Kürtçeyi yeni kavramlar karşısında esnemeye, yenilenmeye ve zenginleşmeye zorladığına inanıyordu. Bu yaklaşım, kültürlerarası ilişkiler ve bilgi transferi açısından önemli bir modeldir ve ne yazık ki bugün bile Kürt akademisinde yeterince kullanılmamaktadır.
Nebez’in bugün Kürtler için elzem olan yönü, Kürdistan Canlanma ve Özgürlük Derneği (KAJÎK) ekolünün inşasıdır. Nebez, 1960'larda Kürt hareketindeki ideolojik boşluğu tespit etmiş; yabancı ideolojilerin (Marksizm veya Liberalizm) etkilerine karşı "özerk Kürt aklını" korumaya ve bu aklı yerleştirmeye çalışmıştır.
Cemal Nebez ve KAJÎK
Modern Kürt siyasi tarihinin analizinde KAJÎK, sadece bir siyasi örgüt olarak değil, özgün bir düşünce ekolü olarak öne çıkmıştır. Bu hareketin "baş teorisyeni" ve mimarlarından biri olan Cemal Nebez, Kürt milliyetçiliğini duygusal ve tepkisel reflekslerden çıkarıp epistemolojik ve bilimsel bir zemine oturtmaya çalışmıştır. Bu çaba, Nebez’in düşünce sistematiği çerçevesinde birkaç temel dinamiğe sahiptir:
14 Nisan 1959'da, Irak’taki askeri darbe sonrası oluşan siyasi kriz atmosferinde kurulan KAJÎK hareketi, Nebez’in doğrudan etkisi altında "bilimsel milliyetçilik" doktrinini geliştirmişti. "Kajîkname" (1961) kitabında Nebez ve arkadaşları, Marksist tarihsel materyalizme karşı çıktılar. Uluslaşmayı sadece "kapitalizmin ve burjuvazinin gelişiminin bir ürünü" olarak kodlayan tezleri şiddetle reddettiler.
Bu indirgemeci yaklaşıma karşı Nebez, Kürt milliyetçiliğini kökleri Ehmedê Xanî’ye, Hacî Qadirê Koyî’ye ve Ezidilik felsefesine uzanan ontolojik, tarihsel ve kültürel bir süreklilik olarak tanımladı.
Nebez’in siyasi stratejisinde "tam bağımsızlık" amacı kırmızı çizgi ve değişmez ilkeydi. Nebez’in fikri liderliğindeki KAJÎK, otonomi veya başka ulusların (özellikle Arap ve Türklerin) egemenliği altındaki federasyon gibi tüm entegrasyon modellerini "yarım yamalak, geçici ve aldatıcı" çözümler olarak değerlendirdi. "Kürdistan Kürtlerindir" sloganı, klasik Kürt partilerinin pragmatist ve tavizkar politikalarına karşı doğrudan bir tepkiydi.
KAJÎK, sosyo-ekonomik alanda sınıf savaşını reddetmiş olsa da, Nebez radikal bir toprak reformunu ve feodal sistemin tasfiyesini modern uluslaşmanın önkoşulu olarak belirlemişti. Onun analizine göre, "ideolojik boşluk" varoluşsal bir tehditti ve Kürtlerin yabancı ideolojik ajendaların (ister Komünizm, ister Batı Liberalizmi olsun) aracı olmamaları için özgün bir ideolojiye sahip olmaları gerekiyordu.
Nebez’in Kürt stratejik düşüncesine kattığı en orijinal ve cesur fikirlerden biri de "Ari Birliği" kavramıdır. Bu konsept, Pan-Arabizm ve Pan-Türkizm’e karşı jeopolitik bir alternatif olarak geliştirilmişti.
Nebez’in düşüncesinde bu kavramın biyolojik veya şovenist bir ırkçılık (Nazizm gibi) üzerine değil; Ari uluslarla (Farslar, Afganlar, Beluçlar, Hintliler) kültürel, tarihsel ve stratejik iş birliği temeline dayandığı önemle vurgulanmalıdır. Amaç, Kürtlerin "Arap ve Türk kuşatmasından" kurtulması ve bölgesel bir konfederal çerçevede yerlerini almalarıydı.
Cemal Nebez, KAJÎK’i gerçekten "bilim ve uluslaşma" temeli üzerine kurulmuş ilk parti olarak kategorize ediyordu. Nebez, realist bir bakış açısıyla KAJÎK’i, aşiret çıkarlarına bağlı olmayan ve klasik partilerin günlük manevralarına esir düşmeyen bağımsız bir ulusal bilinç inşa etme aracı olarak görüyordu. Klasik Kürt partilerine yönelik sistematik eleştirileri şahsi bir karşıtlıktan değil, "net bir ulusal ideoloji olmadan askeri başarının mümkün olmadığı" inancından kaynaklanıyordu.
Sonuç olarak Cemal Nebez’in KAJÎK’teki rolü, sadece bir örgüt kuruculuğu değildi; o, ideolojik bir mimar olarak "Kürt aklını" geleneksel kalıplardan kurtarmaya ve bilimsel bir metodolojiyle yeniden inşa etmeye çalışmıştır. Bugün Kürt siyasi tarihine baktığımızda, Nebez’in KAJÎK çerçevesindeki analizleri, güncelliğini hâlâ koruyan düşünsel bir yol haritası olarak önümüzde durmaktadır.
Kürtler için kader tayin edici olan bu günlerde Cemal Nebez’i anmak, yıllık nostaljik bir ritüelden çıkıp sistematik bir akademik programa dönüşmelidir. Onun analitik metodolojisinin yeni nesillere aktarılması, Kürtçenin bilim ve felsefe dili olarak güçlendirilmesi, çeviri kültürünün kurumsallaşması ve Kürt siyasi tarihinin eleştirel okuması; onun mirasının bugünkü aydın ve akademisyenlerin omuzlarına yüklediği temel sorumluluklardır.
Ancak bu şekilde "dilin ve ulusal hafızanın mimarının" mirasına sahip çıktığımızı söyleyebiliriz.
Bugün Cemal Nebez’in mirasına sahip çıkmak, sloganları tekrarlamakla veya nostaljik ritüellerle değil; onun bilimsel metodolojisini Kürt akademisine ve siyasetine taşımakla mümkündür. Çünkü Nebez sadece tarih yazmadı, tarihi değiştirme potansiyeline sahip o bilinci de inşa etti.
Kürt entelektüel evreninde Nebez, bir 'düşünce pusulası' olarak kalmıştır. Bu pusulayı kaybetmek veya Nebez’in metodolojisini görmezden gelmek, bilimsel ulusal rotayı kaybetmek ve günlük pragmatist çıkarların girdabına kapılmak anlamına gelir. Nebez’in mirası dondurucudaki bir anı değil, hâlâ uygulanmayı bekleyen canlı bir yol haritasıdır.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın