Şahmaran'ın hâlâ yaşayan bir mitolojik öğe olarak bizlere anımsattığı, ölmenin ve öldürmenin derin tarihiyle duvarlarda, yastıklarda, çeyiz sandıklarında ısrarla direnen hatırası… Bu izler, yalnızca bir masalın kalıntısı değildir; kadim bir hakikatin sessiz direnişidir.
Neden Şahmaran unutulmadı? Neden binlerce mitolojik varlık, tanrıça, kahraman zamanın sisinde kaybolurken, Şahmaran bin yılları aşarak bugüne ulaşabildi? Neden hâlâ kadınların çeyiz sandıklarında, duvar panolarında başköşede yer buluyor?
Bu soruların peşine düştüğümüzde, Şahmaran'ın yalnızca bir figür değil; kadının hafızasında gizli bir hazine, bastırılmış bir dil, susturulmuş bir tarihin sembolü olduğunu görüyoruz. Onun direnişi, güzelliğiyle, bilgeliğiyle, şifacılığıyla ataerkil şiddete karşı kadınların kolektif belleğinde taşıdığı kadim bir adalettir.
Şahmaran farklı kültürlerde farklı şekillerde anlatılagelmiştir; Anadolu, Mezopotamya, Kürdistan, İran, Arap ve hatta Hint coğrafyalarında yılan-kadın figürüne dair çok sayıda varyant vardır. Ancak hepsinde ortak bir tema dikkat çeker: bilgeliğin bedeli ölümdür. Bu da bizi önemli bir kavramsallaştırmaya götürür: Bilgeliğin ve doğayla uyumun kadınlara ait olduğu bir evren, ataerkil düzen tarafından yok edilmek zorundadır.
Yılan ve kadın iki kadim figür tarih boyunca hem korkunun hem de kutsallığın nesnesi olmuştur. Eski Mezopotamya tanrıçalarından İnanna, Sümer mitoslarındaki Ningişzida, Hindistan'daki Naga tanrıçaları ve Yunan mitolojisindeki Medusa bu figürün farklı varyasyonlarıdır. Hepsi, kadının doğurganlığı, sezgisi, bilgeliği ve doğayla kurduğu derin ilişkiyle özdeşleştirilmiştir.
Ancak patriyarka bu figürleri zamanla ya şeytanileştirmiş ya da yok etmeye çalışmıştır. Medusa'nın başının kesilmesiyle başlayan bu sembolik infaz zinciri, Şahmaran'ın ihanete uğrayarak öldürülmesiyle devam eder.
Mitolojik anlatılarda Şahmaran, yeraltında yaşayan, insanlardan uzak duran ama doğayla ve evrenin sırlarıyla iç içe yaşayan bir figürdür. Bu yönüyle Jung'un kolektif bilinçdışı kuramında anima arketipini çağrıştırır; bastırılmış, ötelenmiş ama yok olmayan kadın ruhunun ve içsel sezgilerin dışavurumudur. Kadının bastırılmış varlığı mitolojilerde yer altına itilmiş, ama orada daha da güçlenmiştir. Şahmaran da yeraltında şifa dağıtırken, bilgisini isteyen erkekler tarafından ihanetle yüzleşir. Burada hem bilgeliğin çalınması hem de kadının doğa ile kurduğu bağın gaspı sembolize edilir.
Bu hikâyede sadece bir bireyin değil, kadınlığın topyekûn ihaneti söz konusudur. Kadının bilgisine duyulan ihtiyaç ve bu bilginin zorla alınması; ilk büyük epistemolojik hırsızlıktır. Dolayısıyla Şahmaran'ın ölümü, sadece bir mitin sona erişi değil, patriyarkanın bilgiye ve kadına karşı gerçekleştirdiği ilksel saldırının anlatımıdır.
Feminist kuramcı Marina Warner, Canavardan Sarışına: Masallardaki Kadınlar ve Anlatıcıları adlı eserinde, kadınların tarih boyunca ya 'cadı' ya da 'kutsal anne' ikiliğine sıkıştırıldığını söyler. Şahmaran bu ikiliği aşan nadir figürlerden biridir: Hem doğanın bilgeliğini temsil eder hem de kurbanlaştırılır. Bu yönüyle Simone de Beauvoir'ın İkinci Cins'te işaret ettiği "kadının öteki" olarak konumlandırılma sürecinin mitolojik izdüşümüdür.
Şahmaran figürünün Kürt kadınları arasında bu kadar yaygın ve derin bir anlam taşıması da tesadüf değildir. Şahmaran, Kürt kadınının kendi bedenine, bilgisine, doğasına sahip çıkışının sembolüdür. Ulus-devletlerin inkâr siyaseti, dinin eril yorumu ve aşiretçi yapılarla birlikte dört koldan kuşatılmış kadınlar, Şahmaran'ın güzelliğinde ve direnişinde kendilerini tanır. Bu nedenle, onun sureti sadece bir motif değil; kolektif bir hafıza, kimlik ve direnç kaynağıdır.
Çeyiz sandıkları, sadece evliliğe hazırlığın değil, aynı zamanda tarihsel hafızanın, kuşaktan kuşağa aktarılan kadın bilgeliğinin taşıyıcısıdır. Bu sandıklarda saklanan Şahmaran figürleri, kadınların susturulmuş seslerinin imgeleridir. Güzelliğin sadece estetik bir mesele değil; direnişin, bilgeliğin, yaşama tutunmanın bir biçimi olduğu inancıdır bu. Çünkü güzellik, ataerkil tahakküm için daima hem cezbedici hem de tehlikeli olmuştur. Kadının güzelliği üzerinden bedenine, ruhuna ve bilgisine saldırılmıştır; ancak aynı güzellik, kadınların hafızasında bir isyan biçimine de dönüşmüştür.
Bugün, Şahmaran figürü sadece folklorik ya da sanatsal bir tema olarak değil, aynı zamanda feminist hafıza, ekofeminizm ve mitolojik direniş bağlamında da yeniden yorumlanmaktadır. Özellikle Silvia Federici'nin Caliban ve Cadı adlı eserinde kadınların tarih boyunca nasıl bilgi üreticisi ve şifacı olarak konumlandığını ve bu yüzden baskıya maruz kaldığını anlatması, Şahmaran anlatısıyla örtüşmektedir. Federici'ye göre kadınların bedeni ve bilgisi kapitalist-modernist projeyle denetim altına alınırken, bu direnişin izleri mitlerde saklı kalmıştır.
Ve bugün Şahmaran, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de çağrısını yapmaktadır. Doğayla uyumlu, hiyerarşisiz, şifacı ve duyarlı bir dünyanın mümkünlüğüne işaret eden kadim bir tasavvur olarak varlığını sürdürüyor.
Bütün baskılara, yok saymalara, deformasyonlara rağmen kadınların ve doğanın kendi değerlerine sahip çıkma direnci devam ediyor. Şahmaran, bu direnişin hem mitolojik hem politik hem de estetik bir anlatısıdır.
Kaynakça
Aytaç, Gönül. Mitoloji ve Kadın: Anadolu Mitlerinde Kadın Figürleri. İstanbul: İthaki Yayınları, 2014.
Federici, Silvia. Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim. (Çev. Burcu Yalım), İstanbul: Otonom Yayıncılık, 2020.
Warner, Marina. Canavardan Sarışına: Masallardaki Kadınlar ve Anlatıcıları. (Çev. Dilek Şendil), İstanbul: Sel Yayıncılık, 2019.
Duygulu, Derya. "Şahmaran Figürünün Feminist Mit Eleştirisi Açısından İncelenmesi." Folklor/Edebiyat, 25(97), 2019.
Özgür, Gül. "Şahmaran Efsanesinde Kadın Kimliği ve Bilgelik." Kadın / Woman 2000, 13(2), 2012.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın