Rojava savaşı kuzeydeki Kürtler içindir

24-10-2019
Etiketler Arif Qurbani Türkiye Rojava
A+ A-

Rojava Kürdistanı PYD’nin kontrolü altına girdikten sonra Türkiye sınırları en istikrarlı ve huzurlu dönemlerini yaşamıştır. Bu sınırlardan Türkiye’ye karşı herhangi bir düşmanca bir emel gerçekleşmediği gibi hiç kimse de bu sınırlardan terör ve şiddet eylemleri için Türkiye topraklarına geçmemiştir. 

Daha önce Suriye’deki kriz, IŞİD ve diğer radikal cihatçıların ve yine Suriye hükümeti ile muhalif grupların çatışmaları nedeniyle çok sayıda kişi Türkiye’ye göç etmiş ve Ankara’nın dediği gibi “ağır bir yük” oluşturmuş olabilirler ancak DSG’nin Türkiye sınırı boyunca kontrol ettiği bölgelerde durum tam tersine olmuştur. Bırakın Türkiye’ye göç etmiş olmalarını, bu coğrafyada bulunan şehir ve kentlerde yaşayan insanlar yurtlarına geri dönmüşlerdir.

Türkiye barış sürecinde ülke içi istikrardan ne kadar faydalı çıkmışsa sınırın bu tarafında DSG’nin bu coğrafyayaı kontrol etmesinden de o kadar fayda sağlamıştır. Çünkü Suriye krizinin patlak verdiği dönemden sonra IŞİD gibi radikal terörist gruplar ortaya çıkmış fakat PYD’nin çektiği set nedeniyle Suriye’deki olaylar Türkiye’ye taşırılamamıştır. Bu anlamda PYD Türkiye’nin güvenlik ve istikrarına da hizmet etmiştir. Tüm bu nedenlerden ötürü Türkiye son birkaç yıl içerisinde turizmden büyük bir gelir elde edebilmiştir. Aksi olsa Suriye’deki felekatlerin Türkiye’ye yansıması bu ülkeye birkaç yıl daha turistlerin gelmemesine neden olabilirdi.

Türkiye bu bölgedeki yönetim ile gerçek anlamda sağlıklı bir ilişki kurup böylece kendisine yeni bir ticaret kanalı açabilirdi. Öte yandan Türkiye bölgede enerji kullanımına ençok muhtaç olan ülkelerin başında geliyor ve bu bölge de önemli bir enerji kaynağına sahip. Türkiye Rojava Kürdistan’ından çok daha ucuza enerji ithalatı yapabilirdi.  

Aynı şekilde Rojava açısından da petrol ve doğalgazını Türkiye üzerinden denize ulaştırıp dünya pazarına sunma gibi bir seçenek sözkonusuydu. Öte yandan bölgedeki kutuplaşmalar ve her iki tarafta da Kürt nüfusunun varlığı nedeniyle Rojsva yönünü daha çok Türkiye’ye dönebilirdi.

Doğrusu Türkiye ile Rojava arasında ortak çıkarlar temelinde işbirliği olanakları karşı karşıya gelmekten çok daha falaydı. Ne istikrar ve sınır güvenliği ve ne de insani açıdan Rojava hiçbir zaman Türkiye için bir tehdit unsuru olmamıştır. Sağlıklı bir ilişki temelinde Türkiye’deki mülteci krizinin bir kısmı DSG ile çözülebilirdi. Fakat burada soru şu; ekonomik ve siyasi çıkar için böyle bir yol mevcutken Türkiye neden savaş ve saldırı seçeneğini esas aldı?

Türkiye bu saldırı ile dünya ülkelerinin çoğunun karşı çıkması nedeniyle kendisini köşeye sıkıştırdı. Rusya, ABD’deki önemli merkezler, Avrupa Birliği’nin bir bütünü, bölgedeki kaosun derinleşmesi karşısında Türkiye’yi sorumlu tutuyor ve böyle devam etmesi halinde yaptırımlarını ağırlaştırmayı düşünüyor. Türkiye’deki iktidar içeriden de toplumun yarısını kendisine düşman ediyor. Aynı şekilde Kürdistan Bölgesi ile olan ilişkilerini de gerginliğe sürüklüyor. Savaş meydanında ise büyük bedeller vermeden Kürt kadın ve erkek savaşçıları yenilgiye uğratması zor görünüyor.

O yüzden Erdoğan’ın bu mantıksız kararının ardında yatan neden ne? Zararları ve kaybettirdikleri bu kadar çok olan bir savaşta Türkiye’nin kazanımı ne olacak?

Tüm dünya da bu sınırlardan Türkiye’ye karşı herhangi bir düşmanca eylem gerçekleştirilmediğini çok iyi biliyor. Mülteciler konusu da Türkiye için öylesine halledilmesi çok zor ve karmaşık bir mesele değil. Mesele mültecilerin geri gönderilip yerleştirilmesiyse bu konu Birleşmiş Milletler yoluyla tıpkı Lübnan ve Ürdün’de olduğu gibi Suriye’ye gönderilmeleri ile çözülebilirdi.

Sorun Demokratik Suriye Güçleri’nin PKK’ye yakınlığıyla da alakalı değil. Çünkü PKK liderliği ve örgütün kütlesi başka yerde bulunuyor, Rojava’da değil. Türkiye eğer PKK’ye karşı savaşıyor olsaydı bugün uluslararası alanda oluşan tepki ile karşı karşıya kalmazdı. Öyleyse Türkiye tüm bunları neden yapıyor?

Türkiye’nin Rojava’ya askeri saldırısı, Fırat’ın doğusundan Irak sınırındaki Peşhabur’a kadarki hatta 30 kilometre derinliğindeki “güvenli bölge” oluşturma çabası, “savaş veya siyasetle bu coğrafyayı kendi egemenliğim altına almak isteiyorum” manasını taşıyor. Bir sonraki aşamada ise Peşhabur’dan İran sınırına kadarki bölgede aynı stratejiyi uygulamak isteyecek. Bu hesap Rojava ve Güney Kürdistan’da Kürtleri zayıflatma hesabı olduğu kadar kzeydeki Kürtler açısından da tehlikeli bir stratejidir. Hakikatte arzulanan sadece güvenli bölgede mültecilerin yerleştirilmesi değil, kuzeydeki Kürt bölgeleri için de bir güvenlik kemeri oluşturulması hedefidir.  Dolayısıyla Türkiye’nin stratejik hedefi sadece Rojava Kürtlerini sınırdan uzaklaştırmakla sınırlı değil, aynı zamanda kuzey Kürtlerini de bu bölgeden uzaklaştıran bir güvenlik kemeri oluşturmatır.

Türkiye bunu neden yapıyor? Neden kuzey Kürtleri için bir güvenlik kemeri oluşturmak istiyor? Bence can alıcı olan konu bu. Türkiye toplumu geçtiğimiz yüz yılda aşiret ve kabile yapısını aşarak şehirleşmeye doğru gitti. Belli basil nedenlerden dolayı da Türkiye’deki Türk nüfusunda da azalma sözkonusu. Buna karşı hala köylerde yaşayan Kürt nüfusunun büyük bölümü de artış içerisinde ve önümüzdeki birkaç on yıl içerisinde Türk nüfusunu geçecek.

Bu yüzden bugün Türkiye’deki stratejik merkezlerin birçoğu Kürtlerin artan nüfusunu ülke açısından enbüyük tehlike olarak görüyor. Kürt nüfusunun artışı Türkiye’de ülkenin demografisini değiştirebilecek bir tehdit olarak algılanıyor.  

Bugün Türkiye Rojava’da yaptığını önümüzdeki dönemde Güney Kürdistan’da da yapmayı arzuluyor ve bu çemberi kuzeydeki Kürtlerin boynuna geçirmek istiyor. Türkiye’de inşa edilen 375 yeni hapisane Salahaddini Eyyubi’nin Fatımilere karşı uyguladığı stratejinin aynısının Kürtlere karşı uygulanmasını amaçlıyor. Bu strateji ile doğum yolu ile çoğalmanın önü alındı ve birkaç nesil sonra Fatimiler bitirildi. Türkiye önümüzdeki yıllarda bu siyaseti Türkiye’deki Kürtlere karşı uygulayacaktır.   

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli
 

Son paylaşılanlar

Foto: Ömer Ahmed

2026’da gümüş fiyatları ne olacak?

Yılın başında bir ons gümüş 30 doların altındayken bugün 60 dolara ulaştı. Küresel çapta yaşanan bu yükseliş (altın piyasasındaki artışla paralel şekilde), Kürdistan Bölgesi’nde ciddi bir gümüş satın alma dalgası yarattı. Halk ve bazı tüccarlar, önemli bir yatırım aracı olarak gördükleri bu metali hızla toplamaya başladı. Öyle ki bazı kişiler ev, arsa ve otomobillerini satarak büyük oranda altına, daha küçük oranda ise gümüşe yatırım yapıyor.