Geçtiğimiz günlerde Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Kasım el-Araci, ABD’nin Irak’taki muharip askerlerinin görev süresinin sona erdiğini ve Irak’tan tamamen çekildiğini açıkladı. Bir süredir özellikle İran’a yakın Şii milis grupların siyasi organizasyonları tarafından yapılan açıklamalarda hükümet kurma şartlarından biri olarak yabancı güçlerin Irak’tan çekilmesi öne sürülmüştü. Mevcut durum itibariyle bu şartın sağlandığını söylemek mümkün. Ancak söz konusu çekilmenin terör örgütü IŞİD’in Irak’taki saldırılarını arttırdığı döneme denk gelmesi önemli. Zira özellikle güvenlik güçlerine yönelik saldırıların artması ve bunun sonucunda can kayıplarının yaşanması dikkat çekici.
Genel itibariyle IŞİD saldırılarının Musul, Kerkük, Selahaddin ve Diyala’da yoğunlaştığı görülmekle birlikte, 2017’den bu yana ilk kez Basra’da bombalı bir araçla saldırı düzenlenmiş olması, “IŞİD Irak’taki etkisini arttırıyor mu” sorusunu akıllara getirdi. Zira Basra’da gerçekleştirilen bu saldırı, 2021 Temmuz’unda Bağdat’ta düzenlenen ve 35 kişinin hayatını kaybettiği bombalı araçla IŞİD tarafından düzenlenen saldırının ardından ikinci saldırı.
Her ne kadar Basra’daki saldırı halen herhangi bir grup tarafından üstlenilmemesine rağmen Basra Valisi Esad İdani söz konusu saldırıda IŞİD’in parmak izlerinin olduğunu söyledi. Bu anlamıyla IŞİD’in, Irak’ın diğer vilayetlerine nazaran görece istikrarlı bir vilayet olan Basra’da IŞİD’in saldırı düzenleyebilme olasılığı dikkate alındığından IŞİD tehdidinin boyutlarının gözler önüne seriyor.
IŞİD saldırılarının analizi
2014-2017 yılları arasından Irak topraklarının neredeyse üçte birine hakim olan terör örgütü IŞİD’in başta Musul ve Anbar olmak üzere Diyala, Selahaddin, Kerkük gibi vilayetlerin bir bölümünde sağladığı toprak hakimiyeti, ABD öncülüğünde kurulan ve 60’tan fazla ülkenin içerisinde yer aldığı, IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyonu IŞİD’e yönelik Irak güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyonlar sonucu bitirilmiş ve tamamen Irak güvenlik güçleri kontrolü sağlanmıştı.
Bu noktada IŞİD’in “toprak hakimiyeti”nin sona ermesinin ardından evrildiği yeni doktrin içerisinde yaptığı saldırılarda büyük gruplardan ziyade küçük gruplarla hareket ederek ani baskınlar yoluyla bir saldırı stratejisi izlediği görülüyor. Bu durum alandaki kontrol oranı azalan terör örgütünün sığınabildiği gri bölgelerden çıkarak yaptığı saldırılar ile uyumluluk gösteriyor.
Bununla birlikte Musul özelinde örgütün bazı köylerde ve çevresinde uzun süreli kontrol noktaları kurabildiği söyleniyor. Bu durum örgütün izlediği taktik ve stratejiler yönünde Musul’daki varlığının Kerkük, Selahaddin ve Diyala’dan ayrışan önemli noktalardan biri olarak ön plana çıkıyor. Vilayetlerin coğrafi farklılıkları örgütün stratejisinin farklılaşmasına da neden oluyor. Örneğin Musul vilayeti içerisinde yer alan Cezire çölü ve Selahaddin, Diyala ve Kerkük’ün birleştiği bölgede olan Hemrin dağları IŞİD ile sınırlı olmamak üzere terör örgütlerinin barınabileceği bir alan sunuyor. Buradan hareketle başta IŞİD olmak üzere terör örgütleri sahip olduğu bu ‘güvenli alan’lardan etrafı tehdit eder bir pozisyon alabiliyor.
Nitekim 2019’dan bu yana IŞİD’in ‘devlet yapısının’ dağıtılması üzerine mevcut insan kaynağının dönüştüğü hücre yapılanmaları vasıtasıyla bilhassa tartışmalı bölgelerdeki saldırılarını sürdürmeye çalışıyor. 2019-2020 tarihleri arasında başta katyuşa roketleri ile olmak üzere kırsal alandaki karakol ve yerleşim yerlerine sık sık roketli saldırılar düzenlemişti. Böylece örgüt etkinliğinin azalmasına rağmen sansasyonel eylem yaparak kendini güçlü göstermeye çalışıyor. Kerkük’e bağlı Dakuk ve Havice ile Selahaddin’e bağlı Tuzhurmatu ilçeleri örgütün en çok roketli saldırı düzenlediği bölgelerin başında geliyor. Ancak son üç aylık periyotta örgütün roketli saldırılarının önemli ölçüde azaldığı; hafif silahlarla kontrol noktalarına yapılan saldırılar ile EYP saldırılarının çok daha sıklaştığı gözlemleniyor. Nitekim Irak Ordusu ve peşmergenin son dönemdeki kayıplarının büyük oranda EYP’ler nedeniyle olduğunu söylemek mümkün.
Öte yandan Irak Ordusu ve peşmergenin Musul, Kerkük ve Diyala’da oluşturduğu ortak koordinasyon merkezlerinin ardından özellikle Kerkük ve çevresindeki IŞİD’e karşı operasyonlardaki etkinliğini artıran peşmerge güçleri, örgüte karşı Kasım ayının sonları ile Aralık ayının başında yoğunlaşan kayıplar veriyor. Ancak bu kayıplar, 2021’nin başından bu yana devam eden Irak’taki IŞİD varlığı ve saldırılarının boyutundaki artışla paralellik göstermiyor. Başka bir değişle örgüt, halihazırda son bir senedir Irak’taki saldırılarına devam ederken, peşmergenin Kerkük’ün kuzeyinde konuşlanması ile birlikte bu bölgedeki peşmergelerin hedef haline gelmeye başladığını söylemek mümkün. 1 Temmuz – 8 Aralık 2021 tarihleri arasında IŞİD’e karşı verilen Musul, Kerkük, Selahaddin ve Diyala’daki 146 can kaybından 21’ini peşmerge kaybı oluşturuyor. Dolayısıyla IŞİD’in Irak’ta perşmergeye yönelik saldırıları sonrası ‘IŞİD tehlikesinin tartışmalı bölgelerde kontrol edilemez bir hal almaya başladığı’ söylemi tek başına bir doğru oluşturmuyor.
Nitekim Basra’daki saldırı düşünüldüğünde IŞİD’in diğer alanlara da yayılmaya çalıştığı ve etki kapasitesini farklı coğrafi alanlara yayarak cepheyi de genişletmeye çalıştığını söylemek mümkün. Bu noktada IŞİD’in toprak hakimiyetinin sonlandırılmasının ardından mevcut insan kaynağını daha etkili kullanma stratejisine yönelik meskun mahal çatışması konusunda tecrübe sahibi olan Irak Ordusu, Federal Polis ve Haşdi Şaabi’nin örgütün yeni saldırı stratejisine uyum sağlayamadığı söylenebilir.
IŞİD’e karşı Bağdat – Erbil ortaklığı
Buradan hareketle IŞİD’e karşı bütüncül mücadelenin “şart” olduğu net bir biçimde ortaya çıkıyor. Zira Irak hükümeti ve IKBY yönetimi arasında bu konuda çabuk bir adım atılmış olması önemli. IŞİD saldırıları sonrası Irak ordusu ve peşmergenin içerisinde yer aldığı “ortak bir güç” kurulması kararlaştırıldı. Bu karar Irak’ın kuzeyindeki IŞİD terörünün önüne geçilmesi için önemli bir adım. Ancak söz konusu ortak çözüm adımlarının siyasi avantaj sağlamak için kullanılması, başka problemlere yol açabilir. Nitekim Irak merkezi hükümeti ve IKBY tarafından ortak güç kurulması kararının ardından, peşmergelerin yeniden Kerkük’e döneceğine ilişkin söylentiler, Kerkük’teki Türkmen ve Arap siyasi grupların bu konuda son dönemde yaptıkları açıklamalar dikkate alındığında Kerkük gibi kritik bir kentte gerginliğin ve istikrarsızlığın artmasına neden oluyor.
Buradan hareketle güvenlik konusunda atılan adımların siyasi bir avantaj sağlamaya yönelik kullanılması, IŞİD’e karşı kurulan ortak gücün etkin mücadelesini sınırlayıcı bir rol oynayabilir. Zira Irak’ta güvenlik ve siyaset dengesi “bıçak sırtı” bir durumda. Bu nedenle teröre karşı ortak adımlar atılırken, istikrar bozucu siyasi hamleler yapılması güvenlik istikrarını da olumsuz etkileyebilir. Böyle bir durumda güvenlik ve siyaset birbirini olumsuz olarak etkileyeceğinden, mevcut IŞİD saldırıları, hükümet kurma çalışmaları, ekonomik problemler gibi konular düşünüldüğünde, Irak’ı yeni bir kısır döngüye girebileceği gözlerden kaçmamalı. Nitekim bugüne kadar yaşanan Irak tecrübesi, Irak’ta yanan bir ateşin hiçbir zaman tek tarafı yakmadığının en önemli göstergesi.
Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın