Barışta, savaşta, yaşasın hakikat

14-10-2025
Şevket Herki
Etiketler Şevket Herki Diyarbakır Çözüm Süreci Hakikat Medya
A+ A-

Bu hafta sonu Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nin 39. Geleneksel Yılın Başarılı Gazetecileri ödül törenine katılmak için Diyarbakır’daydım.

Diyarbakır'ın taş sokakları, tarihin o meşhur tekerrürü gibiydi yine. Şehrin kalbi olan Sur ve Gazi Caddesi, her zamanki gibi ana baba günü.

Uzun süredir Diyarbakır’a uğramayan ulusal kanal muhabirleri, Ulu Cami’nin çevresindeki ciğercilerde kadraj kurmuştu. Yüzlerde tebessüm, gözlerde umut… Hatta işi abartıp omzuna puşi atan muhabirler bile vardı. Diyarbakır ciğerinin nasıl piştiğine kadar anlatan anonslar, “Bir zamanlar terörün eksik olmadığı bu sokaklar…” klişesiyle başlıyordu.

Bazıları habere biraz daha "renk" katmak adına "Diyarbakır'ın renkli simalarından" Xalê Kemal'i bile yanlarına almıştı.

Kameralar, bütçesine göre daha iyi bir tercih bulamadığı için buraya gelmiş çoğu orta gelirli turiste dönüyor, onlar da büyük bir memnuniyetle "Diyarbakır da bizim…" demeyi ihmal etmiyordu.

Hafta sonu Diyarbakır, gazetecilerle dolup taşmıştı. İsmail Saymaz, Alişer Delek, Nevzat Çiçek ve daha niceleri oradaydı.

Anka Haber Ajansı’nın ofis açılışı, GGC’nin “Barış Dönemlerinde Medyanın Rolü” paneli ve ardından ödül töreni…

Kısacası, Diyarbakır yoğun bir medya trafiği yaşıyordu.

Benim ilk durağım GGC’nin düzenlediği paneldi. Konuşmacılar arasında DEM Parti Komisyon üyesi Saruhan Oluç, Alişer Delek ve Nevzat Çiçek vardı.

Ortak vurguları açıktı: “Gazetecilikte hakikatin önemi.”

Temel eksen yine çözüm süreciydi. Hâkim cümle ise tanıdıktı: “Çözüm sürecinde medyaya çok rol düşüyor.”

Alişer Delek konuşmasında “Türk Medyası” deyip hemen ardından “Türkiye Medyası” olarak düzeltti.

Bu küçük düzeltme bile, kavramların nasıl politikleştiğini göstermeye yetiyordu.

Çünkü “hakikat”, “sürecin ruhuna uygunluk” süzgecinden geçirilerek ele alınıyordu.

Soru-cevap kısmında ben de söz aldım. Bir soru sormaktan çok bir hatırlatma yapmak istedim:

“Hakikat sadece barış zamanında aranacak bir şey değil, hakikate en çok savaş zamanında ihtiyaç var. Zira ilk mermiyle birlikte ölen, hakikattir. Ayrıca Kürtler ve Kürtçe’nin merkezinde olduğu bir meselede ‘Türk Medyası-Türkiye Medyası’ tartışmasına biraz ara verip, ‘Kürt Medyası-Kürdistan Medyası’ndan da söz edelim. Amacım sitem değil; ancak anayasada hâlâ tanınma aşamasını geçememiş bir dilin, devlet nezdindeki meşruiyet ve özgürlük sınırlarını konuşmak istiyorum.”

Birkaç cümle daha kurdum ve sitem ettiğim şey şuydu:

“Çözüm sürecinde hakikatin peşine düşen, hatta Diyarbakır ciğerinin tüm detaylarını bilen sevgili meslektaşlarımız, aynı yerde Kürt annelerin ciğeri yanarken hangi hakikatleri kendilerine dert edinmişti acaba?”

Panelden sonra sevgili meşlektaşım Abdulselam Akıncı ile ödül törenine geçtik.

Rûdaw Medya Grubu adına Abdülselam Akıncı “En İyi Kürtçe Haber” ödülünü alırken, ben de mansiyon ödülüne layık görüldüm.

Törende yan masada tanıdık bir yüz dikkatimi çekti: Rojin Kabaiş’in babası, Nizamettin Kabaiş.

Yorgundu, sessizdi, çaresizdi.

Kısa bir sohbet ettik. O an Diyarbakır’ın bütün ışıkları sönmüş gibiydi.

Ertesi gün "Türk veya Türkiye Medyası" yine Sur sokaklarında hakikatin peşindeydi.

Kültür Yolu Festivali vardı şehirde.

Medyanın haberlerinde “barış, kardeşlik ve kültürel zenginlik” öne çıkarılıyordu ve medyamıza göre bu etkinlik, şehrin birçok yarasına merhem olacaktı.

Ama o festivalde tek kelime Kürtçe yoktu.

Ve bu eksiklik, haber metinlerinde yer bulamıyordu.

Böylece “hakikat gazeteciliği” kavramı, bütün hafta sonu boyunca Amed sokaklarında kafamın içinde yankılanıp durdu.

Şu an için sorun Diyarbakır'da, şehir hakikat ile mizansen arasında incecik ipi üzerinde sallanıp duruyor.

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli
 

Son paylaşılanlar

İsmet Yüce

Kürd sosyolojisi ve milletleşme süreci

Kürd ve Kürdistan kavramsallaştırmaları, sınırlı düzeyde de olsa devletleşme pratikleri ve merkezi idari sistemlerin teessüs etmesiyle birlikte ontolojik zeminde daha belirgin bir yer edinmeye başlamıştır