ABD’nin İran’a ihtiyacı var

05-02-2020
Etiketler İran ABD İslam Sünni Şii
A+ A-

Muhammed Rıza Şah Pehlevi “Tarihe Cevap” adlı kitabının bir bölümünü İran’da devrim yapılmasıyla kendi yönetiminin yıkılışına ayırıyor. Önemli bazı konuları ele alarak cevaplarını tarihe bırakıyor. Kitabının bir yerinde şöyle diyor: “İran’da daha hiçbir şey olmamıştı. Ülke huzur içinde ve gelişmekteydi. ABD Büyükelçisi bir gece evimde ziyaretime gelerek bana Avrupa’ya seyahat etmemi bir süre ülkede kalmamamı söyledi. Daha sonra şunu anladım, Büyükelçi’nin benden bunu talep ettiği aynı gün Washington Post gazetesinde İran Şahı’nın ülkeyi terk ettiği ve kaçtığına dair manşetler atıyordu.”

Başka bir bölümde ise şaşkınlığını anlatırken: “Aynı haberlerde sözde Rıza Şah’ın Tahran’da hükümet çalışmalarını sürdürdüğü bir dönemde NATO Genel Sekreterinin de Tahran’ı ziyaret ettiği, başkentte birkaç gün kaldığı halde Rıza Şah ile görüşmediği bilgileri yayınlanıyordu” diyor. Rıza Şah ise konuyu savunma bakanına anlattığında onun da şaşkınlık içinde Tahran’a geldiği söylenen Genel Sekreter ile görüşmediğini söylediğini aktarıyor.

Rıza Şah iktidarının yıkılışından kısa bir süre sonra ülkesinde uzak bir yerde vefat etti ve bu soruların cevabını tarihe bıraktı. Ancak devrimden birkaç yıl sonra ABD ve batılı ülkelerinin İran’da muhalif bir kitle yaratmak, devrim gerçekleştirilip Ruhullah Musavi Humeyni’yi iktidara getirmek için nasıl destek verdikleri gerçeği gün yüzüne çıktı.

ABD, Batı ülkeleri ile İsrail’in İran’da rejim değişikliğinin ve İmam Humeyni’nin İran’da iktidara gelmesinin arkasında durdukları gerçeğini ispatlayacak belgeler mevcut. 1980 ila 1988 yılları arasında İran-Irak savaşı sırasında ABD silahlarının İsrail aracılığıyla İran’a gönderildiğini ve ayakta kalması için Devrim Muhafızları Ordusu’nu arkasında durduklarına dair bilgiler de var.

İnsanlar sadece olayların görünen tarafını görüyorlar ve İran’da 40 yıldır tekrar edilen “ABD’ye ölüm İsrail’e ölüm” sloganlarını duydukları için İran ile ABD’nin bölgede aynı stratejiyi tamamladıklarına inanmaları zor gibi görülüyor. Ya da iki ülke arasındaki çekişme ve sorunlar ABD’nin, İran’ın 2 numaralı adamı konumundaki Kasım Süleymani gibi birini öldürme seviyesine gelmesi, diğer yandan da bu iki ülkenin düşman olmadığına inanılması.

Sonuçta siyaset sonuçlarla değerlendirilebilir. 40 yıl sonra şimdi sonuçların çoğu ortaya çıktı ve bu konuyu gündeme getirerek derin bir düşünce ile olayların arkasında farklı amaçların olup olmadığını ortaya çıkarabiliriz.

İran, Muhammed Rıza Şah Pehlevi döneminde hem sanayileşme hem de tarım alanlarında gelişiyordu. İran’ın yıkılışından birkaç yıl önce sanayi alanında gelişmiş ülkeler sıralamasında zirveye gelebilmek için gelişmiş batılı ülkeleri ile rekabet halindeydi. Rıza Şah Pehlevi’yi yıktılar yerine İran devrimi iktidara getirildi. Bu ideoloji 40 yıldır “Hüseyin” için nasıl yas tutulacağını ve Muaviye’nin torunlarından nasıl nefret edilip öç alacakları yönünde eğitiyor.

İran’da devrim gerçekleştirilmeden önce radikal ve aşırıcılık düşüncesi ile Arapçılık düşüncesi Sünni ülkeleri ve İslami ülkelerde her geçen gün İsrail’e artmaktaydı. Ancak İran’da devrim iktidarının başa geçmesiyle birlikte her şey tersine döndü, daha önce İsrail’e karşı tehdit unsuru olan Arap ve İslami ülkeler birer birer dost olmaya ve İran’a karşı durmaya başladılar. Şimdi İsrail’in durumu istikrarlı seyrediyor ve yakın bir gelecekte nüfuzunu Nil ile Fırat arasında genişletme stratejisini geliştirebilir.

Aslında İran, ABD’nin ekonomik istikrarına büyük hizmet ediyor. Bölgedeki ülkeler, ihtiyaçları olmamasına rağmen ABD’den milyarlarca dolarlık silah alımı gerçekleştiriyor. Son zamanlarda körfez ülkeleri farklı bir haraç ödemeye başladı, Trump buna koruma karşılığında alınan vergi olarak nitelendiriyor. ABD’nin onları koruması karşılığında büyük paralar ödüyorlar. İran’ın bölgedeki hegemonyası adı altında bölge ülkelerini resmen sağıyor.

Eğer stratejik ve geniş kapsamlı bir perspektifte insaniyetin geleceğine bakacak olursak İslam dininin kendi dışındaki dünyaya karşı tehlike unsuru haline geldiğini göreceksiniz. Aşırıcılığın yayılmasından tutun karşıt görüşlerin reddedilmesi ve Müslüman ülkelerde nüfus artışına kadar. 50 yıl sonra Müslümanların sayısı dünya geneleninin yarısından daha fazlasını aşacak. Dünyayı kontrol etmek konusunda gelecekte büyük bir tehlike haline gelecek.

Kuşkusuz diğer egemenlikler, dinler ve toplumlar şimdiden bu tehlikenin önüne geçmeye ve İslam’ın küçülmesi için çalışmaya başlayacaklar. İran söz konusu metotlardan bir tanesi, onun aracılığıyla bu amaca ulaşabilirler. Geçtiğimiz yüz yılda batı ülkeleri Sünni blokun askeri ve ekonomik açıdan konumunu güçlendirmek için büyük uğraşlar içine girdi. Öyle ki Pakistan nükleer silaha sahip oldu.

Körfez ülkeleri büyük ekonomik sermaye sahibi oldular. Ancak son 20 yılla dikkatlice bakacak olursak denklemlerin değiştiğini ve Şiileri silahla donatıp güçlendirilmeye çalışıldığına şahit olacaksınız. ABD, İran’ın birçok ülkenin başkentini ele geçirmesine yardımcı oldu, Şii hegemonyasını öyle bir seviyeye getirdi ki böylece Sünni bloka karşı dengeyi kurabilsin. Aynı zamanda İran’ın askeri gücünü geliştirmesi karşısında adeta gözlerini yumarak o ülkelerin ekonomilerini sömürmeye başladı.

Geçmişte Sünniler güçlendirilerek hazırlandılar, İran’ın da hazırlanmasına az bir süre kaldı. Çekişmeler ve yaralar büyük bir savaş için zemini hazır hale getiriyor. Radikal ve aşırıcılık ruhu her iki tarafında benliğinde katliam yapacak kıvama kadar getirildi. İntikam alma duygusu her iki tarafın kalbinde giderek kabarıyor.

Burada sadece İslam’ın İslam’a karşı yapacağı büyük savaşın uygun yeri ve zamanına karar vermesi kalıyor. Böylece İslam’ın insanlık alemi üzerindeki tehlikesini ortadan kaldıracak ve İslam’ın tek düşmanı yine İslam’ın kendisi olacak. Sünni isen senin düşmanın Şii olmalı, eğer Şii isen düşmanın Sünni olmalı. İslam kendi dışında diğer dinler ve medeniyetleri düşman olarak görmeyecek. Dünyanın istikrarını sağlamak için batılı ülkeler bu stratejiyi uygulamaya çalışıyor.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)


Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli
 

Son paylaşılanlar

Fotoğraf: Rûdaw

Qesra Şaneşîn: Dönüşen inançlar, kripto kimlikler ve kasabalı Kürt modernleşmesi

Qesra Şaneşîn, Kürt toplumunda inanç, kadın, mekân ve kimlik arasındaki kadim ilişkinin izini sürerken; din değişimleri, kasabalı modernleşme ve kripto kimliklerin nasıl üretildiğini tarihsel ve sosyolojik bir çerçevede ele alıyor.