Margot Friedländer ve belleğin direnişi: Holokost’tan barışa uzanan etik bir tanıklık

14-05-2025
Hüsamettin Turan
Etiketler Hüsamettin Turan Margot belleğin direnişi Holokost barış
A+ A-

Hüsamettin Turan

Margot Friedländer’in yaşamı, yalnızca insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birine tanıklık eden bir yaşam öyküsü değil; aynı zamanda etik, ‘hafıza ve barış düşüncesi’nin somutlaşmış halidir.

1921’de Berlin’de doğan Friedländer, Nazi Almanyası’nın antisemitik politikaları nedeniyle ailesini kaybetmiş, kimliğini gizleyerek Berlin’de yaşamda kalmaya çalışmış.

1944 yılında yakalanarak Theresienstadt toplama kampına gönderilmiştir. Tüm bu zorlu sürecin ardından yaşamda kalmayı başaran Friedländer, savaş sonrası ABD’ye göç etmiş ve uzun yıllar sessizliğini korumuştur.

Ancak bu sessizlik, 88 yaşında aldığı bir kararla bozuldu.

2010 yılında doğduğu kente, Berlin’e geri döndü. Onun dönüşü yalnızca bireysel bir nostalji değil, hafızanın aktif bir biçimde yeniden kurulmasıydı.

Friedländer, yaşamının son yıllarını Almanya’daki gençlerle buluşmalara, okul konuşmalarına ve Holokost’un unutulmaması için yapılan çalışmalara adadı. “Unutmak suçtur” diyerek çıktığı bu yolda, tanıklığını etik bir sorumluluğa dönüştürdü.

En bilinen eseri olan otobiyografik kitabı Versuche, dein Leben zu machen (Hayatını Yaşamaya Çalış), ailesinin başına gelenleri, kimliğini gizleyerek yaşamda kalma çabasını ve toplumsal vicdana seslenen bir duruşu aktaran güçlü bir anlatıdır.

Onun öyküsü, sadece bir soykırım mağdurunun değil, aynı zamanda barışın, adaletin ve affediciliğin diliyle konuşan bir insanın öyküsüdür.

Margot Friedländer’in sözleri, onun vicdani derinliğini ve insana dair sarsılmaz inancını özetler niteliktedir:

“Hristiyan, Müslüman ve Yahudi kanı yok. Sadece insan kanı var. Sonuçta hepimiz insanız.”

Bu tümce, yalnızca dini kimlikleri aşan bir insani özlemi değil; aynı zamanda soykırımın ardından bile insan kalabilmiş bir yüreğin evrensel çağrısını dile getirir. Toplumu barıştıran, acıları unutturmadan dönüştüren ve her kesime hitap eden bir kişi olarak Friedländer, Almanya için büyük bir kayıptır.

Onun yaşamı, Kürt coğrafyasındaki barış anneleriyle de derin bir benzerlik taşır. Nasıl ki Türkiye’de birçok Kürt anne, çocuklarını savaşta, cezaevlerinde, faili meçhullerde kaybetmiş olmasına rağmen barış demekten vazgeçmemişse, Margot Friedländer da kendisini ve ailesini yok eden bir sistemin inşa edildiği topraklara geri dönerek, aynı halka barış elini uzatmıştır.

Bu, sadece bir affedicilik değil; insanlık onurunu yeniden kurma iradesidir. Bu yönüyle Friedländer, barış anneleriyle aynı tarihsel ve etik çizgide buluşur:

Acıdan doğan bir barış çağrısı.

Margot Friedländer 103 yaşında yaşama veda etti. Ama ardında yalnızca acılarla dolu bir geçmişi değil, geleceğe dair umut taşıyan bir tanıklığı bıraktı.

Ruhu şad, devr-i daim olsun.

Anısı, bu dünyanın en karanlık köşelerine ışık tutan bir lütuf olarak yaşasın.

Unutmamak ve unutturmamak için yaşadı.

Ve şimdi, hafızanın diliyle sonsuza dek bizimle konuşmaya devam ediyor.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli