Bu günlerde Prag'daki hava özel bir keyif veriyor. İlkbahar ve sonbaharın renkleri birbirine karışmış, Ara sıra hafif yağmur yağıyor ve soğuk bir kış esintisi yayıyor. Tabii benim açımdan güzel olan, yanı bu havada sıcak bir çay içmek.
çayımı Prag'ın merkezinde bir kafede bulabildim. Ama özellikle son zamanlarda her yerde ve hatta Prag’da konuşulan, Doğu Kürdistan ve İran'daki gösteriler, ister istemez beni şehrin doğal güzelliğini izlemekten uzaklaştırıp, 1989’da Prag’daki Kadife Devrimi düşünmeme sebep oluyor.
Kendisine çoğu zaman taşra çocuğu demekten hoşlanan arkadaşım, Prag'da bir araştırma merkezinin direktörü. Ben ise, onun çalıştığı merkezde düzenlenen bir etkinliğin konuğuyum. O, insanların gösteri yaptığı sokak ve yerleri büyük bir heyecanla bana göstermişti.
Halkın, özellikle öğrencilerin şiddet içermeyen gösterileri, yaklaşık altı hafta içinde, şimdi artık iki ayrı ülke olan Çekoslovakya'da Stalinist devleti sona erdirmişti.
Portekiz’de 1974'teki Karanfil Devrimi'ne benzer şekilde, Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği ülkeleri içerisinde, en önemlisi olan Çekoslovakya kadife devrimi dahil, en azından beş renkli devrim gerçekleşti. Bundan dolayı, aklıma hemen, buradaki kadife ve renkli devrimler ile Ortadoğu'daki kanlı devrimler arasındaki fark geldi!
Elbette bu yazıda çok fazla analiz yapmak istenmediğim için, bu konuyu burada sonlandırıyorum.
Karşımda eski bir Çek diplomat oturuyordu. O, kısmen aşağılayıcı bir şekilde, neden Kürtlerin Ortadoğu'da aynı ülkede yaşadıkları diğer ulusların dili olan Türkçe, Farsça veya Arapçayı iyi bilemediklerini sordu! Ortadoğu'nun karmaşık sorunlarına, özellikle de Kürt sorununa dair kadifemsi bir bakıştı bu. Kendisine, 1989’daki kadife devrim ve 1993’teki kadife ayrılığı yaşandığı bir ülkeden, Ortadoğu'ya bakılmaması gerektiğini ve bu noktada farklılıkların görmezlikten gelinmemesi gerektiğini anlatmam biraz zaman aldı. Ne Kürt sorunu tam olarak Avrupa’daki etnik sorunlarına benziyor, ne de buradaki devletler, İngiltere ve Çekoslovakya gibi devletlerdir!
Bu bakış bana bir zamanlar çok hayali bir şekilde Irak halklarını birleştirmek adına, ortak bir müze kurarak Kürtler ile Araplar arasında ortak bir miras oluşturmaya çalışan İngiliz Gertrude Bell'in görüşlerini hatırlattı. Sorun şu ki, bu tür bakış açılar toplumu “bir leğen hamura benzetiyor ve onu istediği gibi şekillendirebileceğini” sanıyor. Ortadoğu'daki uluslaşma sürecinin nasıl olduğunu, ve Kürtlerin nasıl kurban edildiğini, zoraki birleştirmelerin başarı şansı olmayacağını anlattıktan sonra, defalarca özür diledi. Ancak bir dönem Bağdat, İran ve İstanbul'da diplomat olarak çalıştığını öğrendikten sonra, Kürtlerin dış dünyayla ilişkilerinde nasıl bir boşluk içinde olduklarını düşünmeme sebep oldu.
Orada, Şırnaklı bir Kürt ile karşılaştım. Bölgenin o güzel lehçesini hala konuşabiliyordu. Ramazan Hezexliydi (İdil) ve O Prag merkezinde çalışıyordu. Sanki beni yıllardır tanıyormuş gibi sıcak bir şekilde davrandı. Tabii bunun nedeni, beni zaman zaman izlemiş olduğu, daha sonra anladım. Brno’da (Brünn) yaşadığını ve orada okuduğunu söyledi.
Brno! (Bir çeşit eski tüfek) Bu ismin Kürdistan kurtuluş hareketinin başlangıcında ve Kürt toplumunun hafızasında özel bir yeri vardı! Muhtemelen benim gibi, baba ve dedesinden, brno ile ilgili bir hikaye dinlemiş bir çok kişi vardır.
Brno'dan sonra, yavaş yavaş Kalaşnikof ve RPG gibi silahların ismi ortaya çıktı ki, bu da sol ideolojinin ve Kürtlerin eski Sovyetler Birliği ile ilişkilerinin etkisi ile paralel bir şekilde gelişti. Belli ki Sovyletlerin çöküşünden önceki ve sonraki dönemlerde, Kürdistan hareketi daha çok Batı'ya yöneldi ve bu da bazı NATO silahlarının kademeli olarak Kalaşnikofların ve eski brno’ların yerini almasına yol açtı.
Prag'ın dikkat çeken bir başka görüntüsü de oradaki Ukraynalılardı. Kökenleri Slav olduğu için, Çek ve Ukraynalılar birbirlerine benziyorlar, dilleri aynı olsa onları kolayca ayırt edilemezsiniz. Hiç değilse benim için durum böyleydi.
Savaştan bu yana yaklaşık 500 bin Ukraynalı Çek Cumhuriyeti'ne sığınmiş. Şu ana kadar ciddi bir sorunları yok. Hükümet onlara iş, barınma sağlamiş onlara ve maaş bile veriyor. Bazı binalarda "Putin, Ukrayna'yı rahat birak” yazıları asılmış. Dışişleri Bakanlığı binasında ise, Ukrayna bayrağı, Çek bayrağı ile yarıya indirilmiş bir vaziyette asılmış. Ancak tanıştığım bazı Çek araştırmacı ve uzmanların, Rus ordusu baharda toparlanır ve bir karşı hamle ihtimali ile, 500 bin mülteci daha gelirse ne olur diye endişeli olduklarını gördüm!
Elbette Çek Cumhuriyeti'nin daha çok Slavların yanında olması ve Rusya ile olan sorunlarını azaltması gerektiği düşünen kişilerde var.
Bu Ukrayna konusu ile biraz Ortadoğu'dan uzaklaştık. Ancak İran'ın Rusya-Ukrayna savaşındaki rolü tartışmasıyla tekrar Ortadoğu'ya geri döndük! Gerçekten de günümüzdeki dünyanın olayları birbirine o kadar bağlı ki, artık birçok olayın etkisi artık tek bir yerle sınırlı kalmıyor.
Ziryan Rojhılati – Rûdaw Araştırmalar Merkezi Direktörü
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın