Kürdistan nerede?

22-10-2025
Hüsamettin Turan
Etiketler Kürdistan Kürdistan mebusu Osmanlı tarihi Cumhuriyet dönemi Ağrı Dağı Zagroslar
A+ A-

Sorusu, yalnızca bir coğrafya arayışı değil; tarihin, siyasetin ve kimliğin kesişim noktasında yer alan bir sorudur. Tarihsel belgeler incelendiğinde, bu sorunun cevabı defalarca verilmiş, fakat modern devlet söylemleri içerisinde defalarca da inkâr edilmiştir.

Osmanlı kaynaklarında, özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı Fransuva’ya gönderdiği mektuplarda Kürdistan adı açıkça geçmektedir.

Söz konusu belgeler

Kanuni’nin hüküm sürdüğü coğrafyaları sayarken Diyarbakır’ın yanında Kürdistan’ı anar. Bu, yalnızca Osmanlı idari coğrafyasının bir parçasını işaret etmez; aynı zamanda imparatorlukların Kürtlerin yaşadığı toprakları bir bütün olarak tanımladığını da gösterir.

Selçuklu dönemine kadar gidildiğinde de Kürdistan adının Kirmanşah ve civarı için kullanıldığı bilinmektedir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin Kürtler maddesi bu durumu onaylar: Kürtlerin anayurtlarının Zagros silsilesi boyunca uzandığını ve tarihsel olarak Kürdistan ifadesiyle tanımlandığını kaydeder.

Modern döneme gelindiğinde ise kavramın seyri tamamen siyasallaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Meclis’te Kürdistan mebusu tanımı resmi tutanaklarda yer alırken, Cumhuriyetin konsolidasyon sürecinde bu kavram yasaklanmış ve inkâr politikalarının hedefi olmuştur.

Bugün Kürdistan kelimesi TBMM kürsüsünde telaffuz edildiğinde milletvekillerine ceza verilmesi ya da meclisten çıkarılmaları bunun açık göstergesidir.

Buna karşın Irak’ta 1970’te özerklik anlaşmasıyla başlayan süreç, 2005’te anayasal güvence altına alınan Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile kurumsal bir çerçeve kazanmıştır. Yani aynı tarihsel-toplumsal gerçeklik, farklı siyasal coğrafyalarda farklı karşılıklar bulmuştur: Türkiye’de inkâr edilen bir kavram, Irak’ta anayasal statüye kavuşmuş, İran ve Suriye’de ise hâlâ bastırılmakta olan bir talep olarak varlığını sürdürmektedir.

Türk siyasetinde ise Kürdistan sözcüğü tutarsız biçimde kullanılmıştır. Bir yandan Erdoğan 2013’te “Osmanlı’da Kürdistan eyaleti vardı” diyerek tarihsel gerçekliği hatırlatmış, diğer yandan 2019’da Diyarbakır’da “Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok” demiştir.

Binali Yıldırım aynı yıl Atatürk’ün davetiyle Meclis’te “Kürdistan mebusları” olduğunu anımsatırken, Devlet Bahçeli ve benzeri aktörler bu kelimenin varlığını bile reddetmiştir. Yani Kürdistan yalnızca bir coğrafya değil, aynı zamanda Türk siyasetinin çelişkilerini yansıtan bir aynadır.

Bu bağlamda Kürdistan nerede? sorusunun cevabı çok katmanlıdır.

Tarihsel olarak Zagroslardan Mezopotamya’nın kuzeyine, Anadolu’nun doğusundan Ermenistan’ın güneyine uzanan coğrafya Kürdistan olarak adlandırılmıştır. Siyasal olarak Irak’ta resmî bir statüye sahiptir. Toplumsal olarak ise Kürt milletinin hafızasında ve kimliğinde canlıdır. Meclis kürsüsünden Kürdistan kalbimizdedir diyen Osman Baydemir’in tanımı, bu durumun sembolik özeti gibidir.

Coğrafi olarak Kürdistan; doğuda İran’ın Kirmanşah, Urmiye ve Sine hattından başlar, batıda Fırat havzasına ve Suriye’nin kuzeyine kadar uzanır. Kuzeyde Erzurum, Erzincan, Bingöl ve Ağrı dağ silsileleriyle sınırlanırken, güneyde Musul, Kerkük, Şengal ve Hewlêr üzerinden Mezopotamya ovalarına iner.

Bu coğrafya, Zagros ve Toros dağlarının kavşağında, Mezopotamya’nın verimli havzalarıyla birleşir. Botan, Dersim, Hakkâri, Hewlêr, Süleymaniye ve Mahabad gibi tarihsel-kültürel merkezler, Kürdistan’ın hem dağlık hem de ovasal kimliğini belirleyen odaklardır.

Siyasal düzeyde ise bu coğrafya dört devlete bölünmüş durumdadır: Türkiye’de Kuzey Kürdistan, Irak’ta anayasal statü kazanmış Güney Kürdistan, İran’da Doğu Kürdistan veya Rojhilat, Suriye’de ise 2012’den sonra fiili özerklik deneyimleriyle gündeme gelen Batı Kürdistan ya da Rojava.

Bu parçalanma, Sykes-Picot anlaşması ve Lozan Antlaşması sonrasında uluslararası sistemin çizdiği sınırların bir sonucudur. Kürt milletinin tarihsel coğrafyası, böylece bölünmüş ve farklı ulus-devletlerin merkeziyetçi politikalarının hedefi hâline gelmiştir.

Kürdistan aynı zamanda stratejik bir coğrafyadır.

Dağlık arazisi, doğal sınır işlevi görürken, Mezopotamya ovaları tarımsal üretim ve su kaynakları açısından hayati öneme sahiptir. Özellikle Kerkük ve Süleymaniye çevresi petrol rezervleri bakımından zengindir ve enerji politikalarının merkezinde yer alır.

Fırat ve Dicle nehirleri ise hem su havzaları hem de tarımsal ve hidrolojik stratejiler açısından bölgenin önemini artırmaktadır. Bu nedenle Kürdistan, yalnızca tarihsel ve kültürel bir mekân değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası güç dengeleri açısından kritik bir alandır.

Bugün Kürdistan’ın adı yasaklanabilir, ders kitaplarından silinebilir, siyasal söylemlerde çarpıtılabilir; fakat tarihsel belgeler, uluslararası literatür, doğal kaynakları ve Kürt milletinin kolektif hafızası bu adı yaşamaya devam ettirmektedir. Dolayısıyla Kürdistan yalnızca bir coğrafi mekân değil, aynı zamanda bir tarihsel hakikat, ulusal kimlik, ekonomik kaynaklar ve siyasal gelecek iddiasıdır.

 


(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli