Cumhuriyet'in redd-i miras politikası ve Kürt sorunu - 4

1 saat önce
Mehmet Hanifi Alır
A+ A-

Bana göre "Terörsüz Türkiye" kavramı, her ne kadar kamuoyuna yönelik ikna amacı taşısa da doğru değildir. Belki de sosyolojik olarak doğrusu, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılının demokratikleşme ve büyüme paradigması"dır.

Bu süreç, diğer süreçlerden birçok yönden farklıdır. Yöntem olarak farklıdır. İç ve dış koşullar açısından farklıdır. Tecrübe olarak farklıdır. Niyet olarak farklıdır:

Bir: Her iki taraf için de Turgut Özal döneminden, 2009–2011 arasında süren Demokratik Açılım Süreci'nden ve 2013–2015 arasında gerçekleşen 1. Çözüm Süreci dediğimiz dönemlerden elde edilen tecrübeler vardır.

İki: Önceki süreçler tabandan tavana doğru ilerlerken, bu süreç tavandan tabana doğru ilerlemektedir. Doğrudan en karşıt olanların sert söylemleriyle tepeden başlamıştır.

Üç: Diğer süreçlerde siyaset inisiyatifi ve çabası varken, bu sefer işin içinde devlet aklı ve siyasetin feraseti vardır.

Dört: Önceki süreçlerde Tayyip Erdoğan ve AK Parti tek başına ipi göğüslerken, bu sefer tüm partiler ve Meclis sürece dâhildir.

Beş: Daha önceki dönemlerde Kürtlerin asimilasyonu ve varlık meselesi tartışılırken, bugün Kürtlerin varlığı tartışılmamaktadır. Ancak varlığı kabul edilen Kürt halkının bu varlığı nasıl yaşayacağı tartışılmaktadır.

Altı: Daha önce Kürt sorunu Türkiye özelinde çözülmeye çalışılırken, bugün Suriye ile paralel çözülmek zorundadır.

Yedi: 2024'ten önce Ortadoğu'da İran, Rusya, İsrail ve ABD gibi birçok aktör varken, bugün tek aktör Amerika'dır.

Sekiz: Kürt sorunu bölgesel olmaktan çıkmış, uluslararası bir boyut kazanmıştır.

Dokuz: Güçlü bir başkanlık sisteminin olması çözüm için avantajdır.

On: Kürt sorununu etkileyen dört parametre değişmiştir. Bu da çözümü hem kolaylaştırmakta hem de zorunlu kılmaktadır.

1 – Uluslararası dengeler değişti

Dünyada ikili sistem değişti. Artık Varşova Paktı yok. Rusya dağıldı, reel sosyalizm iflas etti. Argümanlar değişti. Avrupa yaşlandı, küçüldü. ABD artık tek başına küresel güç değildir. Asya yükseliyor. Hindistan ve Brezilya güç kazanıyor. Çin, gittikçe savaşsız hegemon bir güç oluyor ve ABD'ye tek rakip konumuna geliyor. Rusya, Ukrayna bataklığına saplandı, Ortadoğu'da zayıfladı. ABD, Türkiye ile Asya'yı dengelemek ve Ortadoğu'yu dizayn etmek istiyor. Kürt kartını da Ortadoğu'da elinde tutmak peşinde. Amerika aynı zamanda Avrupa ile Rusya'yı dengelemek ve Ortadoğu'da İsrail kalesini güçlendirip Türkiye ile denge kurmak arzusundadır.

2 – Ortadoğu’da güçler dengesi değişti

ABD ve İsrail iş birliğiyle İran'ın Şii Hilali darbe aldı ve etkinliği kalmadı. Esad kaçtı, Rusya Ortadoğu'dan çekilmek zorunda kaldı. Hizbullah, Hamas gibi devlet dışı silahlı grupların sonu gelmeye başladı. İsrail güç kazanmaya başladı.

3 – Türkiye’nin özgüveni arttı

Türkiye son yıllarda kendine olan özgüvenini artırdı. Artık kendi SİHA'sını, İHA'sını, uydusunu, silah teknolojisini kendi imkânlarıyla üreten bir ülke. Duble yolları, otobanları, havaalanları, sağlık hizmetleri, lüks hastaneleri ile gelişmiş ülkelerden geri değildir. Yaşlılara, engellilere, dul kadınlara, çocuklara yapılan destek ve hizmetler birçok sosyal devletin ilerisindedir. Hatta en gelişmiş ülkelerin gerisinde değildir.

Ayrıca Türkiye'deki Kürtler metropollere, büyükşehirlere yerleşmişlerdir. Her ailede bir akrabalık bağı vardır, iç içe geçmişlerdir. Bölünme ve ayrılma hissi kimsede yoktur. Ne bir talep vardır ne de öyle bir eğilim. Olsa olsa eşitlik ve demokrasi yönünden eksiklikler söz konusudur.

4 – Kürt sosyolojisi değişti

Köylerden, kasabalardan çeşitli sebeplerle büyük kentlere ve metropollere yerleşen Kürtler; ilk başta ağır ve angarya işlerde çalışarak geçimini sağlıyordu. Çoğunlukla Adana gibi yerlerde pamuk fabrikalarında ya da büyükşehirlerde inşaatlarda çalışıyorlardı. Eskiden saf köylü iken sadece bir doğrusu varken, şimdi şehirli oldular ve çok alternatifli düşünme kapasitesine ulaştılar.

Gelişen bilişim teknolojisi,

Bilgiye ulaşma kolaylığı,

Öğrenmenin engel tanımaması,

İş gücü ve öğrenme,

Esnaflık ve ticari deneyim,

Eğitim seviyesinin yükselmesi,

Çatışmalı sürecin yarattığı siyasallaşma,

Kadınların okuması ve sosyal hayata katılması,

Kürt diasporasının güçlenmesi, dört parçada ve dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Kürtlerin birbirinden haberdar olması ve siyasallaşması ve genç nüfusa sahip olunması, tüm bunlar, Kürtlerin sosyolojisini değiştirmiştir.

Dolayısıyla gelinen aşamada, bu şartlar altında bir çözümün olması mukadderdir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarla belli bir noktaya gelinmiştir. Bundan sonrası daha ümit vericidir.

“Terörsüz Türkiye” süreci: Başlangıç ve gelişmeler

Bu süreç, özellikle 2024 yılının son çeyreğinde belirginleşen gelişmelerle başlamış ve büyük ölçüde Cumhur İttifakı (AK Parti ve MHP) ile Kürt siyasal hareketinin temsilcisi olan DEM Parti arasındaki siyasi diyaloglar üzerinden ilerlemiştir.

1 - Sürecin başlangıcı ve ilk adımlar (2024)

Terörsüz Türkiye sürecinin iç politikadaki başlangıcı olarak görülen kritik adımlar:

Eylül 2024: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD dönüşü yaptığı "iç cephe" çıkışı ile güçlü bir anayasa hazırlığında olduklarını duyurmuş, bu da sürecin siyasi zemininin ilk işareti olarak değerlendirilmiştir.

1 Ekim 2024: TBMM'nin yeni yasama yılının açılışında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşması ve verdiği barış mesajı, sürecin en somut ve dikkat çekici başlangıcı olmuştur.

Ekim 2024: Cumhurbaşkanı Erdoğan, ittifak ortağı MHP'ye destek vererek, "Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından anlaşılmasını ümit ediyoruz" demiştir.

22 Ekim 2024: MHP Genel Başkanı Bahçeli, PKK kurucusu Abdullah Öcalan'ın tecridinin kaldırılması ve örgütün lağvedildiğinin açıklanması durumunda Meclis'te konuşabileceğini ve "umut hakkı"ndan yararlanabileceğini belirterek örgütün feshedilmesi çağrısını yapmıştır.

Bu adımlar, siyasi söylemin değiştiğini ve çözüm odaklı yeni bir yaklaşımın benimsendiğini göstermiştir.

Süreçte atılan önemli adımlar ve gelişmeler (2025)

2025 yılı boyunca, siyasi diyalog ve somut gelişmelerle süreç hız kazanmıştır:

Şubat 2025: Abdullah Öcalan, PKK'ya silah bırakma çağrısı yapmıştır.

1 Mart 2025: PKK Yürütme Komitesi ateşkes ilan etmiştir.

Nisan 2025: Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEM Parti heyetini Cumhurbaşkanlığı'nda kabul etmiştir.

12 Mayıs 2025: PKK, örgütü feshetme ve silahlı mücadeleye son verme kararı aldığını açıklamıştır.

Temmuz 2025: İmralı'da tutuklu PKK yöneticisi Veysi Aktaş tahliye edilmiştir.

27 Temmuz 2025: TBMM Başkanı, "Millî Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonu" kurulacağını duyurmuştur.

Ağustos 2025: Komisyon ilk toplantısını gerçekleştirmiş ve adı "Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" olarak değiştirilmiştir.

Devam Eden Çalışmalar

TBMM Komisyonu: Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmalarını sürdürmüştür. Komisyon nihai rapor aşamasına gelmiştir.

Yüksek düzeyli görüşmeler: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın belirli periyotlarla DEM Parti heyetini kabul etmesi ve İmralı heyeti ile görüşmesi, sürecin üst düzeyde takibinin yapıldığını göstermektedir.

Silah bırakma ve entegrasyon: PKK'nın silah bırakmasının ardından, örgüt yöneticilerinin üçüncü ülkelere gönderilmesi ve silahlı eylemde bulunmamış mensupların sivil hayata entegre edilmesi gibi konuların devletin ilgili kurumları tarafından çalışıldığı ifade edilmiştir.

Çözüm çareleri

Türkiye'nin tarihsel birikimini, Türklerin ve Kürtlerin ortak tarihlerini, dünyada benzer olayların çözüm şekillerini de göz önüne alarak büyük devlet ferasetiyle çözüm üretmek gerekir. Bunun için makro düzeydeki çözümler ve mikro düzeydeki çözümler şeklinde mütalaa edilebilir:

Makro düzeydeki çözümler

1000 yıllık Türklerin ve Kürtlerin ortak tarihlerini referans alarak çözüm üretmek gerekir.

Türklerin, Kürtlerin, Arapların 1500 senelik medeniyet kodlarını göz önüne alarak ortak değerler üzerinde birleşmek gerekir. Bu, ümmet anlayışı olabilir, demokratik ulus anlayışı olabilir veya çağdaş demokrasi olabilir. Yani ortak bir şeyi ikame etmek gerekir.

Vahdette, yani birlikte güç kazanılacağı; ayrımcılığın ve ayrımın uçurum olacağı bilinmeli ve bu bilinç geliştirilmelidir. Toplum buna hazırlanmalıdır. Zira tarihî referanslar, ne zaman birlik olunmuşsa, muazzam bir gücün arkasından geldiğini göstermektedir. Örneğin:

İspanya

İspanyol İmparatorluğu'nun temelleri, Kastilya Kraliçesi I. Isabella ile Aragon Kralı II. Fernando'nun 1469'da evlenerek, 1479'da iki krallığı hanedanlık birliği altında birleştirmesiyle atıldı.

Sonuçları:

Amerika'nın Keşfi (1492): Aynı yıl, Kraliçe Isabella'nın sponsorluğunda Kristof Kolomb'un Amerika'ya yaptığı yolculuk, İspanya'nın denizaşırı sömürgeciliğini ve küresel bir imparatorluk kurmasını başlattı. Yeni Dünya'daki topraklar, kısa sürede imparatorluğun zenginliğinin ve gücünün ana kaynağı oldu.

Reconquista'nın Tamamlanması (1492): Ferdinand ve Isabella, İber Yarımadası'ndaki son Müslüman kalesi olan Gırnata Emirliği'ni fethetti. Bu olay, Yarımada'nın Yeniden Fethi (Reconquista) sürecini tamamladı ve İspanya'yı tam bir Hristiyan devleti haline getirdi.

Dini Birlik ve Engizisyon: Katolik Monarklar olarak da bilinen Ferdinand ve Isabella, krallıkta dini birliği sağlamayı amaçladı. 1478'de İspanyol Engizisyonu'nu kurdular ve 1492'de Elhamra Fermanı ile din değiştirmeyi reddeden Yahudileri İspanya'dan çıkardılar.

İngiltere

Britanya Devleti'nin ilk kuruluşu, 1 Mayıs 1707 tarihinde yürürlüğe giren Birlik Yasaları (Acts of Union) ile gerçekleşmiştir. Bu yasalar, o zamana kadar ayrı ayrı varlıklarını sürdüren iki bağımsız krallığı, yani İngiltere Krallığı (Galler dâhil) ve İskoçya Krallığı'nı birleştirerek tek bir siyasi devlet kurmuştur: Büyük Britanya Krallığı.

Temel oluşum süreçleri:

Taçların Birleşmesi (Union of the Crowns - 1603): İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth'in çocuksuz ölümü üzerine, en yakın akrabası olan İskoçya Kralı VI. James, İngiltere tahtına da geçerek I. James adını almıştır. Bu olay, iki krallığı aynı hükümdarın yönetimi altında birleştirmiş, ancak İngiltere ve İskoçya'nın parlamentoları, kanunları ve yönetim sistemleri ayrı kalmaya devam etmiştir.

Birlik Yasaları (Acts of Union - 1707): Yaklaşık bir asır süren ortak monarşi döneminden sonra, siyasi ve ekonomik gerekçelerle (özellikle İskoçya'nın ekonomik güvenlik ihtiyacı ve İngiltere'nin siyasi istikrar kaygıları) Kraliçe Anne döneminde birleşme görüşmeleri hızlanmıştır. İngiliz ve İskoç parlamentolarının kabul ettiği bu yasalarla, iki krallık tek bir Büyük Britanya Krallığı adı altında birleşmiş ve tek bir Büyük Britanya Parlamentosu kurulmuştur. Bu birleşme, modern Britanya Devleti'nin resmî başlangıcı olarak kabul edilir.

İrlanda'nın Katılımı (1801): 1801 yılında ise İrlanda Krallığı, ayrı bir Birlik Yasası ile birleşime katılmış ve devletin adı Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı olarak değiştirilmiştir. 1922'de İrlanda'nın büyük bir bölümü bağımsızlığını kazanınca, devletin adı günümüzdeki resmî adı olan Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı olmuştur.

Osmanlı

Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak ve en çok yükseldiği dönem, genellikle İstanbul'un Fethi'nden (1453) sonra başlayan ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520–1566) zirveye ulaşan Yükselme Dönemi olarak kabul edilir. Çaldıran Savaşı, 23 Ağustos 1514 tarihinde Osmanlılar ile Safevî Devleti arasında olmuştur. Osmanlı'nın en güçlü olduğu dönem 1520 ile 1560 arasıdır. Büyümeye başladığı dönem ise 1514'te Yavuz'un Kürtlerle yaptığı ittifaktan sonrasıdır.

Mikro düzeydeki çözümler

Tarihsel bir benzerlik arıyorsak buna en uygun örnek İngiltere'dir. Çünkü: İngiltere bir imparatorluk bakiyesi ülkedir. Türkiye de Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesidir. Olgulara yeni bir devlet mantığıyla bakmak başka, bir imparatorluk ve büyük devlet tecrübesiyle bakmak başkadır.

Kürtlerle İrlandalılar arasında bir benzerlik vardır. İngilizler bir Germen kavmidir, dilleri İngilizcedir. İrlandalılar bir Kelt kavmidir, dilleri kendilerine özgüdür. Tıpkı Türkçenin bir Altay dili, Kürtçenin ise Hint-Avrupa dili olması gibi.

İrlandalılar, Büyük Britanya kurulduktan 100 yıl sonra, 1800 yılında Büyük Britanya'ya katılarak "Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı" adını almış ve bir dünya imparatorluğu olmuştur. Kürtler de 1512 yıllarında, Fetret Devri'nden kısa süre önce Osmanlı'ya gönüllü olarak iş birliği yapmış ve Osmanlı bir dünya imparatorluğu olmuştur.

Kuzey İrlanda, Katolik olarak dini ve etnik ayrımcılığa uğradığına inanarak IRA çatısı altında çatışmalı ve kanlı bir sürece başvurmuştur. Kürtler de yıllarca kendi dillerinin ve kültürlerinin inkârına ve ayrımcılığına inanarak çatışmalı sürece destek vermiştir.

IRA örgütünün illegal bir silahlı gücü yanında, kendisine yakın bir legal partisi de olmuştur. Türkiye'de de durum bundan farklı değildir. Çatışma, 1998'deki Belfast Anlaşması (Hayırlı Cuma Anlaşması) ile sona ermiştir. Bu anlaşma, güç paylaşımını, Kuzey İrlanda'nın anayasal durumunu ve silahsızlanma sürecini düzenleyerek büyük ölçüde şiddeti azaltmıştır.

Cumhuriyetin birinci yüzyılındaki "redd-i miras" anlayışına karşılık, ikinci yüzyılda mirasına sahip çıkması gerekir.

Türkiye, dış Türklere sahip çıktığı gibi Türkiye dışındaki Kürtlere de hamilik yapmalıdır.

Kürtlerin kimlikleri, ana dilleri, eğitimleri ve kendi kültürlerini yaşamaları anayasal güvence altına alınmalıdır.

Türkler; hangi duyguyla Kürtlerin ayrılmasını istemiyorlarsa, Kürtlere de Türklerin ayrılmaması için aynı duyguları kazandırması gerekir.

Türkler için ne istiyorsak, aynı şeyi Kürtler için de istiyorsak kardeşliğe hiçbir söz söylenemez.

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli