Kürdistan'ın 20. yüzyıldaki kaderi: San Remo Toplantısı

11-10-2025
İsmet Yüce
Etiketler İsmet Yüce San Remo Toplantısı İngiltere Kürdistan
A+ A-

Bu toplantıyı, İngilizlerin Kürdistan taslağı ve 1920 Savaşı sonrası Kürdistan’ın kaderinin belirlenmesi bağlamında William B. Helmreich ile Butler, R. ve Bury, J. P. T. teorileri çerçevesinde bir kez daha yorumlamaya çalışacağız.

San Remo Toplantısı, 19–26 Nisan 1920 tarihleri arasında, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde, özellikle Ortadoğu ve Kürdistan’ın kaderinin tartışıldığı; Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan ve Belçika temsilcilerinin katıldığı bir konferanstır.

Bu toplantıda, I. Dünya Savaşı’nın sonunda Sevr Antlaşması’na giden sürecin maddeleri oluşturulmuştur. Toplantının asıl iddiası olan Ortadoğu ve Kürdistan halkının hakları ise hiçbir zaman yerine getirilmemiştir.

ABD konferansa tarafsız olarak katılmış, Woodrow Wilson, San Remo Konferansı’nda “alınacak olan tüm kararların her taraf için adil olması gerektiğini” savunmuştur. Wilson prensipleri bu söylemin temelini oluşturmuş olsa da, tekrar belirtmek gerekir ki, bunların hiçbiri uygulanmamıştır.

Toplantının sonuçları açıklandığında ve tartışılmaya başlandığında, hatta ne anlama geldiği tam olarak bilinmediği dönemde Bedirxaniler ve bazı Kürd şahsiyetler, raporun duyulması üzerine Cizre, Urfa, Mardin, Malatya ve Koçgiri’nin Kürd özerkliği dışında bırakılmasını bu toplantının kararları olarak protesto ettiler. Fakat İngiltere ve Fransa’nın, Kürdistan’ın güneyinin küçük bir bölgesi dışında böyle bir planı olmadığı anlaşılamadı.

San Remo Toplantısı’nda İngiltere’nin yeni Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Kürdlerle ilgili görüşmeleri geçiştirmek, böylece çıkarlarını tehlikeye atmamak istemekteydi.

Musul sorunundan sonra konuya tekrar dönmek üzere Fransa Dışişleri Bakanı B. Barthelot ile anlaştı. Osmanlı sonrası Kürdistan konusunda kesin bir karara varamadılar. İngiltere, “ayrı ayrı küçük Kürdistan bölgeleri mi oluşmalı, yoksa bir otonomi mi sağlanmalı” konusunda kararsızdı. Daha çok Güney Kürdistan’da bir sistem kurulabileceğini düşünüyorlardı.

20 Şubat’ta yapılan toplantıda, daha önceki görüşmelere devam edildi. Barthelot, “Kürdistan’ın geleceği ayrıca tartışma konusu olacaktır” diyerek toplantıya katıldı. Görüşmelerde bölgenin Türkiye’nin denetimine verilmesi düşüncesi de vardı. Sonuçta Fransa ve İngiltere, Kürdistan’ın ya tek bir devlet olarak ya da özerk devletlerden oluşan bir federasyon biçiminde bağımsız olmasını kabul ettiler. Bu düşünce baştan beri İngiliz programının bir parçasıydı.

19 Nisan 1920 tarihinde San Remo’da toplanan konferansın amacı, Osmanlı ile nihai bir anlaşma yapılmadan önce Kürdistan sorunu da dâhil olmak üzere bazı konuları tekrar görüşmek ve kesin bir karara bağlamaktı. Yapılan ilk toplantıda Lloyd George, Kürdistan konusunun ele alınmasını önerdi. Lord Curzon, bu konunun çözümünün çok zor olduğunu belirtti. Görüşmeler daha çok Güney Kürdistan ve Musul Vilayeti üzerine yoğunlaşıyordu.

İngiltere ve Fransa temsilcileri, Kürdlere verilecek haklar ve bu hakların nasıl kullanılacağı, bölgeye etkisinin ne olacağı konusunda oldukça kararsızdılar. Genel kanı, konunun çözülmesinin zor olduğu yönündeydi. Toplantı sona erdiğinde, Kürdistan’a ilişkin taslak maddeler hazırlanmıştı. Beş ayrı oturumda hazırlanan bu taslaklar, Sevr Antlaşması’nın 62, 63 ve 64. maddeleri olarak kabul edildi.

23 Nisan’da yine San Remo’da, manda topraklarının paylaşımı konusunda başka bir toplantı yapıldı. Güney Kürdistan ve Musul Vilayeti ile ilgili meseleler ele alındı. İngiltere ve Fransa, Kürdistan’a bir şekilde yetki veya hak verilmesi konusunda prensipte anlaşsalar da, toplantı sonucunda herhangi bir karar alınamadı ve Kürdler statüsüz bırakıldı. Sonuçta Türkiye ve Batı’ya yarayan bu anlaşma uygulanmaya konuldu. Sevr ve Lozan’a doğru giden süreç böylece gizlice başlamış oldu.

Bilindiği gibi, Kürdistan tarihinde bu üçlü anlaşma —San Remo, Sykes-Picot, Sevr ve Lozan— farklı gibi gösterilmeye çalışılsa da, Osmanlı sonrası Ortadoğu’nun haritası çizilirken Kürdlere herhangi bir hak verilmeden bugünkü statüye ulaşılmıştır. San Remo bu sürecin ilk temel adımıdır ve bugünkü durumun başlangıcı sayılabilir.

Bütün bu anlaşmalar ve sonuçları, taraf ülkelerin kendi veya bölgesel çıkarları doğrultusunda Kürdistan’ın yeniden paylaşılmasını doğurmuştur. Anlaşmanın maddeleri ortaya çıktıktan sonra, dönemin Osmanlı ve Batı basınında çıkan haberlerde, asıl tartışma konusu Kürdistan olmasına rağmen, Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde özerklik veya hak taleplerine neredeyse hiç yer verilmemiştir. Hatta “Kürd” ve “Kürdistan” kelimeleri ya hiç geçmemekte ya da manipülatif biçimde kullanılmaktaydı.

Sadece birkaç yerde, Kürdistan’a verilmesi gereken haklar veya bölgedeki diğer azınlıklar üzerindeki egemenliklerin nasıl olacağına dair kısa ifadeler yer almıştır. Ancak Kürdistan üzerine yapılan esas tartışmalar ve maddeler, derinlemesine açıklanmamıştır. Oysa sonradan ortaya çıkan arşiv belgelerinde, bu meselelerin uzun uzun tartışıldığı ve maddelendirildiği anlaşılmaktadır.

Bir kez daha görüyoruz ki, başlangıçtan bugüne Kürdistan söz konusu olduğunda, Kürdler arasında birlik ve geleceğe yönelik güçlü bir hareket olmadığı için, dış güçler kendi çıkarları veya bölgedeki diğer aktörlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmişlerdir.

Sykes-Picot’tan Sevr’e, oradan Lozan öncesi San Remo Toplantısı’na uzanan süreçte, Kürdistan’ın kaderi bir kez daha bölgenin çıkmazına ve çevre ülkelerin merhametine (ya da merhametsizliğine) bırakılmıştır.

Not:

David McDowall, Modern Kürd Tarihi, Doruk Yayınları.

(Kitap anlatım tarzı oryantalist–misyoner bir yaklaşıma sahip olsa da, bu konuda önemli referanslar sunmaktadır.)

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli